15 Temmuz 2016 Cuma akşamı başlayan, cumartesi sabahına kadar devam eden kanlı bir kalkışma idi. 

Cumhuriyetçi, Kemalist ve laik değerlerle donatılmış bir kısım ordu mensuplarının, ettiği yemini unutup kendini Mehdi sanan bir kişiye biat etmesi ile. 

Ve de bu Mehdi'nin talimatlarına uyup, kendi halkına silah çekip, bu ülkenin meclisini bombalaması ile. 

Yani inancını ABD'nin hizmetine sunmuş ve devletin içine sızmış, ordu, yargı, istihbarat ve eğitim başta olmak üzere devletin tüm birimlerine yerleşmiş ve de yerleştirilmiş bir cemaatin, Cumhuriyete başkaldırısı idi.   

Ve daha vahimi tüm bu olguların ete kemiğe bürünüp, cemaat diye görünüp, İslam'ı Siyonizm'in ve emperyalizmin hizmetine sunması ile yaşanan kanlı bir kalkışma idi 15 Temmuz.   

Yarın, 15 Temmuz darbe kalkışmasının 5. Yıldönümü. 

Çok şeyler söylenmişti 15 Temmuz için. Kimi "senaryo" dedi. Kimi "kontrollü darbe" dedi. Kimi "bu bize bir fırsattır" dedi. Kimi de "bu bir darbedir" dedi.  

15 Temmuz'a kuşkulu gözlerle bakanlara karşı, CHP'de önemli bir kimlik olan Grup Başkanvekili Özgür Özel kesin kesin bir nokta koymuştu. 

Ve "15 Temmuz'a bazı yerlerde "tiyatro" deniliyor , tiyatro, miyatro değil, bal gibi kanlı bir darbe girişimiydi.: rejime, Meclis'e, ülkeyi yönetenlere, demokrasiye kast ediliyordu ve bu ülkenin rejimini değiştirmeye çalışan bir darbe girişimiydi" demişti. 

Siyaset bilimcilerine göre, küresel bir projenin İslam dünyasındaki kurumu idi bu cemaat. 

Ve de bir Mehdi yaratılmıştı bu cemaat için. 

Hem CİA tarafından kollanan hem de inancını, İslam dünyasını kana bulayan ABD'nin hizmetine sunan. 

Ve de Batılı küresel güçler tarafından İslam dünyasına "Kâinatın İmamı" olarak sunulan. 

Bir Mehdi yaratılmıştı!

Devletin damarlarından beslenmiş, devletin sinir uçlarına yerleşmiş. Verilen ifadelere bakılırsa orduyu teslim alacak kadar güçlenmiş. 

Evet bir Mehdi yaratılmıştı bu ülkede! 

İşte 15 Temmuz, bir ABD projesi olarak bu Mehdi'nin talimatları ile Cumhuriyete karşı bir kalkışma idi. 

TRT Ankara Radyosundan "Cumhurbaşkanı gaflet, delalet, hatta hıyanet içinde." diye başlayan, "Yurtta Sulh Konseyi yönetime el koydu" denilen kanlı bir kalkışma idi. 

Kim ne derse desin Türkiye, 15 Temmuz 2016 günü ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşamıştı ve büyük bir tehlikenin eşiğinden dönmüştü. 

Hem de 250 şehit, 2 binden fazla yaralı vererek. 

Çünkü o gün kitlesel bir karşı duruş, mecliste ortak bir siyasi duruş. Türkiye siyasetinin yaşadığı çok önemli bir gösterge olmuştu.  

Peki, ya bu darbe kalkışması başarılı olsa idi?

Şayet ABD destekli darbe ve işgal girişimi başarılı olsaydı, Türkiye bir iç savaşa girecek ve bir işgal yaşayacaktı. Ama öncesinde Cunta yönetiminin kendini tanımladığı şekliyle "Yurt' ta Sulh Konseyi'nin" darbe planlarına göre ilk iş olarak sokağa çıkma yasağı olacaktı. Bu yasak en az ilk 15 gün devam edecekti. Önceki darbelerden edindiğimiz tecrübeyle sabit ki, cunta ülkeye hâkim olan hedefteki tüm siyasi isimleri derdest edene, daha önce "Yakalanacaklar", listesine eklediği gazeteci, yazar, düşünür, bilim adamı, STK temsilcilerini etkisiz hale getirene, kamu kurum ve kuruluşlarına tam olarak hâkim olana kadar bu yasağı sürdürecekti. Bu isimler hakkında alakalı alakasız çok sayıda suçlama yöneltilecek, yargılanmaları için özel mahkemeler görevlendirilecekti. 

Cezaevlerinde bulunan tüm Gülen'e bağlı milisler derhal salıverilecekti. 

Firari olan tanınmış örgüt üyeleri birer kahraman gibi geri dönecekti. 

Çakma Mesih, el etek öptürmeye devam edecekti. 

Türkiye parçalanacak, PKK'ya sınırlarımızda bir devlet kurdurulacaktı. İsrail benzeri bir proje devler kurdurarak bölge insanına zulmedilecek, göçe zorlanacaktı. 

15 Temmuz terör saldırısı küresel savaşın bir parçasıdır ve devamı gelecektir. Saldırı bitmemiştir. Milletin bir olması ve sağıyla soluyla, ülke sevdalısı olan her kesimin birleşmesi, darbelere karşı dik durması ve ayağa kalkması en büyük cevaptır.

...