BİR TİYATROMUZ OLSA

Abone Ol
Hayrettir ki bu oyunları sahneye koyanların çoğu hep ilerici olmakla övünürler. Nasıl bağdaştırılabiliyor anlamak mümkün değil.
Hala yüzlerce yıl evvel yazılmış oyunlarla boy ölçüşebilecek birkaç yazar çıkaramamışsak, hala oralarda gezinmek mecburiyetinde isek, bu garabetin adı ne ola ki.
Geçenlerde elime bir liste geçti saydım sahnelenen yirmi oyunda sadece üçü yerli yazarlarımızın. Araya böyle sıkıştırılmış yazarlar var elbette ama mantığı yine yabancı.
Garip bir gidişatımız var. Lafını ederken konu ne olursa olsun yerli oluyor da ‘çoğunlukla’ iş tatbikata gelince yan çiziliyor.
Belki başarılı eserler yazacak yüzlerce yazarımız yoktur. Fakat ben kesinlikle eminim ki bize başkalarını aratmayacak ve örnek teşkil edecek değerde eserler üretebilecek pek çok yazarımız vardır olmuştur ve olacaktır da. Fakat nasıl bir anlayıştır ki yollar kesiliyor, mani olunuyor bilemiyoruz.
Binlerce tiyatro eserimiz maalesef raflarda keşfedilmeyi bekliyor. Keşfedilenler ise haklarının teslim edilmesini beklemektedir.
Mevcut uygulamanın tam tersi olması gerekirken ‘yani yirmi oyundan üçünün dördünün yabancı, geri kalanının yerli’ neden ısrar edilir bilinmez.
2014 mü, 2015 midir şehir tiyatrolarının kuruluşunun yüzüncü yılı, evet hala yüz tiyatromuz yok, milletin, devletin desteğine rağmen yok, millete kendilerini benimsettiremediler
Oysa İstanbul gibi devasa bir şehirde birkaç yüz tiyatro olabilmeliydi yüzüncü yıla girerken.
Ki bu gün de büyük şehirler oluşturulmaya çalışılıyor, oralarda da tiyatronun keza sanatın esamisi okunmuyor.
Sanatın yaygınlaşması milli kültürün var olması birilerinin işine gelmiyor bir başka şekilde ifade etmek isterim. 
İnsanların hastalanmaması için ne yapmalı değil de,  hastaları tedavi etmelimi, etmemelimi nasıl etmeli. Her şeye rağmen tedaviye teşebbüs…
Galiba bir tarafta külfet var kâr maddi değil. Diğer tarafta da külfet olsa bile kâr maddi ve peşin.
Hesap biraz karışık galiba. Kültür, sanat, medeniyet gibi değerlerin tesisi ve ya ihyası hemen kâra dönüşmez, kısa vadede kazanç sağlamaz, zaman ister. Kim bekleyecek.
Günü birlik eldeki fırsattan ne kadar istifade edilebileceğine bakanlarla buraya kadar olur. 
Bir tarafta Avrupa’nın en büyük adalet sarayı, diğer tarafta en büyük stad’lar inşa edilirken insanımız ne kadar düşünülmüşse, tiyatroda da diğer konularda da o kadar düşünülebiliyor demek ki.
Elbette tiyatrolarımızda yabancı eserlere de yer verilmelidir ki, onların da ne yaptıklarını neyi nasıl ele aldıklarını görmemiz bilmemiz açısından faydalı olur. Fakat şu kraldan fazla kralcılık garip kaçıyor. 
Kendi geleneğini, kültürünü, sanatını keza imkânını böylesine çarçur edene kim muhabbet besler, saygı duyar bilemeyiz, ama sevinenlerin olduğu muhakkaktır.
Maksat birilerini sevindirmek ve onların sayılarını arttırmaksa takip edilen yol doğruya bezer.
Dileriz geç olmadan birilerinin aklı başına gelir.
Ne yazık ki biz kendimizden uzaklaşırken, özendiklerimiz de bizden uzaklaşıyor. Mesafe daima açılıyor. Ve daha da acısı biz gittikçe küçülüyoruz, onlar uzaklaştıkça büyüyor. Biz sahamızı da daraltıyoruz, onların sahası ise genişliyor.
Hadi bilgisayar yapamıyoruz anladık, bari oyun yazalım.