Birçok insan Akli melekeleri geliştiği zaman, yani gençlik çağının ilk yıllarında; bir büyük hengâmenin içinde bulur kendini. Binlerce soru ve soruna çözüm ararken zamanın içerisinde kaybolmuş durumdadır. Dünya, tam da o çağlarda keşif gözüyle bakılan bir yerdir. Kimi içerisinde yaşadığı toplumun kurallarını irdeleyip durur; kimisi yeteneklerinin farkına varmaya çalışır. Dünyayı, evreni, ailesini, içinde yaşadığı toplumu yaratılışı, yaşayışı hemen her şeyi sorgulama eğilimindedir o çağlarda insan. 

Bu zaman dilimi İçinde genç, yaşadığı toplumun kültürel değerlerini ve dünyaya bakışını olduğu gibi kabul edebilir ya da bunun tam aksi de söz konusu olabilir. Bunların haricinde toptan bir reddedicilik veya kabul edicilik söz konusu olmayabilir. Kişi doğrularını oluşturma dönemindedir. 

Ve birçok genç için soyut kavramlar, sorgu sahasındadır. Ailenin ya da çevresinin yaptığı tanımlar onun için ya eksiktir ya da yanlıştır. Bir şeyler yanlış gidiyordur, bazı şeylerde terslik vardır. 

Bu sürecin başlangıcında kişi kavramsal boşlukları dar bir algı ile yanlış bir şekilde doldurabilir. Ve ilerde hata olduğunu düşüneceği şeyler yapabilmesi olasıdır. Hata olduğunu düşünecektir çünkü geçen zamanın getireceği yaşantı zenginliği gençlik yıllarında kurduğu algısal şemaları birkaç kez bozdurup yeniden inşa ettirecektir. 

 Bireysel doğruların oluşum süreci, işte bu gelişim çağının en önemli ödevlerindendir. Toplumsal yapı, sosyal sorunlar, sorumluluklar ve yakın çevre çıkarılacak doğrularda son derece etkilidir. Bu süreç, nesillerin örtük eğitim şekillerinden birisidir. Anlam dünyasının oluştuğu bu dönemde toplum ya bir ölçüttür ya da büyük bir sorun… 

Bizim gençliğimiz bu anlam dünyasını nasıl oluşturuyor? Elbette bu bahsi geçen süreci yaşıyor. Bu süreci yaşarken de elbette az ya da çok popüler kültüre temas ediyor, etkisinde kalıyor. Gençlik üzerine çalışan STK’ların özellikle bugün yapacağı en önemli çalışma gençliğin hayata bakış algısını yakalamak olacaktır. Bu algının oluşmasına etki eden her ne varsa ayrıntıları ile bilmek gerek. Eğer bunu başaramazsak, yapılan çalışmalar beklenen etkiyi gösteremez. Bu algıya etraflıca bakabilmek ancak o algının oluştuğu zeminin yani toplumsal yapının doğru tanımlanması ile mümkün olacaktır. 

Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar gelenekselliğin egemen olduğu bir toplum yapısı söz konusu iken bugün bu yapının olduğu gibi muhafaza edildiğini söylemek olanaksızdır. Bence Türkiye bugün geleneksel değerlerle, post-modern değerlerin iç içe geçtiği, kimi zaman da çatıştığı bir hal üzeredir. İşte günümüz gençliği böyle bir toplumsal yapı içerisinde doğrularını oluşturacak. Ve biz, gençlik üzerine çalışmalar yapan tüm stk’lar bu gerçeğin bilincinde değerlendirmeler yapmak zorundayız. Türkiye Gençlik STK’ları Platformunun geçen yıl “Türkiye’nin Gençleri” isimli araştırma raporu bu minvalde yapılmış nadir çalışmalardandır. 

Türkiye’nin gençleri, Türkiye nüfusu açısından bakılacak olursa çok geniş bir kitledir. Tüik’in 2017 yılında yayınladığı rapora göre Türkiye 15-30 yaş arası nüfus sayısı ortalama 20 milyon civarı… “Türkiye toplam nüfusu 2018 yılı sonu itibariyle 82 milyon 3 bin 882 iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 971 bin 396 oldu. Genç nüfus, toplam nüfusun %15,8'ini oluşturdu.” 

Gençlik, gelecektir. Bu yüzden böyle geniş bir kitlenin Türkiye’nin geleceğine yön vereceği gerçeği ile gençliğe yönelik yapılan projeler, çalışmalar ayrı bir önem taşımaktadır. Stk’ların bu minvalde yapılan çalışmaları nelerdir, hedefleri nelerdir, yeterli midir, etkili midir? Özellikle bu suallerin yanıtı ile hem bu çalışmaları yapan STK’ların hem de devlet kurumlarının ilgilenmesi zorunludur. 

           Gençliğin İslam kimliğinin ekseninde bir anlam dünyası kurması bugün türlü engellerle karşı karşıyadır. Bu engellerin hepsine birden mâsivâ, yani dünyayı dünyadan ibaret gören bakış olarak isimlendirebiliriz. Araçların amaç niteliği aldığı bu yaklaşım bizi, özellikle geleceğimiz olan gençliği duygusuz, inançsız bir yığın haline getiriyor. Hedeflerinden sadece meta, sadece dünyevi haz olan bunlarla günü kurtarma derdini taşıyan toplulukla hep övündüğümüz diğergâm medeniyetimizin devamı mümkün değildir. 

Mâsivâya gereğinden fazlasını izafe ettiğimizde, insanı özüne uzaklaştıran bir vaziyeti oluşturur. Biraz somutlaştıralım, hayatın içindeki durumumuza bakalım. Bir düşünelim gündelik hayatın bize yüklediği sorumluluklar neticesindeki soru ve sorunlarla boğuşurken, kaçımız kendimizle ilgili tanımlar yapma gereği duyuyoruz. Dünyanın karşısında İnsanı, insanın karşısında insanı ve Allah’ın karşısında, nazarında insanı düşünüp kendimize uygunluk kriterleri çıkarıyor muyuz? Buna herkesin cevap vermesi gerekiyor ama hususiyetle sorunun muhatabı biziz yani gençlik üzerine çalışmalar yapan hedefinin gayretinin gençlik olduğunu söyleyen STK’lardır. 

Gençlik toplumda değişimi başlatan, değişimin öncüsü olan gruptur. O halde gençlikteki değişimin sahasını oluşturacak olanlar ilk olarak bu değişimi kendinde bulmalı, özünde yaşamalıdır. Yani biz değişmeden hiçbir şey değişmeyecek. En geniş kabul, çıkarılacak en kapsamlı ders bence budur. Anlam dünyamızın inşasına, okuyarak, sorarak, yargılayarak, eleştirerek ve reddederek başlayacağız. 

Okuma rehberlerimiz bize ışık tutmalı, sorgulamaya birlikteliklerimizin anlamından başlamalıyız; Yapılanları sorgu sahasına çekmeli, olumlu-olumsuz eleştirilerle var olanın tasvirini yapmalıyız. Ve hepsinden önemlisi inanç temelimiz olan “La ilahe İllallah” derken yaptığımız gibi sadece Allah’ın otoritesinin kabul ile başlayıp tağutların sistemlerini reddeden bir anlayış, bir duruşu toplumsal algının temeline yerleştirmeliyiz. 

Bu hedefler elbette gençlikle birlikte hayat bulacak. Ama önümüzde çok engeller var. Bunları bilmekle mükellefiz.  Kabul etmek lazım bizi biz olmaktan çıkaran, bizi özümüze yabancılaştıran, yaratılış gayemizden uzaklaştıran bir dünya var. Önümüze hep hedefler koyan bir düzen, tatminsizlik yaratan bir iklim var. Mâsivâ kendini kolayca benimsetir, kimi zaman karşımıza zaruretler çıkararak benimsetir.  

Bugün gençlik anlam dünyasını bir kargaşa düzeninin içerisinde inşa etmeye çalışıyor. Sürecin bize bakan tarafını görebiliyor muyuz, vazifemizin sorumluluğunun ağırlığını hissedebiliyor muyuz? Her şeyden evvel biz değişmeden hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmeliyiz.

Tevfik ve inayetle…