İkisine de bayılırım…

Beni yakın tanıyanlar iki aşkımı da iyi bilirler.

Kahve içmeden sabah ritüelimi tamamlamış sayılmam. Gözlük ise vazgeçilmezim. Yıllar içinde göz numaralarım artıkça gözlük sayımda arttı. Renk renk… Numara Numara seç beğen al. Elton John gibiyim.

Anlıyacağınız eskimenin dayanılmaz keyfiyetini çıkaranlardanım …

Bana ne, diyorsunuz biliyorum.

Durun sabır…

Bir haber duydum ki, bu ikili bir araya gelmiş.

Nasıl mı?

Ukraynalı girişimci,  kahve telvesinden güneş gözlüğü yapmış. 

Güneş gözlüğünün çerçevesi telve halindeki kahve atıklarından ve keten bitkisinden yapılmakta hatta çerçeveyi kokladığınızda taze kahve kokusunu bile alabiliyormuşuz. Hammaddeler bitkisel yağ bazlı bir biyopolimer ile birbirine tutunmuş, hassas bir dijital makine ile preslenen gözlük, daha sonra kaliteli olması için el ile mükemmelleştirilmiş. 

Sıradan plastik gözlüklere göre doğada yüz kat daha hızlı –suda, toprakta yaklaşık 10 yılda- bozunuyor. Camları biyobozunabilir özellikte olmasa da %100 geri dönüştürülerek yeniden kullanılabiliyormuş.

(Bu çevreyle dost gözlükler Avrupa ve Amerika’dan talep alıyor.) 

Dünyada hergün yaklaşık ikibuçuk milyon fincan kahve tüketiminde artan telveleri değerlendirme fikri çok akıllıca. Bu girişimci yakında fincan tabak çanak da üretirse hiç şaşmamalı.

Her gün mis gibi kahve kokusunu içinize çekebileceğiniz, hafif ve dayanıklı bir güneş gözlüğü acaba kahve krizimiz tutunca yenebilir mi?

İyi fikir.. 

Tam benlik.

***

Bir aykırılık örneği geldi aklıma; Stanley  Kubrick… 

Efsane, sıradışı, dahi ve takıntılı yönetmen. Hatta bazılarının tam bir arıza dediği… Evinin kapısını çalan insanlara kapıyı açmadan ‘Maalesef Stanley evde değil.’ diyen biri.

Filmin setindeki sert davranışları birçok oyuncunun ve çalışanın korkulu rüyası olabilen yönetmen.

Değişik takıntıları, seçimleri, ünü yayılmış cins sözleri var. Mesela; Filmleri çekerken film hakkında hiç konuşmaz, film bitince de asla seyretmezmiş.

Cinnet filmi 5 yıl, Full Metal Jacket 7 yıl, Gözü Tamamen Kapalı ise 12 yıl sürmüş- Kubrick istediği etkiyi alamadığı için T. Cruise birkaç saniyelik bir sahne için, 95 kere aynı kapıdan geçmiş- Yarım asırlık yönetmenlik hayatında sadece 16 film çekebilmesi normal görünüyor değil mi?

Adam gerçekten tuhaf sebep sonuç sergileyip izleyenleri şaşırtıyor. Mizah-Korku, nefret acıma hissi ustaca içiçedir. Ancak onun filmlerinde yakalarsınız bu şaşırtmacalara.

İronileri de vardır. Bir filminde, Suç işleyen çete, hemen öncesinde süt içer mesela…

Tüm bunları mutlak yaşadığı ve benimsediği sözlerinde yansıtır. 

İtici bakış açısını seviyorum.

‘Suçlulara ve sanatçılara karşı garip bir zaafım var-- her ikiside hayatı olduğu gibi kabul etmiyor.’

Galiba, reddetmek sıradanlığı yok ediyor. Ne dersiniz?