Büyük devletlerin emperyalizm arzularıyla yanıp tutuştukları, bu yüzden geniş ülkelerde sömürgeler edindikleri bir çağda; devleti ayakta tutmaya çalışan Abdülhamid iç ve dış siyasette istikrarı temin için, Türk düşmanlığını devletlerinin dış politikasında nazarlarından uzak tutmayan Avrupa devletleriyle yaptığı büyük mücadeleyi gazete sayfalarının dar sütunlarına sığdırmak zordur, hatta imkânsız! Yarım asırlık, çok hareketli bir zamanın bazı hâdiselerine temas ederek Ulu Hakan Abdülhamid Han Hazretlerinin yaptığı büyük hizmetleri bir nebzecik gözler önüne sermiye çalıştık.

     Şimdi de yıllarca aleyhinde bir koz olarak ileri sürdükleri 31 Mart hâdisesini ele alalım. Bugün 31 mart yani 13 Nisan 1909 hadisesinde büyük Hakan’ın en ufak dahli olmadığı anlaşılmış bulunmaktadır.

     İkinci Meşrutiyetle, memlekette partizanlık aldı yürüdü. İttihatçılar ve muhalifleri âdeta kanlı bıçaklı oldular. İki tarafın Basını birbirlerine ateş püskürüyordu. Azınlık gazeteleri maksatlarını açığa çıkarmaktan çekinmiyorlardı. İttihatçıların halktan gereken ilgiyi görmemesi, onları çılgına çeviriyordu. Muhaliflerine düşman kesildiler. İşi zorbalığa döktüler. Faili meçhul cinayetler birbirini izledi. Ordu ve memurlar arasında yapılan tasfiyeler, memnuniyetsizliklere yol açtı. Daha pek çok sebepler, 13 Nisan 1909’da İstanbul’da kargaşalıklar çıkmasına zemin hazırladı. Böylece on bir gün kadar süren bu ayaklanma, Selanik’ten getirilme “Hareket Ordusu” tarafından bastırıldı.

     31 Mart vak’asının asıl tertipleyicilerinin Siyonistler olduğu artık şüphe götürmez bir hakikat olarak tecellî etmiştir. Çünkü bugünkü Yahudilerin bulunduğu topraklar o vakitler Osmanlı hudutları dahilindeydi. Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın, Yahudilerin, Filistinde vatan kurma tasavvurlarına matufen yaptıkları bütün teklifleri ve rüşvetleri teker teker reddettiği, ecdat yadigârı topraklarda bir Yahudi belâsına fırsat vermiyecek kadar basiret sahibi olduğu hepimizin malûmu.

     İşte mâhut Yahudi tasarısının gerçekleşmesi için en büyük engeli Büyük Türk Hakanı Sultan Abdülhamid Han teşkil ediyordu. Öyleyse ne pahasına olursa olsun ortadan kalkmalıydı. Nasıl olsa zâhiri zemin hazırdı. Faydalanmasını bilmeliydiler. Nitekim bildiler. 31 Mart Vak’ası tertip ve tanzim edildi. Üstelik suç Abdülhamide yükletildi. Böylece gizli emellerine engel teşkil eden en büyük hakan, olayı müteakip 27 Nisan 1909’da tahtından indirildi. Hal’i tebliğe memur zevat arasında Yahudi Emanuel Karaso ile Ermeni Aram’ın bulunmaları çok düşündürücüdür.

X

     Osmanlı İmparatorluğu’nu on dokuzuncu yüzyıl sonlarında devralan ve sağ salim yirminci yüzyıl başlarına getirmeye muvaffak olan Sultan İkinci Abdülhamid Han, kan dökmekten her zaman, suret-i kat’iyede kaçındı. Çok merhametliydi. Düşmanını kendine dost kılarak yok etmeyi hayatı boyunca şiar edindi. 

     Çok temkinli ve hislerine tamamen hâkim olup, akıl ve mantık yolundan şaşmayan nerde ne şekilde hareket edileceğini gayet iyi hesaplıyan ileri görüşlü, basiret ehli dâhî bir hükümdardı. İçte ve dışta kulağı olan muazzam bir hafiye teşkilâtına malikti. Olur olmaz jurnallere kulak asmaz, emin olmadıkça icraata geçmezdi.

     Kudretini siyasî gücünden almasını bilmiş, dost düşman herkesin hayranlığını kazanmıştı. İktidarda kaldığı süre, dünya siyasetinde baş rolü oynamış; denge durumunu muhafaza etmiştir. Uzun HALÎFE - HAKAN’lığı zarfında harbden daima kaçınmış; ister istemez girdiği Türk-Yunan harbinden muzaffer çıkmasını bilmişti. 

     Böylece Türk ve İslâm âleminin uzun müddet sulh ve sükûn içinde yaşamasını temin etmiş; fakat Avrupa’nın her halü kârda karşımıza dikilişi, Osmanlı - Türkü’nün tam manasıyla silkinip kalkınmasına mani olmuştur.

     İçte ve dışta vatana  ve millete yönelen hıyanetlere mani olunurken, yurt içinde mümkün mertebe her alanda ilerlemeler kaydedilmiştir.

     Büyük Hakan’ın zamanında ilk öğretimin geniş imparatorluk hudutları dahilinde gerçekleştiğini söylemek de, asla bir mübalâğa değildir.