Tam 100 yıl önce, 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı; bütün Avrupa’da ve Rusya, Anadolu, Kafkasya ve Arabistan’da ve Asya’nın uzak ve orta doğu bölgelerinde ve denizlerde 4 yıl sürmüştü.
Yaklaşık 42 milyon kişinin seferber edildiği sivil-asker 23 milyon insanın zayi olduğu bu savaşta; İngiltere, Fransa ve Rusya İTİLAF Devletleri olarak; Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı devleti de İTTİFAK Devletleri olarak karşı karşıya geldiler. Bu devletlerden başka Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Japonya ABD gibi devletlerle, Avrupalıların Asya ve Afrika sömürgeleri de katılmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son savaşı olan Birinci Dünya Savaşı üzerinden tam bir asır geçse de içinde bulunduğumuz coğrafya hala, bu savaştan geriye kalan sorunlar nedeni ile fokur fokur kaynamaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu bilindiği gibi Afrika kıtasındaki toprakların dışında, Avrupa ve Asya’da üç büyük yarımada üzerinde egemendi. Bu üç büyük yarımada; Anadolu Yarımadası ile onu Avrupa’ya bağlayan Balkan ve güneye doğru da Arabistan Yarımadalarıdır. Osmanlı; Balkan Yarımadasını Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Arabistan Yarımadası ile Ortadoğu’yu da Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybetmişti.
Birinci Dünya Savaşı öncesi nüfusu 24 milyon olan Osmanlı devletinin bir savaşı yürütmek için gerekli kaynakları alabildiğine fakirdi. Eğitim düzeyi çok geri, sanayi yok gibi, mali açıdan da müflisti. Ayrıca eski kervan yollarını izleyen karayolları ile demiryolu şebekesi; 2 milyon km2’lik geniş coğrafyada, gerek asker nakliyatı gerekse lojistik için yetersiz bir durumda idi. O tarihlerde İstanbul’dan Trabzon’a deniz yolu ile 3 günde, Erzurum’a ise deniz ve kara yolu ile 13 günde ulaşılabiliniyordu. Deniz yolunun kullanılamadığı hallerde ise İstanbul’dan Erzurum’a; Ulukışla’ya kadar demiryolu ile, oradan da Kayseri-Sivas üzerinden kara yolu ile toplam 40 günde ancak ulaşılabilinirdi.
Bunlardan başka devlet; Avrupa’nın da şiddetle desteklediği Rum, Ermeni, Kürt ve Arap ayrılıkçı unsurlarla amansız bir mücadele içinde, güçsüz ve etkisizdi.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen 24 milyon nüfusu ve dünya siyasetinde ağırlığı olan stratejik konumu nedeni ile Osmanlo devletinin Avrupa dengelerinde hala özel bir yeri vardı. Ve Avrupalı devletlerin hepsinin de Osmanlı toprakları üzerinde gözleri ve hedefleri vardı.
Ruslar; yıllardan beri Boğazların, Doğu Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın peşinde idi. Amaçları sıcak denizlere çıkmaktı.
Yunan Megalo İdeasının asıl hedefi de İstanbul ve Anadolu idi.
Bulgarların gözü de İstanbul da idi.
İngilizler için Boğazların Ruslara kapalı tutulması ve Rusların güneye sıcak denizlere sarkmalarının önlenmesi ve petrol yatakları önemli idi.
Fransızlar Filistin’i, Suriye’yi ve Çukurova’yı istiyordu.
İtalya da eski Roma İmparatorluğu hayalleri içinde, Ege ve Antalya bölgesi peşinde idi.
Almanya için ise; Osmanlı coğrafyası Hindistan ve Asya’ya, Mısır ve Afrika’ya uzanan ve en kolay geçilebilecek bir köprü gibi idi.
Ayrıca Osmanlı coğrafyasındaki ayrılıkçı unsurlar da, özerklik ve bağımsızlık yollarını zorlamakta adeta yarış içinde idiler.
100 yıl önceki 1914 yılı, Osmanlı devleti için gerçekten zor bir yıldı. Ve savaş da kaçınılmazdı. Daha sonra dünya yeni bir cihan savaşı daha görse de Osmanlı’dan koparılan o iki büyük yarımada ile Ortadoğu yine fokur fokur kaynıyor.