Hangi uğursuzluk, hangi lanet dünyanın üstüne çöktü de ne bilgi ne de en yüksek teknoloji işe yaramadı da buruşturup atıverdi çöpe. Başına öyle bir iş geldi de çaresiz kalıverdi akıl. Bilgi aklın neticesi olduğu için akıldan üstündü ama hangi hastalıklı aklın neticesi oldu bu günkü dünya?

Bilim ve teknolojinin hem yok edici hem kurtarıcı rolü karşısında insanoğlu ve teknolojinin kaçınılmaz çarpışması nasıl sonuçlanır ki?

Güneş panelleri kaç karelik alanı kurak bırakır, rüzgar gülleri ovaya doğru akması gereken rüzgardan kaç joule’lük enerjiyi çalar, barajlarda toplanan su ne kadarlık bir alanı işlenmez hale getirir? Ve kirlenen toprak, su, gıda, insan nasıl temizlenir?

Teknoloji insanoğlunun kendini aydınlanmış ve bilgi sahibi olmuş gibi hissetmesini sağladı, bilimde ilerledikçe düşünceleri değişti, inançları gitti ve tanrısını yok saydı.

Tek derdi kendisi oldu. Öyle ki:

Kendilerinin kurduğu bir illüzyonda yaşadılar. Yalnızca kendi seslerini duyup, kendilerini dinlediler. Toprak için savaştılar, insanlara-canlılara acımadılar. Bencilliğini doyurabilmek için başkalarının kanından beslendiler. Kimse sormadı:

Coğrafya mı insanın kaderiydi de açlık, susuzluk, hastalık yazgısı oldu afrikalının, asyalının? 

Geçmişten bu güne, hayatta olmayan binlerce can. O ömürler birer birer yittiler; yaşadığı umutları, vaatleri, hayal kırıklıkları, inandığı, yanıldığı ne varsa. Deli bir aklın, deli bir bilginin kurbanı oldular.

Karşısındakinin de birey olduğunu tamamen eşit şartlarda gereksinimlerinin olduğunu akıl etmeden. Toplum olarak kaynak elde etmek, tehlikelere karşı korunabilmek için birlikte hareket etmeyi istemeden. Kendi kendinden sıyrılıp da diğerlerinin derdini görmeden dünyanın sahibiymişçesine at koşturdu da, atları da vurduklarını düşünemedi. 

Şimdi, korunmaya ihtiyaç duydukları bir dünyada yaşamaktalar. Ölümden öyle çok korktular da egolarından vaz geçemediler. Bilmediler, bir delinin en deli haliymiş savaşın her türü. Bilmedler, niyetiler kadardır akıbetler. Ve niyetlerin bozulduğu anda başlar kıyametler. Belki de dünya bu haliyle, dostluğa ve dayanışmaya zorluyordur insanı. Kimbilir? Yüzlerine söylerdi yüzler ortada olsaydı eğer! Neden hiç sevmediniz kimseyi?