“BÜYÜK TÜRKİYE’YE DOĞRU”

Abone Ol
GÜN BOYU SÜREN SEMPOZYUMDA KONUŞMACILAR “BÜYÜK TÜRKİYE’YE DOĞRU” BAŞLIĞI ALTINDA ÜLKEMİZİN GELECEĞİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİNİ ANLATTILAR.
KÜRESEL KRİZ DÖNEMİNDE TÜRK EKONOMİSİNİN KAPTANLIĞINI ÜSTLENEN BAŞBAKAN ALİ BABACAN’IN “BAŞBAKAN YARDIMCISI” OLARAK NASIL BİR “BÜYÜK TÜRKİYE” TABLOSU ÇİZECEĞİ MERAKLA BEKLENİYORDU. BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN TÜRKİYE'NİN EKONOMİK TABLOSUNU ÇİZDİKTEN SONRA YAKIN VE UZAK VADELİ HEDEFLERİNİ, DOĞU’DAN VE BATI’DAN BAKANLARIN TÜRKİYE’Yİ NASIL GÖRDÜKLERİNİ, AB İLE OLAN İLİŞKİLERİNİ ANLATTI.
Türk Ocakları İstanbul Şubesi, Türk Ocakları'nın 100.kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, İstanbul Ticaret Odası salonlarında, "Büyük Türkiye'ye Doğru 4- 1912'den Geleceğe İktisadi Hayatımız" konulu bir sempozyum gerçekleştirdi.
Geniş bir katılımla gerçekleştirilen sempozyuma Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İTO Başkan Yardımcısı Dursun Topçu, Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı Cezmi Bayram, Eski Sanayi Bakanı Ali Coşkun, eski milletvekillerimizden Alaaddin Büyükkaya, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Avrasya Bir Vakfı Başkanı Şaban Gülbahar, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Başkanı Şerafettin Yılmaz ve çok sayıda izleyici katıldı.
Gün boyu süren sempozyumda konuşmacılar “Büyük Türkiye’ye Doğru” başlığı altında ülkemizin geleceği konusundaki görüş ve düşüncelerini anlattılar.
Küresel kriz döneminde Türk ekonomisinin kaptanlığını üstlenen Başbakan Ali Babacan’ın “Başbakan Yardımcısı” olarak nasıl bir “Büyük Türkiye” tablosu çizeceği merakla bekleniyordu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Türkiye'nin ekonomik tablosunu çizdikten sonra yakın ve uzak vadeli hedeflerini, Doğu’dan ve Batı’dan bakanların Türkiye’yi nasıl gördüklerini, AB ile olan ilişkilerini anlattı.
Türk ekonomisinin yoluna sağlam adımlarla devan ettiğini belirten Babacan, Türkiye'nin çok yakın bir gelecekte kendi otomotiv sanayiini kuracağını, savunması için gerek duyduğu silahları kendisinin üreteceğini, çok yakında üç nükleer enerji santralı kurup çalıştıracağını ve yüzde yüz yerli yapım olan uydusunu 2013 yılında uzaya göndereceğini söyledi.
2012 yılının kritik bir yıl olduğunu, bu yılın hem Türkiye hem de küresel ekonomi için bir sınav yılı olacağını belirten Babacan, "Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada da jeopolitik gelişmelerin son derece yakından izlenmesi gereken bir yıl olacak. Türkiye, bir yandan Avrupa’daki krizden kendini ayrıştıracak bir şekilde, bir yandan da Ortadoğu ve Afrika’daki siyasi gelişmelerin ve bazı sıkıntılı tabloların da kendisinden ayrıştırıldığı bir ortamda. Batıdan Türkiye’ye bakanlar Türkiye’yi bir ekonomi başarısı olarak görüyor. Doğudan Türkiye’ye bakanlar Türkiye’yi bir demokrasi başarısı olarak görüyor. Türkiye’nin şu anda dünyada sağladığı itibar ve güven, belki de son yüzyılın en yüksek seviyelerinde. Dünyanın her köşesinde Türkiye konuşuluyor, Türkiye anlatılıyor” dedi ve sözlerine şöyle devam etti: 
“Türkiye’nin son on yıllık dönemi her açıdan başarılarla dolu. Enflasyonla mücadelede çok önemli başarılar elde edildi. O problem artık geride kaldı. Bütçe açıkları artık endişe kaynağı olmaktan çıktı. Hangi rakama bakarsak bakalım tüm rakamlar olumlu. Tüm OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı düzelen iki ülke var. Bunlardan bir tanesi Türkiye. Türkiye yoksulluk oranının en hızlı düşüren ülkelerden bir tanesi. Son kriz 2009’da Dünyayı vurduğunda Türkiye kendi özgün politikalarını uyguladı ve başarı da elde etti.”
Babacan, Birleşmiş Milletlerin gelecek ay yayımlayacağı bir raporda, dünyada gelir dağılımının gittikçe bozulduğu, pek çok ülkede ve aynı zamanda ülkeler arasında zenginle fakir arasındaki uçurumun arttığı, dünyada bu alanda istisna iki ülkeden birinin Türkiye olduğunun yer aldığını aktardı. Babacan, ''Pek çok yoksulluk göstergesine baktığımızda, yine Türkiye yoksulluk oranlarını en hızlı düşüren ülkelerden bir tanesi'' dedi.
Babacan, Türkiye'nin son 10 yıllık döneminin, her açıdan önemli başarılara sahne olduğunu kaydederek, Türkiye'nin kişi başına düşen milli gelirinin 3 bin dolar seviyesinden 10 bin doların üzerine çıktığını, enflasyonla mücadele önemli başarı elde edildiğini, bütçe açıklarının, kamu borç stokunun endişe kaynağı olmaktan çıktığını anlattı.
Tüm OECD ülkeleri içerisinde Türkiye'nin, gelir dağılımı düzelen iki ülkeden biri olduğuna değinen Babacan, Birleşmiş Milletlerin gelecek ay yayımlayacağı bir raporda, dünyada gelir dağılımının  gittikçe bozulduğu, pek çok ülkede ve aynı zamanda ülkeler arasında zenginle fakir arasındaki uçurumun arttığı, dünyada bu alanda istisna iki ülkeden birinin Türkiye olduğunun yer aldığını aktardı. Babacan, ''Pek çok yoksulluk göstergesine baktığımızda, yine Türkiye yoksulluk oranlarını en hızlı düşüren ülkelerden bir tanesi'' dedi.
"TÜRKİYE MODA AKIMLARINA KAPILMADI"
Ali Babacan, son yaşanan küresel  ekonomik krizde, Türkiye'nin kendi özgün politikalarını uyguladığını, ''moda akımları''na kapılmadığını belirterek, şöyle devam etti:
''2009'da, pek çok Avrupa ülkesinde pek çok hükümet, krizi atlatma adına, harcama artırıcı, devlet kaynaklarını daha çok harcayıcı tedbirlerle bu krizi aşmaya çalışırken, biz tam tersine farklı bir yol izledik.
O günlerde moda, 'devlet daha çok para harcasın, ekonomiye o para girsin, ekonomi canlansın' idi. Pek çok ülkenin başbakanı çıkıyordu, açıklama yapıyordu: 'Ben tedbir alıyorum.'
Ne yapıyorsun?
 'İşte şuna şu kadar daha fazla para harcayacağım, vatandaşlara harcama çeki dağıtacağım, maaşları artıracağım, vergileri düşüreceğim.'
Peki, bu parayı nereden bulacaksın?
Ya borçlanacak, ya dönecek merkez bankasına para basacak. Bir ülkenin borcu düşükse belki bunlar olabilir. Ama kamu borcu zaten yüksek olan ülkelerde, atacağınız adımlar bu borcu daha da artıracaksa, işte o zaman bu tedbirlerin, bu adımların sonuç vermesi mümkün değil. Nitekim, 2009'da bu politikaları izleyen İspanya ne durumda görüyorsunuz, İtalya ne durumda görüyorsunuz, Yunanistan, Portekiz, İrlanda ne durumda görüyorsunuz.
Biz, 2009'da çıktık tam tersi bir program açıkladık. 3 yıllık bir program açıkladık. Dedik ki; biz bütçe açığımızı daha da düşüreceğiz, daha da alt seviyelere çekeceğiz, devlete olan güven esastır, devlete olan güveni sağlam tuttuktan sonra zaten büyüme gelecektir, zaten kalkınma gelecektir.
Biz Türk özel sektörüne güveniyoruz. Bu programı açıklamamızdan hemen sonra, ekonomimizde ciddi bir büyüme dönemine girdik. 2 yıl üst üste dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olduk. Devlet harcamalarının bu büyümeye katkısı sıfır. Tamamen özel sektör yatırımlarından, aktivitesinden gelen büyüme.''

"HİÇBİR VATANDAŞIMIZA BİZ, BANA NE DİYEMEYİZ"
Ekonomik modelde sosyal politikalara da ağırlık verdiklerini ifade eden Babacan, ''Serbest rekabet derken, asla kapitalizmin acımasız bakışına, acımasız yaklaşımına da prim vermedik'' dedi.
Babacan, geçen yıl ABD'de yapılmaya çalışılan sağlık reformuna değinerek, şunları anlattı:
''ABD Başkanı Barack Obama'nın annesi sağlık sigortası olmadığı için tedavi edilemeyen ve bu yüzden hayatını kaybeden birisi. Bizim Türkiye'de 2003-2004'te yaptığımıza benzer bir sağlık reformunu yapmaya çalıştılar. Gösteriler başladı. Dediler ki, 'siz nasıl bizim paramızla gidip başkalarını tedavi edebilirsiniz'. O reformun yarısı yapıldı, yarısı yapılamadı.
Bizdeki sosyal dayanışma, yardımlaşma kültürü, maalesef Batı ülkelerinin çoğunda yok, aşırı ferdi bir yaklaşım var. Biz her ne kadar serbest rekabet diyorsak da, mutlaka sosyal kaygıların da ağır bastığı ve sosyal politikaların her zaman ön planda olduğu bir ekonomik politika uyguladık bugüne kadar.
Bunu biraz şuna benzetebiliriz: Olimpiyatlarda 1.000 metrelik bir koşu var, bu koşuda en iyiyi belirlemek için, yarışmacıların en başarılısını belirlemek için düzenleme gerekiyor. Eğer siz hiçbir kural koymazsanız ve sadece, 'hadi şöyle bir koşun bakalım' derseniz, o yarışma da bir şey ifade etmez. Kurallar olacak, başlangıç noktasını belirleyeceksiniz, kulvarlar olacak. Kurallar içerisinde yarışmacılara eşit şartlarda yarışma imkanı sağlayacaksınız.
Bizim ekonomide devlete biçtiğimiz rol, bu kuralları koymak, esasları belirlemek ve fırsat eşitliği içinde adil bir yarış imkanı oluşturmak.
Neyin yarışı? Daha iyi hizmet, daha iyi  üretimin yarışı.. Ancak olimpiyatlarda sağlık ekibi, ambulans olur;  bu yarışta geri düşen, tökezleyen, sağlık sorunu çıkanlar olursa diye. Bunu da biz, devletin sosyal koruma mekanizmaları olarak görüyoruz. Şöyle ya da böyle, bu yarışta geri kalan, sıkıntıya girebilecek kişiler için devletin sosyal koruma mekanizmaları, doktoru, ambulansı da mutlaka hazır olmalı.
Hiçbir vatandaşımıza biz, 'bana ne' diyemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin, asgari bazı imkanlardan da yararlanması lazım.''
"AVRUPA'DA GERİ DÖNÜŞ DÖNEMİ BAŞLAYABİLİR"
Babacan, Türkiye'nin ekonomisini geliştirirken, siyasi reformlar gerçekleştirdiğini dile getirerek, Türkiye'nin gerçekleştirdiği reformların, elde ettiği başarının, ülke sınırlarıyla kısıtlı kalmadığını söyledi.
Türkiye'nin gerçekleştirdiği reformların, İslam ve demokrasinin bir arada ve iyi bir şekilde çalışabildiğinin, Türkiye'de kanıtlanmasının geniş bir coğrafya üzerinde enteresan etkiler yaptığını kaydeden Babacan, ''Bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki jeopolitik gelişmelerin en önemli sebeplerinden birisi, Türkiye'nin kendi içinde gerçekleştirdikleri olarak görülüyor'' dedi.
Babacan, 2023 hedeflerine işaret ederek, Türkiye'nin sadece ekonomi anlamında değil, demokraside de dünyada örnek gösterilen bir ülke olmasını istediklerini ifade etti ve ''Temel hak ve özgürlüklerde, 'en ileri uygulamalar, Türkiye'dedir' denilmesini istiyoruz. 'Türkiye'nin öyle bir yargı sistemi var ki, korkmayın, güvenin, teslim olun, en kısa zamanda en adil karar, Türk yargı sisteminden çıkar' denilmesini istiyoruz. O gün geldiğinde, eğitim sistemimizin, dünyada parmakla gösterilen bir eğitim sistemi olmasını arzu ediyoruz. Bunun için şimdiden programlar yapıyoruz, yeni reformların hazırlığı içindeyiz'' diye konuştu.
Türkiye'nin küresel bir aktör olarak tescil edildiğini kaydeden Babacan, dünyanın neresinde, ne olursa olsun, Türkiye'nin o konuyla ilgili sorumluluk hissettiğini, mutlaka adım attığını, asla seyirci olmadığını belirtti.

"EKONOMİ KONUSUNDA ARTIK AB BİZİM İÇİN KESİNLİKLE ÖRNEK DEĞİL"
Ali Babacan, şu anda Avrupa'nın ''tam bir akıl tutulması'' yaşadığını söyleyerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
''2 gün önce Fransız parlamentosunda 40 küsur tane milletvekili tarih yazmaya kalkıyor. Aynı kafa, Avrupa ekonomisini de yönetmeye çalışıyor. Orada da bataklığa düşüyorlar, ekonomide de bataklığa düşüyorlar. Çok ciddi bir popülizm rüzgarı var. Günü kurtarma politikaları... Sadece 'kısa vadeli çıkarım nedir' ona bakan bir siyasi anlayış.
Bir zamanların Avrupa'sı, ki bizim bir değerler bütünü olarak gördüğümüz Avrupa Birliği, -uygulasınlar ya da uygulamasınlar- o değerler birliği bizim için önemli. AB sürecimiz varsa da, onun için var. Bazı konularda, özellikle siyasi reformlarda, Türkiye için bir standart olsun, norm olsun ve kendi iç reformlarımız için bir çerçeve arayışı var. AB sürecimizde en önemli sebep o.
Ekonomi konusunda artık AB bizim için kesinlikle bir örnek değil. Pek çok konuda zaten daha iyi şeyler yapıyoruz. AB müktesebatındaki pek çok yanlışı da biz zaten uygulamadık, uygulamayacağız da. Ancak, maalesef eğer böyle devam ederse, herhalde 2008-2009 krizi Avrupa'da bir geri dönüşün başlayışı olacak.
Avrupa'da, geçen yüzyıldaki yükseliş döneminden sonra tekrar bir geri dönüş dönemini göreceğiz. Güçlü bir siyasi liderlik, artık pek çok ülkede kalmadı. Kendinden korkan, kendi partisinden korkan, kendi meclisinden korkan, kendine 'lider' diyenler var. Ama sonuçlara baktığımızda gerçekten son derece kaygı verici, son derece sıkıntılı bir tablo.''

CEZMİ BAYRAM NELER SÖYLEDİ?
Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı Cezmi Bayram, Türk Ocakları’nın 100. Kuruluş yılı dolayısıyla düzenlenen “Büyük Türkiye’ye Doğru” sempozyum dizisinin 4’üncüsünü sunarken yaptığı konuşmada, konuklara ve konuşmacılara teşekkür ederek, “Türk Ocaklarının kuruluş  dönemi, İmparatorluğumuzun en sıkıntılı dönemi. Her toplantıda biraz bu husustan bahsettiğimizden dolayı, bu toplantıda bundan bahsetmeyeceğim” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak şu kadarını ifade edeyim ki, Türk Ocakları, kurulduktan sonra, İmparatorluğun o günkü coğrafyasında azami sınırlarda yaşamasını temin için, milletimizin yeni bir heyecanla, yeni bir diriliş ruhuyla ortaya çıkması için gereken gayreti göstermiştir. Ama, bu 1910’lardı. Arkadan Birinci Dünya Savaşı, arkadan Millî Mücadele, arkadan Cumhuriyetin ilanı. Yine o günler Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, on küsur milyonluk bitap, hasta, kadın, çocuk olan ve en önemlisi eğitimli insan gücünün son derece az olduğu, sayı bakımından da bir hayli zayıf bulunan bir dönem.   
Ama bugün 100. yıldayız. 100. yılda ben, şahsen, hala 1912 şartları edebiyatını doğru bulanlardan değilim. Türkiye bugün ne 1912 şartlarındadır, ne 1920 şartlarındadır, ne de 1923 şartlarındadır. Dünya da böyle değil zaten.”
100. YIL KUTLAMALARININ ANA HEDEFİ
Türk Ocakları İstanbul Şubesi Başkanı Cezmi Bayram, 100. Yıl kutlamalarının ana hedefini anlatırken de şöyle dedi:
“O halde 100.yıl kutlamalarında bizim ana hedefimiz; bugünkü şartlarda, milletimizin yeniden bir büyük heyecanla yeni bir diriliş hamlesi yapmasını sağlamak, o günkü gibi sadece varlığını muhafaza değil, aynı zamanda bütün insanlığa yeni mesajlar veren bir millet haline gelmesinin imkanlarını hazırlamaktır. İnanıyorum ki 100. yılda bu, Türk Ocaklarının en başta gelen görevlerinden biridir.
O yüzden biz bu sempozyumda da, bundan önceki sempozyumlarda da, bundan sonraki sempozyumlarda da, böyle bir görevin gerçekleşmesi için gereken fikrî ve manevî zeminin ortaya çıkmasını sağlayacak bir anlayışla faaliyetlerimizi programladık.
Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı Cezmi Bayram, 100. Yıl sempozyumları dizisi için neden “Büyük Türkiye’ye Doğru” başlığını tercih ettiklerini anlatırken de şunları söyledi:
“…Geçen yüzyıldan bu yana -hatta 19. yüzyıldan bu yana demek lazım- milletimizin gönlünde modernleşme mecburiyeti vardır. Bu modernleşme, değişik dönemlerde, batılılaşma, garplılaşma, muasırlaşma gibi farklı isimlerle de anılmıştı. Yani, biz, o zaman, eksik olan tarafımızı tamamlamaya çalışıyorduk. Modelimiz de batı idi.
Ama bugün artık batının, insanlığa söyleyecek sözünün tükendiğini görüyoruz. Bugün de öyleyse yeni bir medeniyet meselesini gündeme getiriyorsak, o zaman bu medeniyet, artık batının taklidi, batıyı ülkemize aktarmak değil, ondan farklı ve insanlığa ihtiyaç duyduğu, yeni sesi, yeni sözü söyleyen yeni bir medeniyet anlayışıdır.
O yüzden Türk Ocakları, bu sene 100.yıl dolayısıyla şubeleri ile yaptığı Gerede’deki toplantının bitiminde yayımladığı Sonuç Bildirgesi’nde, Türk Ocaklarının bu ikinci yüzyılda hedefini; milletimizce insanlığa yeni bir medeniyet tasavvurunu sunmak, bunun hazırlığını yapmak, bunun esaslarını ortaya koymak olarak belirlemiştir.”
GÜN BOYU SÜREN 4. SEMPOZYUM DA İLGİYLE İZLENDİ
Türk Ocakları İstanbul Şubesi’nin, Türk Ocakları'nın 100. kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, İstanbul Ticaret Odası salonlarında gerçekleştirdiği ve gün boyu süren "Büyük Türkiye'ye Doğru 4- 1912'den Geleceğe İktisadi Hayatımız" konulu sempozyum, yoğun bir katılım ve ilgiyle izlendi. İlk gençlik yıllarında Türk Ocakları’nın çatısı altına sığındıklarını belirten eski Sanayi Bakanı Ali Coşkun, deneyimleri ışığında Türkiye’nin ekonomik geleceği konusunda çok ilginç şeyler anlattı ve karamsar olmamız gerektiğini söyledi.