BOP’tan derhal çekilmeliyiz (2)
ABD, Ortadoğu’da Türkiye yerine İsrail’i öne çıkarmayı planladığı konusu giderek netlik kazanmaktadır. Rusya ve Türkiye’yi saf dışı bırakarak İsrail’i bölgenin en güvenilir enerji terminali yapabilmesi için, araya bir “Büyük Kürdistan” paravanasının çekilmesi gerekmektedir. Bunun için de, Suriye’nin de Irak gibi dilimlenmesi ve kuzey parselinin Irak’ın kuzey parseliyle birleştirilmesi gerekiyor. Kısa bir süre sonra ekonomik olarak İsrail’e bağımlı hale gelecek olan “Büyük Kürdistan”, giderek “Vaadedilmiş Topraklar”a dönüşecektir. Büyük Ortadoğu Projesi, giderek hedef ve içerik değiştirerek Türkiye’nin çıkarlarıyla çatışan bir projeye dönüşmektedir. Türkiye Cilvegözü ve Reyhanlı gibi infial uyandıracak patlamalarla Suriye batağına çekilmek istenmektedir.
Aman dikkat! Suriye bataklığına bir dalarsak, bize hiç kimsenin el uzatmayacağını akıldan çıkarmayalım. Ve artık, hedeflerinin bizim çıkarlarımızla çeliştiği netleşmekte olan Büyük Ortadoğu Projesi’nden çekildiğimizi biran önce açıklayalım. Giderek hedef ve içerik değiştiren bu proje, Türkiye’nin gelecekte büyük sıkıntılar yaşamasına neden olacak ekonomik, siyasi ve toplumsal sonuçlar üretmeye başlamıştır.
Obama’nın Suriye konusunda ayak sürümesi, Amerika’nın BOP kapsamında hayata geçirmeyi hedeflediği “Büyük Kürdistan”ın, ekonomik açıdan İsrail’in denetimi altına girerek “Vaadedilmiş Topraklar”a dönüşüyor olmasına bölge ülkelerinin, özellikle de Rusya’nın ile Çin’in nasıl bir tepki vereceklerini görmek istemesinden kaynaklanıyor olabilir. Çünkü, buna benzer bir tablo, I. Dünya Savaşı sırasında da yaşanmıştı. Osmanlı’nın Ortadoğu’daki “Vaadedilmiş Topraklar”ı da kapsayan bölümünü paylaşmak üzere, İngiltere ile Fransa’nın gizlice Sykes-Picot Anlaşması’nı imzaladıkları, Ekim Devrimi (1917) yaşayan Rusya tarafından deşifre edilmiş ve Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla da uygulama imkanı bulamadan rafa kaldırılmıştı.
II. Dünya Savaşı sonrasında ABD ve İsrail’in de katılmasıyla, Ortadoğu denklemi daha da karmaşık bir hal almıştır. Çok önceleri kurgulanan ve uygulamaya konulan küresel ekonomik krizin 2008’de su yüzüne çıkmasından sonra, dünya enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olan Ortadoğu coğrafyası, küresel aktörlerin bu kaynakları denetim altına alma konusunda sürdükleri kavga nedeniyle, giderek bütün dünya ülkelerini içine çeken bir bataklığa dönüşmüştür.
Ortadoğu'da siyasi ekosistemin böyle bozulmasına neden olan çok aktörlü gelişmelerin, her büyük kriz sonrasında yaşandığı gibi, bir dünya savaşına neden olduğunu söyleyegeldik. Başlangıçta bu saptamamızı "biraz abartılı" bulan bazı dostlarımızın da, aynı sonucu başka cümlelerle ifade etmekte olduklarını görüyoruz.
JAPON SAVUNMA BAKANI, “SAVAŞ GELİYOR” DEMİŞTİ
"Arap Baharı" rüzgarının durulmasının ve ABD'nin Afganistan ve Irak'tan çekilme takvimlerini açıklamasının ardından, Ortadoğu'da siyasi ekosistemin bozulduğuna ve Osmanlı ve Rus İmparatorluklarının tarihe karışmasından sonra bölgede ciddi bir otorite boşluğunun oluştuğuna ve bunun küresel bir felakete neden olabileceğine ilk dikkat çeken, eski Japon Savunma Bakanı Yurike Koiki olmuştu.
Küresel gelişmeleri tarihi boyutlarıyla okuyup değerlendirebilen çok deneyimli bir devlet adamı olan Koiki, ABD'nin, bölgedeki jeopolitik gelişmeleri yönlendirme gücünün kalmaması sonucunda oluşan otorite boşluğunu başka bir ülkenin doldurmasına da izin vermeyeceğine dikkat çekiyordu. Bu saptama Türkiye özelinde değerlendirildiğinde, bir zamanlar "Arap Baharı" yaşamakta olan ülkelere "örnek" olarak gösterilen Türkiye'nin, Suriye konusunda neden üstesinden gelemediği sıkıntılarla başbaşa kaldığı ya da bırakıldığı kolayca anlaşılabiliyor.
TÜRKİYE STRATEJİK DERİNLİĞNİ YİTİRDİ Mİ?
Türkiye'nin, tarihi ve kültürel bağları dolayısıyla kazandığı stratejik derinliğini kullanarak, Ortadoğu'da oyun kurma gücü her zaman vardır. Fakat, küresel konjonktür gereği, kendi çıkarları doğrultusunda kurguladığı oyunu tek başına hayata geçirebilme şansı yoktur. Bu nedenle Türkiye’nin, müttefikleriyle birlikte yürüdüğü yolda, belli bir noktadan sonra, çıkarlarıyla bağdaşmayan bir rol üstlenmeye zorlanması, onun stratejik derinliğini yitirmesine, komşuluk ilişkilerinde problemler yaşamasına ve bölgede yalnızlaşmasına neden olmaktadır. Bu yalnızlaşmada, ABD’nin, kuruluşunda güvenliğini garanti ettiği İsrail’i “Ortadoğu’nun en güvenilir enerji terminali” yapma kararının büyük payı vardır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP), önce Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ne, “Büyük Kürdistan” üzerinden giderek “Vaadedilmiş Topraklar” Projesi’ne dönüşmekte olmasında ABD’nin İsrail yanlısı tutumu etkili olmaktadır.
Tarihte her küresel ekonomik kriz bir küresel kapışmayla, bir dünya savaşı ile noktalanmıştır. Bazılarımız açıkça dillendirmek istemeseler de, dünyamız Ortadoğu merkezli bir dünya savaşı yaşamaktadır. Ülkelerin, dahil oldukları cephelerin ana politikaları dışında bir politika üretip uygulama şansları azalmıştır. Türkiye’nin Suriye konusunda giderek büyüyen bir sıkıntı yaşamasının bir nedeni de bu konjonktürel gerçektir.
Başbakan Erdoğan, çeşitli konuşmalarında, Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin (GBOP) eş başkanı olduğunu dile getirmiştir; bu saklı gizli bir durum değildir. Fakat, belli bir aşamadan sonra gelinen noktada, BOP açılımının “22 ülkenin sınırlarının değişeceği” gerçeğini de içermesi nedeniyle, Türkiye’nin, Suriye konusunda olduğu gibi, sıkıntılar yaşamasına neden olmaktadır. Ortadoğu haritasını yeniden dizayn etmeye soyunmuş müttefikleriyle çıkarlarının örtüşmediğinin giderek netlik kazanması, manevra alanı daralmakta olan Türkiye’nin dış siyaset konusunda sıkıntılar yaşamasına neden olmaktadır.
Türkiye, I. Körfez Savaşı sonrasında, ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde ve sonrasında bölgenin demografinin yapısının bilinçli olarak değiştirilmesi sürecinde sessiz kalması, birer Türk kenti olan Erbil ve Kerkük’ün Kürtleştirilmesine göz yumması, “Arap Baharı” yaşayan ülkelere örnek gösterilmiş olmasına rağmen, stratejik derinliğini giderek yitirmesine neden olmuştur. Bu gerileme, İsrail’i Ortadoğu’nun en güvenli enerji terminali yapma kararlılığında olan ABD’yi cesaretlendirmiş ve bu yolda politikalar üretmesine neden olmuştur.
ABD’nin, açıkça dillendirmemiş olsa da, kedisinin Uzakdoğu’ya yönelmesi sonrasında Ortadoğu’da otorite kuracak devlet olarak Türkiye’yi değil de İsrail’i tercih ettiğinin netleşmesi, Türkiye’nin yarınları konusunda da bir takım kaygıları beraberinde getirmiştir. İsrail özrünün ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Türkiye’yi ziyaretinin hemen ardından gelmesi bunun bir işareti sayılmalıdır.
ABD’nin İsrail’i tercih etmiş olması, “Büyük Kürdistan” haritasını da gündeme getireceğinden, bu gelişmeden en çok rahatsızlık duyan komşularımızdan biri olan Rusya da Türkiye’nin ABD yanlısı politikalara destek veriyor olmasından duyduğu kaygıları açıkça dile getirmektedir. Nitekim, 17 Nisan’da, Türkiye ile Rusya arasında ortak bakanlar kurulu gibi bir konumu olan Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK)’in bünyesinde yer alan Ortak Stratejik Planlama Grubu toplantısı dolayısıyla ülkemize gelen Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un, yalnızca İran konusundaki değil, Suriye ve Irak krizleri başta olmak üzere, Gazprom, Kıbrıs, ABD’nin Karadeniz tatbikatı, Türkiye’nin Kırgızistan ve Moğolistan açılımları konularındaki görüş ve kaygılarını da dile getirmiş olduğu tahmin edilmektedir. Lavrov açıkça dile getirmemiş olsa da, Rus analist Aleksandr Kniyazev’in “Türkiye’nin Kırgızistan’a yönelik politikasının aktifleşmesinin önemli yönlerinden biri, diğer Türk ve Ortadoğu Müslüman devletlerinde olduğu gibi, Amerikan siyasi hedeflerini hayata geçirmektir. ...Bu kapsamda Türkiye Kırgızistan’da, aslında ABD çıkarlarının lobiciliğini yapmaktadır. Örneğin 2009 yılını hatırlarsak, o zaman da ‘Manas Hava Üssü’nün başka adlarla ABD adına varlığının devamını sağlamak için Türk-Kırgız ilişkilerinin doruk noktadaki müzakerelerinin çoğaldığını görmekteyiz” şeklindeki değerlendirmesi, Şanghay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) göz kırpan Başbakan Erdoğan’ın Kırgızistan gezisinden duyulan rahatsızlığı dile getirmektedir.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NDEN ÇEKİLDİĞİMİZİ BİRAN ÖNCE AÇIKLAYALIM
ABD, Ortadoğu’da Türkiye yerine İsrail’i öne çıkarmayı planladığı konusu giderek netlik kazanmaktadır. Rusya ve Türkiye’yi saf dışı bırakarak İsrail’i bölgenin en güvenilir enerji terminali yapabilmesi için, araya bir “Büyük Kürdistan” paravanasının çekilmesi gerekmektedir. Bunun için de, Suriye’nin de Irak gibi dilimlenmesi ve kuzey parselinin Irak’ın kuzey parseliyle birleştirilmesi gerekiyor. Kısa bir süre sonra ekonomik olarak İsrail’e bağımlı hale gelecek olan “Büyük Kürdistan”, giderek “Vaadedilmiş Topraklar”a dönüşecektir. Büyük Ortadoğu Projesi, giderek hedef ve içerik değiştirerek Türkiye’nin çıkarlarıyla çatışan bir projeye dönüşmektedir. Türkiye Cilvegözü ve Reyhanlı gibi infial uyandıracak patlamalarla Suriye batağına çekilmek istenmektedir.
Aman dikkat! Suriye bataklığına bir dalarsak, bize hiç kimsenin el uzatmayacağını akıldan çıkarmayalım. Ve artık, hedeflerinin bizim çıkarlarımızla çeliştiği netleşmekte olan Büyük Ortadoğu Projesi’nden çekildiğimizi biran önce açıklayalım. Giderek hedef ve içerik değiştiren bu proje, Türkiye’nin gelecekte büyük sıkıntılar yaşamasına neden olacak ekonomik, siyasi ve toplumsal sonuçlar üretmeye başlamıştır.