Tarihçi Sn. İlber Ortaylı  “Osmanlının devamıyız.”  diyor ve devam ediyor:
     “Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde kurulduğu topraklar Osmanlı Devleti'nin anavatanıdır. Bu nedenle Cumhuriyetle beraber devlet devam ediyor. Diliyle, diniyle toprağıyla ve insanlarıyla. Elbette Osmanlının halefi (ardılı) biziz. Türkiye bir 'redd-i miras' hakkına sahip değil. Pek çok bakımdan Osmanlıya haksızlık edildiğini düşünüyoruz. Bu haksızlığın giderilmesi için öncelikle dünya çapında tarihçilere ihtiyacımız var.” (Yeni Asya, 25. 04. 2005)
     Nitekim merhum eski Başbakanlık Arşiv Genel Müdürü Midhat Sertoğlu, Fakültede hocamızdı. O da aynı şeyleri söyler ve  “Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuken Osmanlı Devleti'nin devamıyız.”  derdi.
     Evet, Osmanlı Devleti hukuken devam ediyor. Sadece isim değişmiş o kadar. Çünkü  “Tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez.”  Yani isim değişmekle hakikatler değişmez.
     Çünkü Osmanlı Devleti vatandaşlarının çocuk ve torunları, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşlarıdır. Ve her türlü hukukî haklarının  -eskiden olduğu gibi-  sahipleridirler. Osmanlı Devleti'nde sahip olduklarının, bugün de sahibi ve malikidirler. İşte bu, Osmanlı Devleti'nin hukuken devamının, hukukî bir delilidir.
     Evet, Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın da tesbitiyle Osmanlı emperyalist değildi. 'İmparatorluk' diye vasfedilmesi, coğrafî bir büyüklük anlamında hükümranlık demekti. Bunu emperyalizm ve zulümle karıştırmamak gerek...
     Sn. Profesör, Osmanlı Devleti'nin parçalanışı konusunda ise şöyle diyor:
     “(Biraz önce belirttiğimiz gibi) Osmanlı Devleti kendisini coğrafî büyüklük açısından imparatorluk olarak görmüştür.
     “(Nitekim) Meselâ Osmanlılar uluslararası yazışmalarda 'L'amper Osmanlı' terimini, kendi içinde ise 'Devlet-i Aliyye-i Osmanî' terimini kullanmıştır.” (Yeni Asya, 25. 04. 2005)
     Sn. Tarihçimiz yorumlarında şu hususa da değinmiştir: “Osmanlı Devleti'nin parçalanmasında Rusya gibi diğer devletlerin etnik ayrılıkları (bugün de aynen yaptıkları gibi) körüklemeleriyle oluşan etnik ayrılıklar önemli rol oynamıştır.” (Yeni Asya, 25. 04. 2005)
     Ermeni sorununa da açıklık getiren Ortaylı:
     “Ermeniler çok az olmalarına rağmen, önce 1890'da isyan etmişlerdir. (Daha doğrusu isyan ettirilmişlerdir. Bugün de içimizi karıştırdıkları gibi. Nitekim sadece bizi değil tüm Orta Doğu devletlerini karıştırmakta, işgal etmekte, Orta Asya'ya tasallut etmekte, musallat olmaktadırlar. Nitekim olmuşlardır. Dışımızdakilerin isyan için kışkırttığı Ermenilerin; arkamızdan Türk halkını ve Türk askerini kalleşçe ve kahbece vurmaları sebebiyle, zor durumda kalan ve zaten Birinci Cihan  Harbi'nin binbir zorlukları içinde kıvranan Osmanlı Devleti'ne yine yabancı bir devletin,) Almanların; Osmanlıya tehciri  (Ermenilerin bulundukları yerlerden, zarar veremiyecekleri başka yerlere göç ettirilmelerini yani) savaşta problem çıkmaması için (bizzat Almanlar) Osmanlı Devleti yetkililerine tehcîri empoze etmişlerdir.” (Yeni Asya, 25. 04. 2005)
     Bu tespitlerden sonra, Sn İlber Ortaylı hocamız, Osmanlı Devleti'nin hoşgörüsüyle ilgili açıklamalarda da bulunmuştur.
     Ona göre  “Osmanlı Devleti'nde, diğer din mensupları özel bir yere sahiptirler. Bu dinlerin ruhanî reisleri (başkanları); Osmanlı Devleti'nden istekte bulunabiliyorlardı. Meselâ asayişlerine dokunan, cemaatlerinin insicamını (dirlik ve düzenini) bozan, dinlerine zarar veren birinin cezalandırılmasını Osmanlı Devleti'nden rahatlıkla isteyebiliyorlardı.”
     Ortaylı'nın bugüne ışık tutucu tespitleri şöyle: “Balkanlarda gayri müslim herkesin Hellen olduğu propagandası yapılmıştır. Sonrasında Bulgarlık, Rumenlik vs. kışkırtılarak (aynen bugün, Türkiye Cumhuriyetini gailelere sürüklemek istedikleri gibi) isyanlar çıkartılmıştır, Batılı güçlerce”...