Birleşmenin yolu...

Abone Ol

 

Rum liderliği işte bu gibi "küçük" yanlışlardan yararlanarak sahte ünvan altında Kıbrıs'a sahip çıkma oyununu sahnelemeye devam etmiştir. Yıllarca Genel Sekreterliği ikaz ettik: Barış Gücünün Kıbrıs'ın tümünde faaliyet gösterebilmesi için "her iki tarafın rizası gerekmektedir, aksi takdirde Kuzeyde faaliyet gösteremez" dedik. Rusya Rum'dan yana tavır koymuş, bilmem kim ne demiş diyerek bu da yapılmadı. Hak ve yetkimizi göstermek için Barış Gücünün bazı faaliyetlerine kısıtlama getirmek zorunda kaldık. Bu kez raporlarda şikayetler eksilmedi. Rum liderliği de Kıbrıs'a sahip çıkma oyununu sahnelemeye devam etti. Halâ da devam ediyor ve konuya dıştan bakanlar da "meşru hükümet" addettikleri bu eli kanlı, gözü kararmış, toplu mezarlar mimarlarını desteklemeye devam ediyorlar.

 

Siyasi birleşmeler, evlilikler gibi, karşılıklı sevgi ve saygı ister. Tarafların birbirine güvenmesi, birbirinden korkmaması gerekir. Birinin diğerinden alacağı varsa bu konunun da nikahtan önce halledilmesi kaçınılmazdır. Bunlar yoksa evlilik olmaz. Evlilikten sonra bunlardan herhangi biri ortadan kalkmışsa boşanmaya gidilir. Siyasette de öyledir. Dünyada federasyonlar karşılıklı istekle, müşterek menfaatlar için kurulur; daha iyi , daha güzel aranır. Kavgalı taraflar federasyona, konfederasyona gitmezler. Kıbrıs'ta henüz aralarındaki ihtilâfın tek bir unsurunu bile halletmemiş olan iki tarafı (hem de akan kanlara, toplu mezarlara rağmen) birleştirme için çöp çatanlığa soyunanların  maksatlarını anlamak güçtür. Barış mı istiyorlar, yoksa boşanma sonucu meydana gelen 32 yıllık barışı yeniden kanlı çatışmalara dönüştürerek bundan bir pay sağlamak mı istiyorlar ?

 

Bunları söylediğimde tecrübeli diplomatlar bana Fransa ile Almanya'yı örnek olarak gösterirler. Yıllarca savaşmış olan bu iki ülke ne güzel anlaşmışlar ve AB bünyesinde dost olarak iş birliği yapmaktaymışlar. Bu örneğe bayılırım. Fransa ve Almanya birbirlerinin egemenliğini, eşitliğini kabul ederek, aralarındaki ihtilâfı da halletmek suretiyle AB bünyesinde dostluğa devam ediyorlar. Kıbrıs'ta ihtilâf devam etmektedir. Rum tarafı eşitliğimizi, egemenliğimizi, hatta iki halktan biri olduğumuzu kabul etmiyorlar. "Kıbrıs bizimdir, siz azınlıksınız" diyorlar. Bizi soykırımından zor kurtarmış olan Garantör Türkiye'yi halâ "istilacı" olarak suçluyorlar. 1963-1974 arasında bize yaptıklarını red ediyorlar. Tazminat konuşmuyorlar. Tazminatı bizden/Türkiyeden istiyorlar. Bu şartlar altında Fransa ile Almanya barışırlar mıydı, yoksa savaşa devam mı ederlerdi? Cevap veremiyorlar.

 

42 yıldır devam eden bir ayrılık ve kendi kendini idare etmiş olan Kıbrıs Türk halkı 20 yıl bekledikten sonra kendi devletini kurmak zorunda kalmıştır. 22 yaşına gelmiş bir devleti yok farz ederek, bunun kuruluş nedenlerini unutarak, kendini Kıbrıs'ın tümünün hükümeti ve hakimi olarak gören Rum tarafı ile birleşmenin yolu geçmişin hesabını vermekten geçer. Rum liderliği Kıbrıs halklarına karşı işlediği suçları itiraf etmeli, Türk halkının haklarını teslim ederek, yapmış olduğu harabiyetin tazminatını ödemeye hazır olduğunu beyan etmeli, mal-mülk davalarının siyasi kararlarla halledileceğini de teslim ederek geçmişinden arınmış bir konumda masaya gelmelidir. Masada, Klerides'in deyimi ile, taktik icabı değil, samimiyetle, iki devlet esasında birleşmeyi arzu ederek oturmalı, Bizans oyunlarını sahnelemekten  vazgeçmelidir.

 

Barış Harekâtı ile gelen gerçek barış birilerine batıyor ki, Kıbrıs meselesine teşhis koymaksızın "birleşiniz" diye bastırıyorlar. Yugoslavya'da, eski Sovyetler'de ayrılmak "demokratik hak" oluyor, Kıbrıs'ta bütün olanlardan sonra 42 yıl önce başlayan ayrılık 20 yıl bekledikten sonra konsolide edildi diye kıyamet koparılıyor. KKTC'nin, Rumların Kıbrıs'ın tümüne sahip çıkma eylemleri önünde yegâne müdafaa hattı olduğunu görmek istemiyorlar. Güvenlik kurulu kararları ile hem Kıbrıs'ın iki tarafın vatanı olduğunu, taraflardan birinin diğerinin azınlığı olmadığını, birinin diğerini temsil edemeyeceğini kabul ediyorlar; hem de bunların tümünü reddedip Kıbrıs'ın tümüne sahip çıkma eylemini Uluslararası Andlaşmaları, Anayasayı, insan haklarını çiğneyerek devam ettiren Rum idaresini meşru hükümet olarak tanıyıp onu AB üyesi yapıyorlar.

 

AB üyelerinin bu sakatlığı görebilmeleri için Türk tarafının açık ve net konuşması gerekmektedir.    BİRLEŞMENİN YOLU İKİ HALKIN VARLIĞINDAN VE BUNLARIN VAR OLAN DE FAKTO DEVLETLERİNİN KABULÜNDEN GEÇER. TÜRK YUNAN DENGESİNE SADIK KALINARAK YAPILACAK BİR BİRLEŞMENİN ÖMRÜ UZUN, İŞBİRLİĞİ SAMİMİ OLUR Gerisi yalandır. Gerisi kendimizi ve dünyayı aldatmaktan başka bir işe yaramaz. Şahsi evlilik ne ise, siyasi birleşme de o'dur. Karşılıklı saygı, sevgi ve güven ister. Rum liderliğinin tutumunda bunlar yoktur. "Ben Kıbrıs'ım, sen azınlıksın" diyen tarafla ne ortaklık olur ne de birleşme.