CUM’A SOHBETİ (6 / 18 )

Hazreti Üstaz’ımız, (k.s.), talebe ve müntesiplerine, teberrüken, "İmam-ı Rabbânî Evladı”  diye tavsif buyururlardı, Üstazı, Mürşidi, kendisinde olanları, bi’temâmihâ, kendisine verdikten sonra, Üveysî olarak, doğrudan, Merkez ve Kutbu’l- Aktâb, İmam-ı Rabbânî, Müceddid-İ Elf-i Sânî, Ahmed-ü Faruk es- Sirhindî, (K.S.) Efendi Hazret’lerine bağladığı, Kemâlâtını, Seyr-i Sülûkini ve çilesini Üveysî olarak,onun taht-ı terbiyesinde tamamladığı için, Evlâdını ve müntesiplerini, doğrudan ona izafe eder, "Siz’ler İmam-ı Rabbânî Evlâdısınız,”  buyururlardı.
Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî,(K.S.) Efendi Hazret’lerinin Evlâdı olarak bizler, onun tavsifiyle, aynı zamanda, İmam-ı Rabbânî Evlâdı olarak bizler, fitne, fesat, adavet, buğuz, kin, gıybet, hikd-ü hased nedir, bilmezdik.
Hazreti Üstazımız bizlere, "Evlâdım, Sakın! rızık peşinde koşmayınız! Rızık sizin gölgenizdir, gölge’yi önünüze katrasanız, o hep, sizden önce gider ve asla yetişemez, ulaşamazsınız. Ancak, gölge’yi arkanızda bırakırsanız, siz nereye giderseniz, gölge sizi ta’kip eder.” buyurmuştu
"Yeryüzünde rızkı Allah’a aid z olmayan hareket halinde hiçbir şey, (hayvan) yoktur. O, onun yaşadığı yeri de, iemanet oldruğu yeri de bilir Her şey apaçık kitaptadır.” (Hûd) /11/6)
"Öğüt ver! Çünkü öğüt mü’minlere elbette fayda verir,”  "Ben cin’lerui ve insan’ları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”  "Ben onlardan bir zızık istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de istemiyorum. ""Şüphesizki, Allah, evet O, rızık veren, güç kuvvet sahibi olandır.”  (Zâriyât /51 /55,56,57,58)
Merhum, Ali Dayı, (Ali Yılmaz), bizler sık sık, tekrarlardı; "Açılır bahtımız birgün, hep kapandıkca kapanmaz ya! Mevlâ Rezzâk-u âlem’dir, rızık kapısını kapatmaz ya! “
Bu şuur ve terbiye ile yetişdirildiğimiz için, aramızda, fitne, fesat, hased(çekememezlik) nedir, bilmezdik. Filhakîka, 1950 yılından i’tibaren, Hazreti Üstazımızın Rahle-i Tedrisiinde bizzat veya, bi’lvasıta, ders okuyanlar, Diyanet İşleri Reisliğince açılan, imtihanları kazanarak, Diyanet İşleri Rieisliği bünyesinde, müftü, vaiz, Kur’ân Kursu muallimi, imam- hatip ve müezzin- kayyım olarak , vazife aldıkları için maaş’ları vardı Diyanet İşleri Reisliğinde vazife almayan, az sayıda müderris kardeşlerimize ise, Merhum, Beyağabey, Kemal Kacar, Merhum, Konyalı, Mustafa Doğanbey, Merhum, Kayserili, Hacı Refik Bürüngüz, Merhum, Kayserili, Hacı Süleyman Kuşculu, Merhum, Fabrikatör, Hacı Mehmed Üretmen ve burada isimlerini zikretmeye Köşemizin vus’atının yetmediği nice müntesip’lerin, Beytü’l-mâle katkı ve destekleriyle,müderrislere kendilerini asla rencide etmeden, ihtiyaçları gideriliyordu.
Hazreti Üstazımızın ebediyyete intikalinden, Üveysî olarak,Tasarruf-u bâtınî, ma’nevî ve hakîkî, Tasarrufa geçişinden sonra, devrin zahirî ve dünyevî İdarecisi, müdebbir, Beyağabey, Kemal Kacar Bey’in idaresinde büyük fütuhat zuhura gelmiş, Türkiye’miizde, Medreselerimizin açılmadığı il, ilçe , kasaba ve köy kalmamıştı.Bu dönemlerde Aziz Milletimizin derin teveccühüne tam mazhar olmuştuk. Diyanet İşleri Reisliği bünyesindeki, Hademe-i Hayrattan, müftü, vaiz, Kur’ân Kursu muallimi, imam- hatip, müezzin kayyım tüm personelin % 80’i Süleyman Efendi Hazret’lerinin medreselerinde, Tedriusat sisteminde yetişenlerdendi.
Diğer taraftan, Nasılki, ahirzaman Peygamberi, Hâtemü’l- Enbiyâ-i ve’l- Mürselîn Sevgili Peygamber’imiz, bütün âlem’le gönderilmiş, Cihanşümûl Peygamber olduğu gibi, Vâris-i Nebî, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî, (K.S.) Efendi Hazret’leri de,Cihanşümûl, mürşid olduğu için, irşad, ihda ve Tecdid sahası bütün cihandır.Avrupa’da, irşad, ihda ve tecdid’in ilk temelleri,Hazreti Üstazımız hayatta iken, 1957 yılında atılmıştı. Şöyleki, 2. Cihan Savaşında, Rus Ordusundan esir alınarak Almanya’ya götürülen esirler arasında,Türkistanlı müslüman Türk’ler de v ardı. Bunlardan ba’zıları, Almanya’ya iltica etmişlerse de ba’zıları, kabul izinleri çıkınca, Türkiye’ye iltica etmişlerdi Bunların arasında, Özbekistan, Nemanganlı, Hoca Nureddin Nemengânî de bulunuyordu. Hoca Nureddin Nemangânî, Türkiye’ye iltica ettikten sonra, önce Adana’ya, sonra da Tarsus’a yerleşmişti. Kendisinden önce, iltica etmiş ve Tarsus’ta Kur’ân Kursu Muallimi olan hemşehirlisi, Kendisini devrin Tarsus Müftüsü Sıdkı Efendiyle tanışıtırır. Kendisine Kur’ân Kursun’da bir yer ayarlanır, burada kalır, ilk, din, Kur’ân eğitimini burada, Kur’ân Kursu Muallimi hemşehirlisinden ve Tarsus Müftüsü, Sıdkı Efendi’den alır. Talihi yaverdir, 1950 Yılı’nın Ramazan ayında, Hazreti Üstazımızın ilk talebesi, Alaiye’li, Mustafa Çırpanlı Ramazan ayı müddetince va’az etmek üzere, Tarsusa gelir, Müftü Sıdkı Efendi, Hoca Nureddin Nemangânî’Yİ, Mustafa Çırpanlı Hoca’nın maiyyetine verir. Talihli insanların başına işte böyle talih kuşu konar,ki, Nasib-i Ezelî’sinde varsa! Hoca Nureddin Nemangânî, Çırpanlı Hoca’yı, onun vasıtasıyla Efendi Hazret’lerini yakından tanır, intisap eder, kapılanır. Ramazaün bayramından sonra da, Müftü Sıdkı Efendi’nin bir Mektubuyla Alâiye’ye gider, Alanya Oba’da Çırpanlı Hoca’nın ders Halkasına oturur...Hoca Nureddin Nemangânî, muhtelif tedrisat kademelirini tamamlar, 1656 yılında, İstanbul, Kısıklı Küçükçamlıca,Çilehane’de, Tekâmülaltı ve Tekâmül derslerini de tamamlar. 1957 yılında, Diyanet İşleri Reisliği’nin açtığı, imtihanlarda, müftülük imtihanını kazanır ,Müftü olarak, bir il veya, büyük bir ilçe’ye, ta’yin edilmeyi beklerken, Efendi Hazret’leri, kendisini Almanya’ya gönderir. Aynı zamanda, Almanya’ya iltica etmiş ve Alyman vatandaşlığına da, kabul edilmiş olması i’tibariyle, herhangi bir vize sıkıntısı olmadan, Almanya’ya geder, Münih Eyaletine yerleşir. Burada, Alman Devleti kendisini, Almanya’da yaşayan, kendi vatandaşı olsun-olmabın, bütün Alman müslümanları Başimamı olarak ta’yin eder. Böylece, Avrupa’da, İslâm’ın, irşad, ihda ve tecdidi’n ilk temelleri atılmış olur, Sonra da devamı gelir...