Hayatta öyle olaylarla karşılaşıyorum ki, hiçbir şey diyemiyorum! Gazetelerde her gün kadına şiddet, kadın cinayetlerini okuyoruz. Cani belinden silahını çıkarıp, kadını öldürüyor! Devlet ve sorumlu makamlar bu vahşeti, katliamı önleyemiyorlar. Her şeyden önce bu caniler, bellerine takıp, serbestçe dolaştıkları silahları, nasıl alıyorlar? TBMM’de milletvekili olarak görev yaparken “Ferdi Silahlanmanın” önlenmesi, her isteyenin silah alamaması için yoğun çaba harcamıştım. İnsanlarımızın taşıdığı 3 milyonu aşkın silahların toplanması için çalışmıştım. Dönemin İçişleri Bakanları Sn. İsmet Sezgin ve Sn. Nahit Menteşe ile büyük anlayış ve işbirliği içinde çalışarak, silah verme işini Valilerden alıp, Bakanın uhdesine vermiş, Bakanlarda bir süre bu yetkilerini kullanmamışlardı. Sonra bunu kaldırıp, tekrar Valilere bıraktılar. 

Diğer bir konu, dünya ve Türkiye’nin başına Çin’in bela ettiği koronavirüs salgını konusunda her akşam anlı şanlı Prof.’larımız konuşuyorlar. Şurası muhakkak ki, bu salgını önlemenin yegane çaresi aşıdır. Çin ve diğer ülkeler anlaşma yaptığımız halde aşıları vermiyorlar. Tamam o halde kendi aşımızı, kendimiz yapacağız. Peki bu profesörlerimiz neden aşımızı yapmıyorlar da, devamlı konuşuyorlar! Biliyorum, bana şöyle cevap verecekler; “Kendi aşımızı yapabilirdik, ancak Refik Saydam Hıfzıssıhha Aşı Kurumu’nu, bu hükümet kapattı.” Buna da bir şey diyemiyorum! 

Gene bazı hocalar, pandemiyi önlemenin yolu tam kapanma, tüm faaliyetlerin durması diyorlar. Tamam kapanalım. O zamanda hocalar, muhalefet, esnaf, çiftçi, ticaret erbabı kan ağlıyor, iş yapamaz duruma geldiler... diye fevarân ediyorlar. Bu nasıl iştir!! Gene bazıları iş yapamaz duruma gelen vatandaşlar için devlet hibe şeklinde veya düşük faizli, uzun vadeli kredi versin diyorlar. Bu konuda önce 2.4 trilyon daha sonra 1.9 trilyon dolar dağıtan ABD’ni örnek gösteriyorlar. Biz bunu yapabilir miyiz? ABD’nin GSMH’si 22 trilyon dolar, dünyada en gelişmiş ekonomi! Eğer israfı, gereksiz harcama ve yatırımları kesersek, belki bir şeyler verebiliriz diye düşünüyoruz! Ama gel gör ki, saraylar, uçaklar, arabalar, Kanal İstanbul gibi hesapsız, kitapsız yatırımlar yapılıyor. İsrafı önleme başta olmalı, bunları düşündükçe bir şey diyemiyorum! 

Gene anlayamadığım bir husus daha var. TBMM’de, HDP milletvekilleri, “Türkiye’de Kürt Sorunu var, bu çözülmedikçe rahat yüzü görmeyiz” diyorlar. Bunu her vesile ile ifade ediyorlar. Peki, Kürt Sorunu nedir? Nasıl çözülmesini öneriyorlar, bunu söylemiyor!! Türk toprakları üzerinde hepimiz bu vatanın eşit vatandaşları olarak yaşıyoruz. Sen şusun, sen busun diye ayrım yoktur. Peki ne istiyorsunuz. Eğer şehit kanları ile sulanmış, Türk topraklarında ayrı bir devlet kurmak, Türkiye’yi bölmek, parçalamak niyetiniz varsa, işte bu olamaz. Hepimiz bu vatanın sahipleri, aynı haklara sahip milletiyiz. Bu ülkenin her yeri sizin, benim! Bu nedenle Kürt Sorunu yok, ancak PKK terörü vardır. 60000 insanımızı yitirdik, 200 milyar dolara yakın para harcadık. Bu para ile büyük projeler, bayındırlık hizmetleri yapabilirdik. Ağır bedel ödedik, ödüyoruz! 

Gene anlayamadığım diğer bir konu; İsrail’e karşı Filistinlileri tutuyor ve koruyoruz. Onların geçmişte yabancı odaklarla birlikte bizi arkadan vurduklarını, Mehmetçiğimizin tertemiz kanını döküp, şehit ettiklerini unutmadığımız halde, destekliyoruz! Peki Irak’ta, Musul’da, Kerkük’te, Telafer’de, Süleymaniye’de yaşayan, sayıları 3 milyonu aşkın, özbe öz Türk (Türkmen de diyorlar) kardeşlerimizi neden himaye edip, can ve mal güvenliklerini sağlayamıyoruz! Kapağı Türkiye’ye atan her şey bedava deyip, yiyin içen Suriyeliler kadar mı, Irak Türklerinin değeri yok! Süleyman Şah Türbesi, Türk toprağıdır. Neden geri alıp, şanlı bayrağımızı dalgalandırmıyoruz? İşte son zamanlarda bunları düşünüp, cevabını bulamıyor “Bir Şey Diyemiyorum”... Aslında havsalamın almadığı cevabını bulmakta zorluk çektiğim Bir Şey Diyemediğim o kadar çok konu var ki!!!