ABD-Çin ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşanmasına neden olan ve ABD’nin beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu konusundaki tartışmaların giderek büyümesi nedeniyle, Çin’in Vuhan bölgesinde ortaya çıkan ve hızla yayılmakta olan ölümcül koronavirüsün bir biyolojik silah olup olmadığı ciddi ciddi tartışılıyor.    

Çin’in, İngiltere/Rothschild Ailesi’nin de yönlendirmesiyle, kıtaları karalardan ve denizlerden birbirine bağlayan Yeni İpekyolu projesi (Bir Yol Bir Kuşak), ABD’nin “küresel lider” sıfatını hedef alan bir saldırıydı. Hızla hayata geçirilmeye çalışılan Yeni İpekyolu, giderek ABD’nin beka sorununa dönüşmekteydi. Çünkü, Yeni İpekyolu’nun hayata geçmesi demek, Çin’in küresel ekonominin kaptanı olması, doların saltanatının sona ermesi demekti. Bu ABD’nin kabul edebileceği bir sonuç değildi. ABD’nin, bir şekilde Yeni İpekyolu’nun önünü kesmesi gerekiyordu. 

Ne dersiniz, koronavirüs bir biyolojik silah olabilir mi?

Kuş gribi, SARS, MERS, domuz gribi salgınlarda da, bunların birer biyolojik silah olabileceklerine ilişkin kaygılar dile getirilmişti. Fakat, yeni bir dünya düzeni oluşturma bağlamında, küresel güçler arasındaki liderlik mücadelesinin giderek derinleştiği bir süreçte, Çin merkezli olarak patlak veren koronavirüs salgınının bir biyolojik savaş olduğu ciddi ciddi konuşulmaya başlandı. Bağımsız bilim insanları, Novel Coronavirüs (2019-nCoV) adı verilen yeni salgının, SARS ve MERS virüslerinin bileşiminden oluştuğunu söylüyorlar. 

Ünlü virolog Dr. Alan Cantwell, 2003 yayınlanan bir makalesinde, yeni koronavirüsün atası olan SARS’ın laboratuvarda üretildiğini yazdığında, “şarlatan, komplo teorisyeni” olarak suçlanmıştı. Cantwell, Pub Med (Halk Sağlığı) dergisinde 1987’den beri yayınlanmış olan 107 deneyi incelemiş ve SARS’ın, hayvan ve insanlarda görülen korona virüslerinin genetik mühendisliği yardımıyla birleştirerek üretilmiş yapay ve üremesi önlenemeyen bir virüs türü olduğunu ortaya koymuştu. 

Yine 2003’te, Rusya Tıp Bilimleri Akademisi üyesi Aleksander Kolesnikov, SARS virüsünün, kızamık ve kabakulak melezi olduğunu ve laboratuvarda üretildiğini söylemişti. Kolesnikov, SARS virüsünün, Afrika ve Asya’da yaşayan insanların genetik yapısı hedef alınarak programlandığını savunmuştu.

Koleranın, bir zamanlar Avrupa kıtasının bütünü tehdit eden ölümcül bir salgın olduğu hatırlanınca, biyoloik silahların kitle imha silahı olarak kullanılabilme olasılığını dikkate almak gerekir. Jüstinyen Veba Salgını (541-542) ve Kara Veba Salgını (1346-1350) gibi felaketlerde onmilyonlarca  Avrupalı hayatını kaybetmişti. 

Amerika kıtası “fatihlerinin”, kıtanın sahipleri olan kızılderilere çiçek hastalığı virüsü bulaştırılmış battaniyeler dağıtmaları da, yapay salgınlar konusunda çok taze bir örnektir. 

O nedenle, ölümcül salgın haberleri, insanların haklı olarak paniğe kapılmalarına neden olmaktadır. 

ÇİN YENİ İPEKYOLU KONUSUNDA DİRETİNCE… 

ABD-Çin ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşanmasına neden olan ve ABD’nin beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu konusundaki tartışmaların giderek büyümesi nedeniyle, Çin’in Vuhan bölgesinde ortaya çıkan ve hızla yayılmakta olan ölümcül koronavirüsün bir biyolojik silah olup olmadığı ciddi ciddi tartışılıyor.    

Yıllar boyu, ucuz işgücünü kullanarak, Batılı şirketlere fason üretim yapan Çin, edindiği bilgi birikimi ve teknoloji parkına dayanarak, 2008 yılında “Ben kendim için üreteceğim ve satacağım” kararı aldı ve “Bir Yol Bir Kuşak” olarak anılan Yeni İpekyolu Projesi’ni gündeme getirdi. 

Çin’in, İngiltere/Rothschild Ailesi’nin de yönlendirmesiyle, kıtaları karalardan ve denizlerden birbirine bağlayan Yeni İpekyolu projesi (Bir Yol Bir Kuşak), ABD’nin “küresel lider” sıfatını hedef alan bir saldırıydı. Hızla hayata geçirilmeye çalışılan Yeni İpekyolu, giderek ABD’nin beka sorununa dönüşmekteydi. Çünkü, Yeni İpekyolu’nun hayata geçmesi demek, Çin’in küresel ekonominin kaptanı olması, doların saltanatının sona ermesi demekti. Bu ABD’nin kabul edebileceği bir sonuç değildi. ABD’nin, bir şekilde Yeni İpekyolu’nun önünü kesmesi gerekiyordu.

Bu nedenle, koronavirüsün bir biyolojik silah olduğu yönündeki kuşkular giderek büyümekte..

SURİYE’DE KİLİTLENEN MÜCADELE VUHAN’DA MI ÇÖZÜLMEYE ÇALIŞILIYOR?

İki küresel güç arasında mücadele perde önünde ve arkasında yaşanan çatışmalarla sürerken, Çin’de ve Çin’e destek veren ülkelerde toplumları derinden etkileyen çeşitli terör olayları, suikastler, orman yangınları yaşanıyordu. 

ABD, Yeni İpekyolu’nun önünü kesebilmek ya da ortağı olabilmek için Çin’in enerji kaynaklarına ulaşmasını önlemek ve dünyanın en büyük enerji kaynaklarını barındıran Ortadoğu coğrafyasını, Doğu Akdeniz’i ve Kuzey Afrika’yı kontrol altına alabilmek amacıyla sürdürdüğü mücadele, Obama döneminde Rusya ve İran’ın da alana inmesi sonucunda Suriye’de kilitlenmişti. 

ABD’nin, Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz pompalamasını engellemek için Ukrayna’yı karıştırma çabasına Putin’in Kırım’ı ilhak ederek karşılık vermesi, Astana Süreci ile birlikte Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlar başlatması, küresel güçler arasında Suriye merkezli sürdürülen vekalet savaşlarının boyut değiştirmesine yeni yeni cephelerin oluşmasına neden olmuştu. 

Irak’ın işgal edildiği 2003’ten bu yana bölgede ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan terör olayları, suikastler, toplumsal olaylar, yeni bir dünya düzeni kurma konusunda küresel güçler arasında yaşanmakta olan liderlik kavgasından bağımsız değildi. 

DEVLETLER DEĞİL, ŞİRKETLER SAVAŞIYOR

Irak’ın işgalinden, hatta 1991’deki I. Körfez Savaşı’ndan bu yana yaşanan gelişmeler, küresel çapta yaşanan çekişmelerin devletler arasında değil, devletlerin yönetiminde görev alacak adamlar yetiştiren ünlü aileler şirketler arasında yaşandığını ortaya koymuştu. Bu nedenle, başta ABD,  İngiltere ve İran olmak üzere, devlet yapılarında da cepheleşmeler yaşandığı gözleniyordu. Yeri geldikçe bu konulara ilişkin çeşitli ilginç örneklerden söz etmiştik. 

Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon servetini kimselerle paylaşmaya yanaşmayan ABD derin devleti Pentagon ile Kıbrıs’ı arka bahçesi olarak gören İngiltere derin devleti Rothschildler arasında yaşanan son gelişmeler, küresel güçler arasında yaşanmakta olan paylaşım kavgasının küresel barışı tehdit eden bir boyuta ulaştığını gösteriyordu. 

KORONAVİRÜS BİYOLOJİK BİR SİLAH MI?

“Korona virüsü biyolojik bir silah mıdır, değil midir?” diye papatya falı bakmaya gerek yok; son aylarda yaşanan gelişmeleri elde etmek istedikleri sonuçları dikkate alarak değerlendirdiğimizde, sorunun yanıtı kendiliğinden netleşiveriyor. 

Kasım Süleymani’nin, CIA elemanlarınca, Bağdat Havaalanı’nda bombalı bir saldırı sonucunda öldürülmesine İran’ın ABD’nin canını acıtacak bir karşılık vermesi bekleniyordu. İran’dan henüz o çapta bir karşılık gelmedi, ama Yeni İpekyolu merkezli olarak ABD ile Çin arasında sürdürülmekte olan savaş, bir yönüyle ABD ile İngiltere’nin savaşıdır. 

Ancak mikroskopla görülebilen bir virüsün arka planında, mavi gezegenimizin geleceğini karartacak bir küresel kapışmanın ayak sesleri duyuluyor. 

Allah korusun..