Halen ülkemizde, iktidarın her alandaki görüş ve davranışları, icraatları, nasıl kadrolaştığı, bu kadrolarla neler yaptıkları herkesin malumudur. Hatta YALAN söyleyerek hedef seçtikleri kişi ve kurumlara İFTİRA ettiklerinin de tanığıyız. Son örnek Sayın Org. Yaşar BÜYÜKANIT’ın önünü kesmek için, onun bir Yahudi dönmesi olduğu İFTİRASI gibi.
Niçin, ısrarla insani ve meşru olmayan bu yolda gitmekte, kendilerini nasıl haklı bulmaktadırlar? Bunun sebebi, sık sık vurguladıkları İSLAMİ İNANAÇLARI anlayışıdır. Nedir bu anlayışları ve gerekçelerini dayandırdıkları temel fikir? Çünkü, onlara göre Türkiye “DARÜ’L HARB” ülkesidir. Yani, ülkemiz İslâmi hükümlerin uygulanmadığı yabancı ve düşman ülke Müslamanlarla sırasında saldırmazlık kararı verilmemiş, barış antlaşması yapılmamış bir ülke. Kısaca, Müslümanların hakimiyetinde bulunmayan bir yer. Onun için bu ülkede din uğruna her türlü savaşı yapmak mubahtır. Bu ülkede yalan propaganda yapmak, asılsız suçlar uydurarak iftiralar etmek dinen vaciptir, sevaptır. Halbuki, birine asılsız yere bir suçu yükleme, kara çalma, olmamış bir şeyi yakıştırma İFTİRA’dır. İslâmda yalanın her çeşidi de haram kılınmıştır. İftira ise büyük azap gerektirecek bir suç olarak kabul edilmiştir.
Bu yolda gidenler icraatlarının doğru ve haklı olduklarını da yine, İslâmi bir terime dayandırmakta ve o tarife sığınmaktadırlar. Bu terim TAKİYYE’dir. Yani, kendisine zarar vereceği kuşkusuyla, inanılan bir şeyi gizlemek, kendine muhalif kimseye karşı, gerçek inancını açıklamaksızın onunla iyi geçinmektir. Ancak, bu sırada kalpteki düşmanlığı diri tutmak, görünüşte dostça davranmak.
Şimdi, yukarıda açıkladığımız tariflerin ışığı altında günümüz başbakanının söylediklerini hatırlayalım. Kendisi, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı iken, kendisini dinlemeye gelen topluluğa “Biz partilerin değil, düzenin alternafiyiz. Bu düzen 70 yıldır kadınlarımızı fahişe, erkeklerimizi de deyyus yapmıştır.... 1,5 milyarlık İslâm Alemi Müslüman, Türk Milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız, ışıkları göründü, kıyam (ayaklanma) başlayacak... Türkiye Cezayir mi olacak diye soruyorlar. Biz hazmettire, hazmettire geleceğiz.”
...
“Demokrasi bizim için AMAÇ DEĞİL ARAÇTIR...”
Aynı kişi, o zaman ismi AT olan bugünkü AB için şöyle diyordu: “Biz AT’ye girmek için geliyoruz. AT yöneticileri bayrağınızı değiştirin diyorlar. Vay dangalak vay... Bu bayrağın rengini dedesi verdi...” Bugün bu kişi, AB’ne girmek için ona koşuyor, koşuyor... Avrupa Parlementosu’nun bizden istediklerine bakınız Bizim toprağımızı, vatandaşlarımızı bölüp parçalama niyetlerini, kendi yarattıkları “Ermeni Soykırımı” suçunu kabullenmemizi istemiyorlar mı?
Dünyanın hiçbir şekilde yerini tutmayan su’nun ülkemizdeki Dicle-Fırat nehirlerinin yönetimini bizim seçeceğimiz bir komisyon yapacaktır demiyorlar mı?
Ülkemiz toprakları, stratejik kurumlarımız “Özelleştirme” adı altında yabancılara satılmıyor mu? İşte bu örnekler TAKİYYE değil mi?
“Ben değiştim” demek TAKİYYE değil mi?
Değerlendirmeleri siz okuyucularıma bırakarak milletime şöyle sesleniyorum.
“uyan milletim, uyan
Otuz kupona alınmadı bu vatan”
Yorumlar