Evet, İsrail bir gerçektir ve bu gerçeği hızla karanlıklara sürükleyen yanlışlara her geçen gün bir adım daha yaklaştığını da görmemek veya görememek basiretsizliğine uğramak, sadece İsrail için değil, umum insanlık için pek korkunç bir felâket olacaktır ve de bunu tahmin edebilmek için kâhin olmaya da ihtiyaç yoktur!... İsrail Dış İşleri Bakanı, Avigdor Lieberman şöyle buyurmuşlar: -(Türklere gelince, onlar İsrail Devletine ve dünyanın en ahlâklı ordusu olan İsrail “Savunma Kuvvetlerine” vaaz verecek en son kişilerdir.) Biz bu safsata lâfazanlıklara muhatap olacak değiliz. Zira, eceli gelen mahlükatın ne yaptığını bizim vecizelerimiz en açık bir ifadeyle belirtmiştir!... Değil yalnız İsrail’in tüm Yahudilerin gayet iyi bilmesi lâzımdır ki, o da şudur: (Şayet Türk Milleti olmasaydı; “İspanya’dan kovulan Yahudiler, (1939-1945) yılları arası, bilim adamları dahil on-binlerce Yahudi ölümün acı pençesinden asla kurtulamazdı.” Bir hususa kesin kez, açıklık kazandırmak şarttır. Daha doğrusu böylesi salvolara istinaten, elzem duruma gelmiştir: (TÜRKİYE VE TÜRK MİLLETİ, HALKI VE ORDUSUYLA; NE SURİYE’YE VE NE DE MISIR’A BENZEMEZ!) Öyle düşünenler dehşetengiz bir yangılgıya uğrar... İşte İsrail’in “dış politikasında” yanıldığı başlıca hususlardan birisi, daha doğrusu başlıcası bu faktördür!.. İsrail hemen her istilâ hareketinde dolaylı şekilde de olsa ABD’yi kendi saflarında buldu. Meselâ: (1967 İsrail-Arap Harbi)nde İsrail uçaklarının çoğunluğunu; İsrail bayrağı taşıyan ABD’nin uçak ve pilotları olmuştur. Daha bir çok misâl verilebilir. Ancak Türkiye sözkonusu oldu mu; ABD aynı taktiği uygulayamaz. Zira aklından geçirse dahi, tatbiki asla mümkün değildir. Çünkü, ne 1967’lerdeki ortam var ne de muhatabı Arap Devletleri olacaktır!... Bu olsa, olsa bir Cihan Harbi’nin başlangıcı demektedir ki, kazanan taraf asla ve asla olmaz olamaz!... İsrail, çılgınca düşünerek, böyle bir riski göze alabilir!... Ancak, Cihan Milletleri’nin aynı düşünceye ortak olabileceğine inanmak gerçekten güçtür diyebiliriz!... Yahudi Kavmi’nin asırlarca horlandığı ve nice çileler çektiği muhakkak ki, inkâr kabul etmez bir vak’adır!... Ancak, bilhassa “İkinci Cihan Harbi” nihayetinden sonra, dünya Yahudileri’nin bütün milletler tarafından, beklenenden ziyade itibar görmesi: Spencer Charles Chapline (Şarlo) ile, bilim adamı Albert Einstein’i hemen her millet tarafından adeta baştacı edilmeleri vs. Dünya Yahudiliği’nin lehine mi, aleyhine mi olmuştur? Bunu çözebilmek gerçekten mümkün değildir. Zira, günümüzde görülen tablo hiç de iç açıcı değildir ve dahası olumlu sinyaller vermemektedir. Şöyle ki: “ABD ve İngiltere’yi bilhassa kendi saflarına almakla kendisini pek güçlü gören ve de “Atom bombası” başta olmak üzere muhtelif nükleer vurucu silâha sahip bulunduğu artık açıkça bilinen İsrail’in “Cihan Hâkimiyeti” yolunda kendisini tam mânâda hür gören bir yapıya sahip bulunması, onun yoklara sürünmesinde büyük çapta rol oynamaktadır. Şu mantıksız görüş satıhta da olsa, milletlerarası bir skandaldır: İsrail saldırırsa: “Meşru müdafaa hârekâtı. Hasım ülke saldırırsa: İşgâl saldırısı.” olmaktadır?!... Bu durum yıllardır ki böyle devam edip gitmektedir!.. Her daim katliâm deniyor. Lâkin, (1948 Filistin Katliamı)ndan hiç mi hiç söz edilmiyor?.. Sovyet-Rusya’nın “Katyen Ormanları’nda katlettiği 18.000 Polonyalı subayın elleri arkadan telle bağlı olarak katledilişlerinden” söz dahi edilmemekte, insan kasabı olarak yakın tarihe geçmiş olan Stalin’in, onbinlerce insanı Sibirya’ya sürdürerek, ne yaman metotlarla katlettirdiği asla akla getirilmemekte ve bilhassa unutturulmaya çalışılmaktadır... Birinci ve İkinci Cihan Harpleri’nin, günümüzde İsrail’in kurulabilmesi uğruna çıkarılmış olduğu da ayrıca her daim gözlerden uzak tutulmaktadır!... Meselâ: (GULAG TAKIM ADALARI) ne mânâ ifade eder?... Orada neler olmuştur, kimler sorumludur, yazarı kimdir vs. bütün bunları pek az insan bilir. Çünkü, halkımıza ve dünya halklarına katliam bahsinde tek gösterilen numune: “ADOLF HİTLER”dir; varsa Adolf Hitler, yoksa Adolf Hitler! Peki: ABD’nin Vietnam’da, Kamboçya’da, en yakın olan Irak’ta vs. işlediği katliam suçları hiç dikkate alınmış mıdır?... Görülüyor ki, dünyamız her ne kadar yıkansa, üzerindeki pislikleri bir türlü temizleyememekte ve dahası ona yeni, yeni pislikler bulaştırılmaktadır!... Şimdi soruyorum: İsrail sütten çıkmış ak kaşık mıdır?... O’na hiç bir hesap sorulamaz mı? Ben söyleyeyim: Hayır, sorulamaz! Çünkü, Yahudi seçilmiş ırktır! O’nun dokunulmazlığı vardır! İşte dünyanın en eski kavimlerinden birisi olan Yahudiler’in başlıca düşmanı bu inançtır, bu inanca uygun itibar görmesidir. İşte asıl yanlış bu noktada başlamakta ve şu malûm inanca kapılarını ardına kadar açmaktadır: (anti semitizm). “Üstün Irk” teorisine Almanlar uzun yıllar bel bağlamış ve onları: “Birinci ve İkinci Dünya Savaşları” bu inançlarının yersizliğini pek acı sonuçla ispatlamıştı... Bu durum Almanlar’a pek pahalıya mal olmuştur ve hâlâ tam bir istiklâl elde edememiş olmanın ezikliği içinde kıvranıp durmaktadırlar!.. “Cihan Hâkimiyeti inancında”, her daim, “Nasyonal-Sosyalist Almanya”nın uğradığı feci akibetin, her zaman hatırlanması ve İsrail’in trajik bir sonla neticelenmiş bulunan “Alman militarizminin” feci akibetini asla unutmaması, kendi millî varlığı açısından hayati önem taşımaktadır!... İsrail menfaati uğrunda, diğer milletlerin hiçe sayılırcasına dikkate alınmaması, bir takım manevralarla kendi çıkarına göre âlet edilmesi vs. İsrail’e dosttan ziyade düşman kazandırmaktadır ve tabii ki, bu doğrudur ve şaşacak hemen hiç bir şey yoktur!.. Bizce, Yahudi Kavmi, dünyamızın en eski kavimlerinden olmakla bir yerde “antik ırk” konumuna haizdir. Binaenaleyh, Yahudi Irkı’nın böylesi maceralara itmeye çalışanların, en kısa zamanda devre dışına itilmesi ve hem de bizzat İsrail’in şuurlu yetkilileri tarafından itilmesi, hem İsrail ve hem de umum insanlık açısından elzemdir. Aksi takdirde hiç de olumlu neticeler doğmayacaktır!.. Ancak, bütün bu hususlar hiç mi hiç dikkatlere alınmamakta ve bütün insanlara sadece: (Alman işgâlciliği, Alman vahşeti ve Hitler hâkimiyetine) dayanan sözde döküman filmler.) hemen bir çok ülkede TV’ler tarafından halklara seyrettirilmede ve tek tehlike olarak, “Alman Militarizmi” olduğu inancı devamlı aşılanmaktaydı ve hâlâ öyledir.. Böylesi bir zihniyetin meydana getirdiği ürün ise, yukarıda belirtildiği gibi tamamı “ırki egoizme” dayanan “siyasî bir inancın” verebileceği ürün ise, tek kelime ile hiç bir hayırlı sonuç doğurmaz, tam aksi hayırsız olan hemen her akıma öncülük eder!.. Nitekim, mezkur tesirin akımından etkilenmiş olacak ki, bir gazeteci-yazarımız, “Tuzak Odası” olayının henüz patlak verdiği günlerde şöyle bir görüş sergilemekteydi ki: (Sen neymişsin be abi!) gibi bir ifade ile kendisini alkışlamamak elde değil diyebilirim. Düşünüyorum da “Mazhar Fuat Özkan” herhâlde bu gibi şahıstan etkilenerek mezkûr sözü sarfetmiş ve şarkı olarak bestelemiş olsa gerek!... Yazar vak’ayı şu satırlarla değerlendirmiş özetle geçiyorum: -(Büyükelçi Oğuz Çelikkol’un biraz da İbranice bilmemesi nedeniyle veremediği tepkiyi Dışişleri, acilen ve gereken dozda verdi. Başbakan bu kez, “Fırsat bu fırsat” deyip sazı eline almadı. Dışişleri’nin açıklamasında bağımsız davranmadı.) “Türkiye Kendine Yakışanı Yaptı” başlıklı makale: Can Dündar. “MİLLİYET” Bizim basın dünyamız bir bütün olarak: Gazetecilk değil: “İktidar, Muhalefet” politikacılığı rolü yapmaktan pek hoşlanır ve böylece de pot üzerine, pot kıranlarımız pek çoktur!.. Büyük Elçimizin, “İbranice bilmemeleri” söz konusu edilmiş!.. Bu bana şu hususu düşündürdü; “Acaba başka ülkelerdeki Büyükelçilerimiz” bulundukları ülkenin lisanına tam mânâda vakıfmıdırlar?!.. Sayın Başbakanımız: “Sazı eline almamış da, mış, mış...” Bu meselede Sayın Başbakanımız şu veya bu şekilde eleştirileceğine, “Millî Birlik ve Beraberliğin” böylesi durumlarda neyi veya neleri ifade ettiğine bir nebze olsun kafa yorabilirsek, daha hayırlı bir iş, daha doğrusu; “Politikacı değil de gazeteci olarak asıl mesleğimizi icra etsek daha doğru olmaz mı!..” Meselâ: Adam, “Dünya’nın en ahlâklı Ordusu olan İsrail Savunma Kuvvetleri” olduğunu ileri sürüyor!.. Peki diplomaside bunun cevabı ne ola ki; (Şüphesiz efendim! Ama bizimki de fena sayılmaz mı diyeceğiz?...) Yeni nesillerimiz; mesleği her ne olursa olsun ve isterse öğrenci olsun! “Siyah Havyar’dan vazgeçemeyen uşak! Soğan ekmeğe rıza gösteren ise Efendi olur!” Saygıdeğer okuyucularım şayet nasipse, yeni yazım bu konu ile âlâkalı olacak. Mutlu tatiller dileklerimle saygılarımı sunarım efendim. Önemli Not: Bu makale: (23 Ocak 2010 Cumartesi günü yazılmıştır.)