Bana kalırsa büyük şehirlerin bir ayağı çukurda yaşamdır. Sebebine gelince; önce sağlık sorununu dile getirmek istiyorum. Hastanelere gitmek için yolda cebelleşip kapısına vardığımız için sevinsek mi, üzülsek mi bilemiyoruz. Sedye yok, tekerlekli sandalye yok, diğer hastalar kalkınca boş olanları alabiliyoruz. Hadi aldık hastayı danışmaya götürdük şimdi yeni adet çıkmış doktorlar danışmada oturuyor uzaktan hastanın nesi olduğunu sorup ilaç yazıyorlar. Bence bu biçim tedavi telefondan gibi geliyor ve hiç hoşuma gitmiyor. Randevu alıp gidiyoruz fakat yine sıra, yine kavga, yine sistem karmaşası yaşanıyor. Bu da büyük şehir yaşantısının çözülmeyen zorluklardan birisi. Sadece bununla da bitmiyor. Trafik sorunu ve park yeri sorunu başlı başına bir işkence. Araban olsa da olmasa da trafik derdi kanayan yara halinde devam etmekte. Toplu taşıma araçlarını kullansak da bebekle ve hastayla binmeniz mümkün değil, hadi bindik diyelim ayakta devam etmek zorundayız kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Zaten Suriyeli ve Araplar ile dolu nefes alacak yer yok.

İnsanlar çoğaldıkça saygısızlık, hırsızlık, işsizlik kol geziyor. İşsizlik demişken biraz açalım istedim; bizim memleketimizin o kadar öğretmeni, doktoru ve diğer meslek dallarından olup boşta duranlar varken diğer ülkelerden gelip en güzel yerlere mesela işlere ve okullara yerleştiriliyor ben bunu kesinlikle adaletli bulmuyorum. İşte büyük şehirlerin kanayan yaralarından bazılarını dile getirmeye çalıştım devamını yazmaya kalksam zaten bitecek gibi gözükmüyor. Sadece özet geçtim sürekli birilerine sesimi duyurana kadar da geçmeye devam edeceğim. Sevgiyle kalın