YER: DENİZLİ 

Son zamanlarda kadın cinayetlerinin hızla arttığı beynimi yakan ve nasıl bu yayına koyulabilir dediğim sosyal medya paylaşımları ve diziler. Medya, toplumdaki şiddet ve cinsiyetçilik eğilimini çok izlenme, para kazanma amacıyla tetiklemek yerine dizginleyebilmek adına da içerik üretebilir.  Dizileri yapanların sorumluluğu burada başlıyor. Bireyden başlayarak aile, mahalle, okul, işyeri ve gündelik yaşamın hemen her yerine, her kesimine sirayet etmiş görünen şiddet ve cinsiyetçi toplumsal değerlerin yeniden üretildiği alanlardan biri de kuşkusuz medya. Özellikle izleyicinin yoğun olarak özdeşlik kurduğu yerli dizilerin kahramanları, farkındalık yaratılmasında rol üstlenebilirler. Ama ne mümkün! 

Son bildiğim mailimize düşen kadın cinayeti; Yer Denizli cinayete kurban giden 25 yaşında bir genç kızımız. Haber Aynen şu; Denizli'nin Pamukkale ilçesinde Şebnem Şirin (25), evinde erkek arkadaşı olduğu iddia edilen Furkan Zıbıncı (25) tarafından bıçakla boğazı kesilerek öldürüldü. Polis, olayın ardından kaçan şüpheliyi yakalayarak gözaltına aldı 

Olay, geçtiğimiz günlerde saat 06.00 sıralarında Kınıklı Mahallesi'ndeki bir apartmanın birinci katında meydana geldi.  Şebnem Şirin ile erkek arkadaşı olduğu iddia edilen Furkan Zıbıncı arasında henüz bilinmeyen nedenle tartışma çıktı. Tartışma sırasında Furkan Zıbıncı, mutfaktan aldığı bıçakla Şirin'in boğazını kesti. Bağrışmaları duyan komşuları polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. İhbar üzerine adrese giden ekipler, daireye girdiklerinde Şirin’i salonda yerde yatarken buldu. Yapılan kontrolde Şebnem Şirin’in yaşamını yitirdiği tespit edildi. Savcının incelemesinin ardından Şebnem Şirin'in cansız bedeni, otopsi için Pamukkale Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Kurumu’nun morguna kaldırıldı. Akabinde Şebnem gözyaşları ile toprağa verildi. Denizli’de 1 yıl içinde sevgilileri tarafından katledilen kız kardeşlerimiz hepsi Pamukkale Üniversite öğrencisi Tuğba Cennet Topbaş, Aleyna Yurtkölesi, Şebnem Şirin" İşte en can alıcı nokta buydu! Bir yılda birbirine benzer kadın cinayetleri! 

 Hem dünyada hem de Türkiye’de her yıl binlerce kadın yaşamını yitiriyor. Şu satırları yazarken bile kimi kocasından, ailesinden, sevgilisinden ya şiddet görüyor ya da öldürülüyor. Özellikle son yıllarda artış gösteren şiddet ve taciz olayları sosyal medyanın da etkisiyle geniş kitlelere yayılıyor. Sosyal medya ile birlikte şiddet ve taciz olaylarında gereken cezaların verilmesi için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Hukukun yetersiz görüldüğü durumlarda, öldürülen ya da tecavüze uğrayan kadınlar için protestolar düzenleniyor, yürüyüşler yapılıyor. Ancak maalesef kadın cinayetleri hala devam ediyor. Münevver Karabulut, Özgecan Arslan, Ayşe Paşalı, Şule Çet, Leyla Aldemir, Hatice Kavak ve niceleri… Türkiye’de bu yılın başından beri 300 küsür kadın öldürüldü.  Benim fark ettiğimi siz de fark ettiniz mi? Dizi sektörü belki de kadınların en çok istihdam edildiği alanlardan biri. Üstelik en üst pozisyonlarda. Senaryo yazarlarının büyük bir çoğunluğu kadın. Kanallarda ve yapım şirketlerinde dizi projelerini seçen, sipariş eden, belirleyen drama müdürlerinin neredeyse tamamı kadın. Yönetmenlerin önemli bir kısmı, yardımcı yönetmenlerin çoğu da aynı şekilde. Oyuncu kadrolarında da kadınlar en az erkekler kadar var. Diziler seçilirken ağırlıklı olarak kadın izleyicilerin beğenileri hedefleniyor. En çok reyting alan diziler kadınların tercih ettiği diziler çünkü. Şimdi resim böyleyken, dizilerin kadına şiddet ve kadın cinayetlerini teşvik etmesi, körüklemesi biraz tuhaf görünüyor değil mi? 

Resmi araştırmalarla hazırlanan rapora göre, Türkiye'de son 4 yılda 1000 küsür kadın cinayete kurban gitti. En çok cinayet İstanbul, Ankara ve İzmir'de işlenirken, faillerin ve maktullerin yüzde 46'sının ilkokul mezunu olduğu belirlendi. Kadın cinayetlerinin yarısından fazlası ateşli silahlarla gerçekleşti. Bu silahların yüzde 83'ünün ruhsatsız olduğu belirlendi. Bireysel silahlanmayı defalarca makaleme taşımıştım. Bu hususla ilgili ülkemde büyük bir yasa boşluğu var. Bu rakamı yüzde 31,9 ile kesici ve delici aletler takip etti. Kadın cinayetlerinin 72,8'i konut ve metruk binalarda, yüzde 15'i ise sokak ortasında işlendi. Cinayete kurban giden kadınların yaş ortalamaları ise her yaşta kadının hedef alındığını ortaya koydu. Rapordaki verilere göre, cinayete kurban giden her dört kadından biri 26-35 yaş aralığındayken, son 3 yıldaki cinayetlerde en yaşlı kurban 88, en genci ise henüz bir yaşına bile basmamış bir bebek oldu. TV’ler de yayınlanan dizilerin cinayetleri arttırdığında araştırmalar arasında büyük bir oranı kapsıyor. Her tuşa vurduğum makalemde inanın bir suçlu arıyorum. Çözüm için kime yürüyeceğimizi bulmaya çalışıyorum. Ve emin bir hissiyatla sosyal medya, TV medyası, diziler kadına şiddet ve cinayetleri arttırıyor. TV’ler de izlediğiniz “gerçek âşık, ölümüne sevdalı, adam gibi adam” deyip sevdiğimiz erkekler dizilerde başka erkeklere, hayatta ise kadına karşı bir gün mutlaka şiddete başvuruyor. Aslında gelecek felaketin işaretlerini baştan veriyor da görmek işimize gelmiyor. 

Medyada sistematik şekilde üretilen geleneksel toplumsal değerler ve özellikle öne çıkan cinsiyetçi vurgular artarak devam ediyor. Medya çalışmalarındaki eleştirel yaklaşımlar ve özellikle kadın çalışmaları, kadın ve erkek bireyler için geleneksel değerlerin medyada nasıl yeniden üretildiğine dikkat çekerken, medya içeriklerinin ideolojik olanı nasıl gizlediği ve ataerkilliği nasıl normalleştirdiğini de göstermeye çalışıyor. Toplumda bu bağlamda yaratılabilecek her farkındalık önemlidir. Özellikle yerli dizilerin kahramanları; izleyicinin yoğun olarak kahramanlarla özdeşlik kurduğu düşünüldüğünde, bu farkındalığın yaratılmasında önemli bir rol üstlenebilirler. Bunu yapabilmek çok mu zor?