Devletler - Milletler hafif muharebesi; mevki ve yerini, insan tabakalarının daha şiddetli olan muharebe / harp ve savaşına bırakıyor.

     Bu bir bakıma şu demektir:

     Dünyayı müspet - menfi / olumlu - olumsuz, sayısız çeşitli cereyan ve akımlar sarmış sarıyor.

     Bir milletin içinden çıkmakla beraber, kısa zamanda dünyanın malı oluyor. Benimseniyor. Sahipleniliyor. Kısa zamanda müspetse müspet, menfiyse menfi etkisi dünyayı kuşatıyor. Bir anda herkese mal oluyor.

     Az veya çok bu iki akımın mücadelesi, var oluş çabası; iki şahsı manevî / manevî şahıs olarak; zamanımızda çekişmesini, sürtüşmesini sürdürüyor.

     Tabii ki sonuçta hak galebe ediyor. Eder ve edecek. Şüphesiz, bâtılın / yanlışın, eğrinin ve çirkinin üstünü örtüyor ve örtecek.

X

     İnsanın başı ihtiyar. Çünkü dünya kurulalı beri, başından beş devir geçmiştir. İnsan bu günlere beş yaşama / safha ve evreden geçerek gelmiştir.

     Birincisi: “Vahşet ve Bedeviyet Devri”dir ki, insanların yalnız ve ilkel bir hayat tarzı yaşadığı zamanlardır. Dinlerin ve hükümetlerin insana değer veren esasların benimsenmesiyle, bu devir son bulmuştur.

     Bu devrede kuvvetli olan haklıydı. Kuvvet hakta değil; hak kuvvette idi. İnsanlar kendilerini; haklı oldukları için kuvvetli değil; kuvvetli oldukları için haklı sayıyorlardı.

     İkincisi: “Memlûkiyet / Kölelik Devri”dir ki, bazı zeki ve kuvvetli insanlar, bir kısım insanı kul ve köle edinip, hayvan muamelesine tâbi tutmuştur.

     Bu devir insanları göçebe olmuştur. Aynı zamanda toprağa da bağlanmışlar. Hatta şehir hayatına bile geçmiştiler. Kölelik durumları, daha çok savaşların bir sonucuydu. İsyanlar ederek kurtuluş yolunu açmaya çalışıyorlardı.

     Üçüncüsü: “Esirlik / Esaret / Kölelik Devri”dir ki, bu devirde köleler de uyandılar. Gayrete geldiler. O devri Esir Devri’ne çevirdiler. Yani memlûkiyetten kurtuldular. Fakat “El-hükmü li’l-galip.” / “Hüküm kuvvetli olanındır.” ilke, düstur ve prensibiyle, yine insanların kuvvetlileri; zayıflarına esir / tutsak muamelesi / işlemi yapar oldular. Feodalite / Toprak Ağalığı Düzeni, bu devrin belirleyici özelliğidir.

     Dördüncüsü: “Ecîr / Ücretlilik Devri”dir ki, Fransız İhtilâli’yle ortaya çıkmıştır. Bu devirde zenginler; fakir halkı ücret karşılığında, sermaye sahipleri ise işçileri; düşük ücretlerle çalıştırmışlardır.

     Suistimalât / istismarlar o dereceye vardı ki, bir sermayedar / kapitalist; kendi yerinde oturur, bankalar vasıtasıyla bir günde milyarlar kazanırdı.

     Zavallı bir işçi ise, sabahtan akşama kadar meselâ yer altı mâdenlerinde çalışır. Ancak ölmeyecek derecede, çok az bir ücret kazanırdı.

     Bu hâl; dehşetli bir kin ve nefrete yol açtı. Düşmanlık duygularını uyandırdı. Halk, patronlara isyan etti. Sosyalistlik ve Bolşeviklik suretinde önce Rusya’yı alt üst etti.

     Birinci Dünya Savaşı’ndan yararlandılar. Her yerde kök saldılar. Bu Bolşevizm perdesi altındaki halk isyanı; sermaye sahiplerine karşı, bir kin ve onları aşağı görme fikri verdi.

     Büyüklere ve ileri gelenlere ait, şerefli her şeyi kırıp geçirmeleri için onları cesaretlendirdi.

     Fakat insan; esirliği / esareti ve tutsaklığı parçaladığı gibi, ecirliği / ücretli oluşu da parçalamıştır.

     Zaten insan; hiçbir devirde esirlik / kölelik istemedi. Bunu hep kanıyla parçaladı.

     Evet bu devir; ecîr / ücretli çalışma / işçi olma devridir. Başlamıştır ama geçmek üzeredir. Gerçi şimdi onun yükünü çekiyor. Fakat zamanla insan; onu da parçalayarak son devrin kapısına dayanacaktır. Nitekim dayanmıştır.

     Beşincisi: “Malikiyet ve Serbestiyet Devri”dir ki, insanlığın son devridir. İnsanın sırf mülk sahibi olması demek değildir. İnsanı sadece girişimci bir duruma getirmiş olmakla kalmıyor. İnsanla ilgili, maddî - manevî her alanda, insanı hür ve serbest kılıyor.

X

     Geçirdi insanoğlu şimdiye kadar tam beş devir.

     Görmek istersen tarih sayfalarını durma çevir.

     Almak istersen geçmişten, ibret dolu haber

     Olmalısın mazi - istikbal ikilisiyle beraber

     Çünkü mazi, istikbalin aynasıdır her zaman

     Sakın olma cahil, verme gaflete aman

     Ne günler geçirdi insan, bu güne erişmek için

     Hâlâ bu kavga, hâlâ bu aymazlık, bilmem ki niçin?