Prof. Dr. Süreyya Ülker’in “Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü” Türk Tıp Âlemi’nde büyük bir boşluğu doldurmuştur. 

     Türk Tıbbı’na büyük kelimesi küçük kalan büyük bir hizmet etmektedir. Fakat bence asıl hizmeti Türkçeye olmuştur olmaktadır.

     Bu görkemli lügat / sözlük çalışmasıyla Türkçeye derinlik ve genişlik kazandırmıştır. Halkın dilinde gezen sayısız kelimeler, ayrıca bilimsel niteliklere bürünmüş; lâyık oldukları yere yükselmişlerdir. 

     Türkçede yer alan nice seyyar / gezgin kelimeler yerlerine oturtulmuş, müstakar olmuş, istikrarlı bir hâl almış, yeni ağırlıklar, yeni hüviyet ve kimliklerle karşımıza çıkmış. Beklenen yerlerine kondurulmuşlardır.

     “Ülker Tıp Terimleri Sözlüğü” karşısında Sn. Prof. Dr. Muzaffer Altınkök bakın neler diyor:

     Her okumuş kişinin Türk ekinine (harsına, kültürüne) özellikle Türk Dili’ne katkıda bulunması gerekir. Türk Dili çalışmaları basit bir konu değil, Türk Ulusu’nun bir yaşam kavgasıdır. Dilini yitiren ulus yok olur. Buna örnek olarak dillerini unuttukları için yok olan, Türk boylarını gösterebiliriz. 

     Tüm yapıtlarında ulusunun yaşam kavgasını sürdüren Dr. Süreyya Ülker’i ayrıca bunun için de kutlarım.

     Sn. Prof. Dr. Cemal Mıhçıoğlu ise, işi esasından ele alıyor. Sonunda Sn. Prof. Dr. Süreyya Ülker’in sorunu getirdiği güzel noktayı nazara veriyor:

     Sultan İkinci Mahmut, 1838 yılında Fransızca olarak öğretime başlayan Galatasaray Mektebi Tıbbiyesi (Tıp Fakültesi)nin açılışı dolayısıyla öğrenciler önünde yaptığı konuşmanın bir yerinde:

     “Sizlere Fransızca okutmaktan benim muradım Fransızca lisanı tahsil ettirmek değildir. Ancak fennî tıbbı öğretip refte refte (yavaş yavaş) kendi lisanımıza almaktır.” dedikten sonra, başta orada bulunan “Muallimi Evvel” Dr. K. A. Bernard olmak üzere hocalarından “İlmî tababeti (tıbbı) öğrenmeğe çalışmalarını” öğütleyerek onlardan bu bilim dalını “tedrîcen (derece derece) Türkçeye alıp lisanımız üzerine tedavülüne (ifade edilmesine) sâyeylemelerini (çalışmalarını)” istemişti.

     Türk çağdaşlaşmasının başlıca öncülerinden Sultan Mahmut’un hekimlik dilinin Türkçeleştirilmesiyle ilgili bu dileğini, o günden beri bu topraklar üzerinde yaşayan yaklaşık beş kuşak ne yazık ki gerektiği gibi yerine getirememiştir.

     Fransızca Tıp öğrenimi 1864 yılına dek sürmüş, hekimliğin Fransızca olarak öğretildiği bu çeyrek yüzyılı aşkın süre, kendisini insan sağlığına adayanlar arasında bugün bile varlığını sürdüren, değiştirilmesi güç, kemikleşmiş alışkanlıklar, saplantılar...(meydana gelmiştir).

     Öğretim dilinde bilimsözlerinin yanı sıra ortak dilin pek çok sözcüğünün de kullanılmakta olması, bu uğraşın üyelerinde sıradan birçok Fransızca sözcüğün birer terimmiş gibi algılanması, Tıp dilimizi de birer ayrıkotu gibi sarması sonucunu doğurmuştur.

     Öte yandan, bir yabancı dil olarak Fransızca, İkinci Büyük Savaş sonrasına değin Türkiye’deki dolayısıyla hekimlik alanındaki egemenliğini sürdürmüştür.

     Savaş sonrasında Anglo-Sakson dünyasıyla artan ilişkilerimiz bu alanda da İngilizcenin etkisini ön sıraya geçirmiş, hekimlik dili bu kez de İngilizcenin egemenliğine girmeye başlamıştır.

     Dr. Süreyya Ülker’in oluşturduğu bu...sözlükte çok sayıda eşanlamlı Türkçe karşılıklara da yer verilmiş olması, kullanımda bir seçmeye de olanak sağlaması bakımından yararlı olacaktır.

     Sözlüğün bu baskısının içerdiği sözcüklerin sayısı bu alandaki toplam bilimsözlerinin yaklaşık dörtte biri dolayındadır. Bunun anlamı gidilecek yolun uzun, dikenli olduğudur.

     Yazarı bir aşama niteliğini taşıyan bu çabasından dolayı...kendisine güç veren yüksek ulusal duygusunun, Türk diline karşı beslediği olağanüstü sevginin, bitip tükenmez çalışkanlığının, daha şimdiden bu çabanın öncüleri arasındaki haklı yerini almış bulunan (Sayın Dr. Süreyya Ülker’i candan kutlarım).

     (19. 03. 2005)