İmam Efendinin biri   “Sokaklar kasap dükkânı “ diyerek kadınları aşağılayan, aklınca giyimlerine takan, aile bireylerindeki erkeklere hakaret etmesi medyada yer aldı. Onun bu densizden de öte sözü üzerine kadınlar bir kez daha gündeme geldi. Kadınları konu alan onlarca yazı yazılmasına rağmen eğitimsiz ve bağnaz erkelerin kafalarının aydınlaması olanaksızdır.

Türkiye’de kadın olarak yaşamak öyle kolay değildir. İş yerinde, parkta, sokakta,  çarşıda, nakil araçlarında; kısacası akla gelen her yerde kadın tacize uğrayabilir.  Kendilerine adam gibi eş veya sevgili seçemeyenler ise öldürülme, dövülme tehlikesiyle her an karşı karşıyadır. Bu yönden baktığınızda bizde kadın olmanın kolay olmadığı bir kez daha ortaya çıkar.  Sokağa adımı atar atmaz ilk anda yapacağı iş; bana yönelik bir tehlike olabilir mi diye tedirginlik duyar.  Kadınların tacizce uğramasının nedeni;  cinsel bunalımlı erkeklerin magandalığının yanı sıra onları ikinci sınıf insan olarak gören zihniyettir. Bu yönde eğitimli eğitimsiz erkekler hiç fark etmiyor.

Kadın federasyonları, kadın kuruluşları yeri geldikçe sokaklara dökülüyor, şikâyetlerini dile getiriyorlar; yine de fayda etmiyor.

Kadını sokakta, mecliste, iş yerlerinde, görmek istemeyen, evlere kapatılan, kocasının her türlü isteğine hazır, yemek pişiren, çamaşır yıkayan, çocuk bakan zihniyet azalacağına gün geçtikçe artıyor. Kadının giyimine kuşamına karışılıyor.

Bütün zorluklara rağmen kadınlar susmamalı, birine yapılan taciz, aşağılama veya zulüm hepsine yapılmış sayılmalıdır. Kadını aşağılayanlar kadınsız bir dünyayı acaba düşünebiliyorlar mı?

Kadın kahkaha atmaz…

Hamile kadın sokağa çıkmaz…

Kadın içki, sigara içmez…

Kadın erkeğinin yanında konuşamaz…

Kadın şort, mini etek giymez… Bikini ise hâşâ…

XXI. Yüzyılda ne yazı ki; kadınlar kafa yapıları, bilgileriyle, becerileriyle değil de bedenleriyle değerlendiriliyor. Unutulmamalıdır ki; Türkiye’de ilk kadın cemiyeti   “Asri Kadınlar Cemiyeti” olarak 1919’da kurulmuştu. Yine aynı tarihlerde İstanbul’da kadın dergileri yayınlanıyordu.

 Türk devriminin temelinde kadın vardı.  Atatürk’ün kadınlara verdiği haklar ve laiklik kavramı, erkeklerle eşit olmaları, liyakatleriyle belirli yerlere gelmeleri nedense örümcek kafalıları çıldırtıyor.   Atatürk devrimlerinin kendilerine tanınan hakların değerini kadınların büyük bir kısmı  biliyor ve özgürlüklerini korumaya çalışıyorlar.. Cumhuriyetin kuruluşunda; Medeni Kanun kabul edilmiş, resmi nikâh getirilmiş, birden fazla kadınla evlenme kaldırılmış, küçük yaşta evlilikler önlenmiş, Miras Hukukunda cinsiyet ayrımına son verilmiş, siyasal haklar tanınmış,  eşit eğitim ve meslek edinme hakları kazanılmıştı.

Günümüz kadınları bunların ne kadar bilincinde oldukları tartışılır. Ne kadar yazık ki;  Müslümanlığı öğreneceğiz diye dergâhlara koşan, evlerde sözüm ona dini sohbetler düzenleyen, belirli bir modeli giyinen, erkeğine hizmet eden, ben bilmem kocam bilir diyen kadınlarda bu ülkede yaşıyor.

Acaba ne kadarı özgürlüklerinin kısıtlandığının bilincindedir. Kadın iffetli olmalıdır diyen erkeklerden bazıları onları yoldan çıkarmak için uğraşmıyorlar mı?

Yeterli bir eğitim almamış bir kadının ruhsal durumlarından, zaaflarından yararlanan ve sonda da onları ortada bırakan kimler oluyor?

O zaman suçlu kim; kadın mı erkek mi?

Kadınlar sporda; örneğin boksta, güreşte, atletizmde, voleybolda ve basketbolda uluslararası müsabakalarda erkeklerden çok daha fazla madalya kazanmıyorlar mı?  

Sözün kısası cumhuriyet kadındır. Atatürk ne kadar güzel söylemiş; “Kadınlarını geri bırakan toplumlar, geride kalmaya mahkûmdur.”