Kerkük’ü bir kurşun atmadan terk eden Barzani; bir hafta içinde Irak Bölgesel Kürt Yönetimindeki (IBKY) topraklarını yarısına yakını ile bölgedeki petrol kuyularını ve en önemlisi Irak Kürt liderliğini de kaybetti. 

Malumları Kuzey Irak’ta 60 yıldır kanlı bıçaklı olan Barzani ve Talabani aşiretleri İkinci Körfez Harekâtı sonrası ABD’nin baskı ve desteği ile bir araya gelebilmişler, özerklik hakları da alarak 12 yıldır Irak yönetiminde söz sahibi olmuşlardı. 

Özellikle Irak’la birlikte Türkiye ve İran’ın, oldum olası bağımsız bir Kürdistan’a karşı çıkmalarına rağmen Barzani’nin son hesapsız çıkışı, adeta sonun başlangıcı oldu. 

Oysa Barzani süresi bitmiş olsa da iki yıldır koltuğunda oturuyordu ve yine iki yıldır seçilmiş parlamentoyu toplamamıştı. 

Ayrıca Barzani Irak Anayasasına aykırı olarak IBKY hudutları dışında Kerkük, Musul, Telafer gibi bir çok şehir ve kasaba ile bu bölgelerdeki petrol kuyularını da ele geçirmişti. Şeklen özerk olsa da bağımsız bir devlet gibi hareket ediyordu. Tabii Talabani aşireti de Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğunu ele geçirdiğinden yönetimde pay sahibi idi. 

Ancak ABD’ye yumurtalar için başka sepetler de gerektiğinden, terör örgütü ilan ettiği PKK’yı açık açık destekliyordu. PKK hem IBKY topraklarını kullanıyor hem de Kürt liderliğine oynuyordu. 

Barzani; daha önce de belirtmiştim, hesapsız çıkışı ile “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu.”

Barzani Irak anayasasına aykırı olarak işgal ettiği toprakları ve petrol kuyularını kaybetmekle kalmadı, Talabani aşireti Süleymaniye-Halepçe bölgesine göz dikti. Oğul Talabani bu bölgenin kendilerine verilmesi ve Kerkük’ün Türkmenler, Araplar ve Kürtler tarafından müşterek yönetilmesi ve Kerkük havaalanı ile bölgedeki petrol kuyularının kontrolünü Irak Hükümeti’nin alması konularını Bağdat’la müzakere ettiği, resmi bir açıklama yapılmasa da bu hususlarda anlaşma yapıldığı basına intikal etti. 

Ve Kerkük-Erbil yolu üzerinde Altınköprü’yü ele geçiren Irak Ordusu’nun 36nci paralele kadar ilerleyeceği ve bu hattın Irak’la Kürt bölgesinin sınırı olacağı da açıklandı. 

Yıllardır PKK’ya kol kanat geren ve Türk Ordusu’nun operasyonlarından bir yolunu bulup bölücü çeteyi kurtaran Barzani, Türkiye ile köprüleri de attı. 

Hakeza İran’la da. 

Barzani Kerkük’ten çekilmelerini Talabani peşmergelerine yükleyerek, sanki iki aşiretin birlik ve beraberliğinin sonunu da ilan etti. Tabii bu artık Barzani’nin sonunun yakın olduğunun da işareti gibi idi. Ancak bu durum, Türkiye’de PKK sempatizanlarının, geçmişin ateşli çözüm sevdalılarının dillerini çözüverdi. O’nlara göre Barzani; kanlı bir çatışmaya girmemişmiş, müzakere kapısını açık bırakmışmış, İŞID’e karşı Türkmenleri ve Arapları hep korumuşmuş, ayrıca Türkiye’nin de dostu imiş ve bu dostluğun sürmesi de gerekli imiş. Ve daha neler, neler... 

Değerli okurlarım, 

1984’ten beri bölücü örgütle yapılan mücadelede Barzani ve Talabani daima TSK’ne müzahir oluyor gibi davranıp, PKK’nın stratejisi doğrultusunda hep aleyhimize faaliyetlerin içinde, yanında ve arkasından olmuşlardır. 

Ayrıca peşmerge hiç bir dönemde, bir ordu gibi teşkilatlanmayla yönetilemediği için askeri güç olarak başarılı görevler de yapamamıştır. Bu sadece peşmergeler için değil teşkilatlanamamış tüm milisleri kapsamaktadır. Zaten bu nedenlerle bugün ABD’nin Suriye’de PKK uzantıları ile ittifak halinde olmasının yanlışlığı hep ifade edilmiyor mu? Ve bu tür garip ittifakların sonu hakkında Barzani’nin bağımsızlık teşebbüsü yeterli kanaat oluşturmuyor mu? 

Barzani’nin bağımsızlık hareketi Türkiye, İran ve Irak’ın kararlılığı ile çökmüş, Barzani de enkaz altında kalmıştır. Bölgenin huzur ve istikrarı için; Türkiye, İran, Irak ve hatta Suriye’nin kararlı tutumlarına ihtiyaç vardır. 

Irak’ı iç savaşa bulaşmaktan ve Suriye’yi iç savaş yangınından kurtarmanın ilk şartı; Türkiye, İran ve Irak’ın Sadabat Paktı benzeri bir organizasyonla bir araya gelmeleri olduğu aşikardır. Türkiye ve İran’ın da desteği ile önce Irak’ta, başta PKK olmak üzere bütün terör örgütlerinin kısa sürede temizlenmesinin mümkün olacağı düşünülmektedir. 

Daha sonra sıra Suriye’ye gelmelidir.