Onunla birlikte olduğumuz saatler su gibi aktı geçti. Yıllar sonra ne de çok söylenecek, paylaşılacak anılarımız varmış!
Arkadaşım, "hocam bir şikayetim var, yaşadığım yerle ilgili" derken kırgın olduğu hissediliyordu.
"15 yılı geçti yaşadığım yerin yerlileri bana öteki muamelesi yapabiliyorlar. Ben tüm Türkiye’yi dolaşıyorum her yıl yurt dışına çıkıyorum, şirketlerden, eğitim kurumlarından davetler alıyorum.
Kar amaçlı şirketler haricinde kamu yararına olan çalışmalarımdan çoğunlukla yol parasını bile cebimden karşılıyorum. Ancak gel gelelim kendi yaşadığım yerden aynı talebi hiç göremediğim gibi hiçbir ücret talep etmeksizin yaptığım tekliflere de şüpheyle bakmaları bir tarafa aramıza mesafe koymaya çalışıyorlar.
Neden böyle oluyor diye araştırdığım zaman şu kanıya vardım ki, insanlar dışarıdan gelmiş potansiyel gördüklerinden biraz koltuklarını kaptırma kaygısı olabilir, biraz yerlicilik ya da kıskançlık da olabilir diye düşünüyorum.
Halbuki onların çok çok önemseyip bin bir güçlükle elde etmeyi tasarladıkları o rüyalarını süsleyen makam koltuklarını bedava verseler üste bir de para verseler bana işkencedir" diyordu.
Gülümsedim “al benden de o kadar boş ver gitsin biz işimize bakalım” derken, “abi tazeleyelim mi” diyen garson, çayları çoktan servis etmişti bile!
Bizden çok daha mutlu görünen çaycı işine bakıyordu ve bizde güldük geçtik, onun gibi işimize yoğunlaşalım dedik; çelişkilerimizle, yanlışlarımızla zaaflarımızla…
Ancak hiçbir zaman kaybetmememiz gereken iyi niyetimizle, çünkü insanız, mükemmel olamasak da elimizden gelenin iyisine odaklanmalıyız diye sohbetimizi devam ettirdik…
"İnsan olmayı öğretiyoruz”
(Eğitimci Naim Ünver yazısıdır)
Üzmüşler çocuğu, diğer çocuklar. "Senin baban çöpçü, sen de pis kokuyorsun" demişler. Vicdan duygusu tam gelişmemiştir okul öncesi çocuklarında. Zaman zaman böyle acımasız olabilirler. Sonuçta hepsi çocuk işte. Kırmışlar yavrucağın kalbini. Çocukların güzel yanıdır gönülleri, kırılsa da çok, hemen toparlanmaya meyillidir. Yetişkinlere benzemez, kin gütmezler.
Konuştum babayla. Çok üzüldü, çocuğunun üzülmesine. Dağ gibi adam gözyaşlarını ilk kez ayırdı gözlerinden belki de. "Üzülmek yetmez dedim, bir planım var. Dahil olur musun?" Kabul etti seve seve.
"Pis ülke" oyunu oynattım çocuklara bir gün. Türetilmiş (uydurma) bir oyun. Ne bulduysak attık yerlere. Bu arada "kötü koku spreyi" sıktık sınıfa, çocuklar görmeden tabi. Birazdan sınıf dayanılmaz bir kokuya karıştı.
Dedim “niye böyle oldu?” Dediler “öğretmenim çöplerden, pislikten.” Durun dedim, bakın kapıya, biri gelecek, kurtaracak bizi bu pislikten, kokudan... Büyüleniyor sanki! Bak bak bitiremiyorlar. 1.90 boy. Heybetli mi heybetli çöpçümüz.
Başlıyor hemen temizliğe. Bende pencereleri açıyorum hemen. Temiz hava nüfuz edince etkisini kaybediyor kötü koku spreyi. Yardımcı öğretmenimiz de yasemin kokulu oda spreyini sıkıyor birkaç fıs. Çocukların gözü bizi görmüyor zaten. Ama içlerine doluyor mis gibi çiçek kokusu.
Sonra yarım ay düzeninde oturuyoruz çöpçünün karşısına. Konuşuyor prova ettiğimiz gibi. "Çöpçüyüm ben" diyor. "Siz sabahları uyurken daha, ya da gece yarısı mahallenizin çöplerini topluyorum. Arkadaşlarım da var. Onlar da topluyor. Çöpler toplanmasa sokaklardan, her yer bugün sınıfınızın koktuğu gibi kokar. Çöpçülük zordur çocuklar. Çok zor iştir."
Anlatıyor uzatmadan. Kısa, öz, keskin. Anlattıkça daha da büyüyor adam.
Nasıl dinliyorlar anlatamam. Gözlerini hiç ayırmadan. Hele oğlu. Gurur duyuyor babasıyla ve her sözünde hayran oluyor ona. O bakışa ömür verilir inanın bana.
Sonra fotoğraf çektiriyoruz hepimiz kahramanımızla. Alkışlarla ve aşkla uğurluyoruz çöpçümüzü.
Bir baba, bir oğul…
Tedavi edilmiş iki yürek; işimiz bu. Yüreğe dokunmak. Hanımlar, beyler! Bir çocuğun alın teriyle para kazanan babasının mesleğinden utanmasına dayanamam. Dayanırsam, öğretmen olamam.
Ertesi sabah soruyor birkaç veli. "Bizim çocuk akşamdan beri büyüyünce çöpçü olacağım diyor. Siz ne öğretiyorsunuz bu çocuklara Allah aşkına?"
Gülümseyerek cevap veriyorum. "İnsan olmayı öğretiyoruz”
|