BİR KADININ BAŞARI HİKÂYESİ

BENİM HAYATIM YORULDUĞUM YERDE BİTMEDİ, YENİDEN BAŞLADI...

“SANDIKTAKİ NOT” VE “YEDİ HAYAT”

YAZAR EMRAN VURAL

Ah Kadınım sen bir mucizesin dediğim muhteşem bir röportaj ile yine sizlerle beraberim.  Yine tak tak tak dişiyle, tırnağıyla, azmiyle dik duruşu ile bir yerlere gelmiş bir hanımefendi konuğum var. Hayatın bir tarafında hava bin beşyüz yaşayayım biraz fazla yiyip biraz fazla gezeyim deyip her şeye her türlü zulme susan, dışarıya bambaşka portre çizip iç dünyasında mutsuzluktan, yalnızlıktan geberen ha bir de kucaktan kucağa gezen onursuz kadınlar yanında böyle üreten âleme kafa tutan çok değerli hanımefendilerde var görün isterim. Söyleşimizin başında Sevgili Aslı Hanım diye başladı sözlerine; bir kadın olarak ayakta kalma mücadelesi veriyorum. Evlatlarım için çıktığım bu yolda yalnız değilim.  Benim gibi binlerce kadın ve anne var. Onların sözcüsü olmak, ters giden bir şeylere dur demek için... Yapamazsın diyenlere, kitabını kimse okumaz diyenlere sustum, sağır oldum... Olumsuz ve kötü olan hiçbir şeyi duymadım. Yolumdan dönmedim. Yaşadığım çevrede, bir kadının bu kadar önde olmasını kabullenemeyecek, engelleyecek, motivasyonunuzu düşürecek davranışlar ile karşılaştım. Onlara bir kadının isterse hayâllerinin peşinden gidebileceğinin cevabını, iki kitap ile verdim. Anne olarak sorumluluklarımı bilen, her zaman evlât diyenlerdenim. Cesaretin başladığı yerde esareti bitirenlerdenim. Sandıktaki Not, 2018 Ocak ayında satışa çıktı. Mayıs ayında Kocaeli kitap fuarında ilk kez yerimi aldım. Çok heyecan ve gurur vericiydi. İkinci, deneyiyim de Eylül ayında İstanbul Sancaktepe kitap fuarı oldu. Tanıştığım yazarlar, okuyucular, meraklı gözler... Ne kadar doğru bir hayalin peşinden gittiğimin heyecanını yaşattılar bana. 2019 yılının Mayıs ayında da Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Karaelmas Kariyer Zirvesinde boy gösterdim. Yazar adayı, Ömer Canani Ünal beni girişimci kadın yazar olarak davet etti. Hayatımın en anlamlı günüydü.  Orada olmak ve sahnede olmak. Kitabım sayesinde olmuştu. Benim gitmediğim, gitme ihtimalim olmayan yerlere önce kitaplarım sonra ben gidiyorum... İşletme kulübü öğrencileri ile buluşup orada onlara, hayatta ne istediğinizi bilirseniz, engellere aldırmadan yapılabileceğinin görüntüsünü verdim.

Sayın, yazar Hasan Akbal ile yolumuzda, SANDIKTAKI NOT sayesinde oldu. Bana inananlardan, her zaman desteğini esirgemeyen, yolumda yoldaşlık eden, yol gösteren. Hasan Bey'in kuruculuğunu yaptığı @künyeedebiyat e dergi de yazılarım yayınlıyor... Bir kadının başarı hikâyesidir... Bir kadın ne ister? Saygı ister, sevgi ister, ilgi ister... İnsanca değer görmek ister... Çıktığım bu yolda, attığım her adımda kendim oldum. Başkalaşmadan... Yapabileceğime inandım. Ve kimsenin hikâyesine gülmedim. Çünkü benim hikâyem bitmedi.  Uşak'lı yazar İskender Pala'ya, söyleşi için Uşak'a gelen, Alişan Kapaklıkaya'ya SANDIKTAKI NOT kitabımı İmzalı verme şansım oldu. Benim hayatım yorulduğum yerde bitmedi, yeniden başladı...

Sevgili Emran Hanım ile anlam dolu röportajımız sizlerle.

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Emran Vural? Bir günü nasıl geçer?

Lise mezunuyum.  İki çocuk annesiyim. Yıllarca mücadeleci bir ruha sahip oldum. Yenilgilerim de olsa, asla pes etmedim. Her yeni gün yeni umutlar ile işime giderim.  Diş hastanesinde çalışıyorum. Temizlik personeli olarak çalıştığım kurumda bir nevi insanları gözlemliyorum. Halk ile iç içeyim. Mesaim hiç bitmez. Evdeki işlerim,  evlatlarım,  onlarca sorumluluğunu aldığım kediler...

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Böyle bir düşüncem yoktu. Yıllarca tanıdığım insanlar beni tecrübe sahibi yaptılar. Yol göstericilerim sayesinde aklımın bir köşesinde yer etti. Ve cesaretimi toplayıp kolları sıvadım. Annemin kaybı ile de adım atmam gerekiyordu. Hem onu ölümsüzleştirmek hem de kendi izlerimi bırakmak istedim.

Meraklılarına isim neden "Sandıktaki Not ve Yedi Hayat"?

Sandıktaki Not, benim için çok anlamlı. O benim hayat hikâyem. Yaşanmışlıklar ve anılar.

Yedi Hayat ise, hepsi ile birebir tanışma fırsatı bulduğum çok değerli kişiler.  Dinledim, biraz tanıdım ve hikâyelerini kaleme aldım.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Konuları seçerken ve yazıya dökerken o andaki duygular dile geliyor. Onların yerine koyuyorum kendimi. Empati kuruyorum. Ben olsam nasıl davranırdım, ne yapardım, nasıl yol alırdım v.s...

Yazın yolculuğunda ruh dünyası karakteristik mi olmalı?

 Ruhen o anda kaleme verdiğim yol olayın akışına göre kişiyi alıp başka bir dünyaya götürüyor. Karakterin bana anlatmadığı olayları bile tesadüfen o hislerle yazıyorum...

Yaşadığınız coğrafyanın yazın yolculuğunuza eksi ve artısı?

Yaşadığım şehir küçük olması dolayısıyla çok fazla destek görmüyorum. Çünkü kitap okuma alışkanlığı olmayan bir toplumda yaşıyorum. Zor tarafı sesimi duyurmaya çalışıyorum. Güzel tarafı ise, küçük şehir ve herkes tanıyor...

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Bu konuda çok doğru söylüyorsunuz. Gözler önünde olan insanlar daha çok hırs yapıp farklı yönde yol almaya çalışıyorlar. Ben, reklâm yapamadığım için yavaş yavaş ilerliyorum. Asıl, emek ve yüreğini ortaya koymuş yazarlar başarı merdivenlerini teker teker çıkıyorlar.

Sevgili Emran Hanım sizin yazma tarzınızdan bahseder misiniz? Mesela nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Duygusal bir yanım var. Her olaya, her insana bakış açım diğer insanlara göre daha farklı. Çok ayrıntılı düşünürüm. Sessiz bir ortam, kendi halimde olduğum zamanlar benim yazılarımın ortaya çıkış saatleridir. Uykum kaçar gece oturur yazı yazarım.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

Evet. Daha çok kendimi yansıtmayı seviyorum.  Orada kendimi o kadar özgür hissediyorum ki. Her anlamda. Yazdığım karakterlere de bunu yansıttım. Başkalarının yanlış gördüğü benim doğrum oldu.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Duygular, düşünceler, olaylar... Parmaklarım ile yüreğim arasında bir yol var. Ne zaman yazmaya başlasam, Su gibi akıp gidiyor öyküler.

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Hayatım, ne zaman son bulursa o zaman yazamam. O yüzden ben her an bir cümle de olsa yazmayı, bir yerlere not almayı seviyorum. Yazmayı bırakamam. Daha yazamadığım o kadar çok şey var ki.

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Edebiyat ile ilgili bir eğitim almamış olmak benim için bir sorun değil.  O kadar çok insan var eğitimli elle tutulur ve örnek bir eser yapmamış. Aldığı eğitimi başkalarına sunamıyor.

Yazar röportajlarımda az çok klasikleşen sorular vardır size de sormak istiyorum. Son zamanlarda iyice meşhur olan ama içeriğe sahiden önem verilmeyen Edebiyat Dergileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yazmış olmak için yazılan yazılar gibi görüyorum. Dergiler de yazı yazmak için bir kaç girişimim oldu. İçeriklerine bakınca bana göre olmadığını anladım.  O kadar gereksiz ve yaşamlarımızla alakalı olmayan bilgiler...

Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Şiir ve kısa sözler, yazılar yazıyorum. Künye edebiyat e dergide şiir ve yazı yazıyorum. Dördüncü olarak roman çalışmam var.

Yeni bir projeniz var mı? Var ise kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?

Bir buçuk yılda iki kitap. İkisi de çok yeni.  Birbirinden güzel. Şimdilik yeni bir kitap çalışması yok.

Kitap yazarken konuları nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi spontene mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız olaylardan etkilenip mi yazıyorsunuz?

Konu belirlemek benim için çok kolay. Hepimiz çevremizde olup bitenlere, yaşamlara baktığımızda kimsenin kimseden farkı olmadığını görebiliriz. Herkesin hayatı kolay değil. Yaşam savaşı veriyoruz. Etkilendiğim hayatlar Yedi Hayat'ta.

Ruh dünyanız tam olarak nereye ait?

Pollyanna'cılık oynamayı seviyorum. Her olaya bakışım, ne kadar olumsuz olursa olsun, gülen bir yüz. Gökyüzü ve bulutlar arasında gibiyim. Bazen fırtınalı, bazen yağmurlu, bazen güneşli... Ama her zaman parlayan bir yıldız gibi..

Kitaplarını ile güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakınen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönütler nasıldı?

İlk kitabım çıktığında en yakınlarım çok şaşırdılar. Bunu yapabilecek cesareti nasıl bulduğumu,  yeteneğimi sorguladılar. Okuyucunun bana geri dönüşü çok etkileyiciydi. Aynı duyguları benimle birlikte hissettiler. Onlara o duyguyu verdiğimi görünce çok isabetli bir iş yaptığımı gördüm. Huzur içinde, samimi duygular, tebrikler beni mutlu etti.

Bende bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim.  Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

Kimseye anlatamadığım, paylaşmaya korktuğum duygularımı, kağıda döküyordum. İzlediğim programlarda gördüğüm kitap yazarlarını, oyuncuların kitap çıkarmış olmalarını özenle izliyor, onlardan bir şeyler öğrenme çabasında oluyordum.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Evet. Bu benim ilk kitabım için söylediğim bir sözdü. Kimse okumazsa okumasın, ben adımı ölümsüzleştirip çocuklarıma bırakmak olacaktı. Onlara anlattıklarım vardı. Kitap, kalıcı bir eser oldu.

Yaptığım bir çok yazar söyleşilerinde Türkiye de ki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikayet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Çok doğru. Yayınevi isim yapmış olursa yazarın kitabının içeriği önemli olmuyor. İsim satıyor. Diğer tarafta bir emek söz konusu. Yayınevi tanınmış ismi duyulmamış ise yazarın da işi çok zor. Dağıtım yapamıyorsun, her kitap fuarına katılamıyorsun. Reklâm yapamıyorsun. Yani adım atamıyorsun.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Öncelikle, eserinizi tamamen bitirdikten sonra iyi bir editör ile çalışmak gerekli. Kitap sizin istediğiniz şekilde yol alıyor. Bu düzenleme sırasında farklı fikirler ile  ortaya daha güzel bir eser çıkıyor. Sonrasında grafiker ile kapak tasarımı, kitabın iç dizaynı. Son olarak yayınevi ve baskı.  Bunlar çok güzel süreçler. Her aşaması heyecan ve gurur verici.

Okumayı sevmeyen bir milletiz. Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef. Çocuklarımızın her türlü imkânları var. Onlara bu ortamı hazırlayan kim? Elektronik bağımlısı gençler. Sorumlusu bizler... Çocuğum üzülmesin, kırılmasın,  arkadaşlarından eksik kalmasın diye diye, okuma yazma alışkanlığı ortadan kalkıyor. Şimdiki gençler mektup nasıl yazılır bilmez durumdalar. Kartpostal ne diye sorsanız cevap veremezler.

Eskiden yazarlar görünmezdi şimdi ki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?

Eskiden bu kadar sosyal medya fenomeni yazar yoktu. İsimleri duyardık, kitaplarını merakla okurduk. Şimdiler de ise şöhret olma peşindeler. Kitap yazmış gibi kitap çıkaran yazarlar var. Kendi emeği yok işin içinde.

Kitaplarınız "Sandıktaki Not ve Yedi Hayat" piyasada satışta. Genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

Sandıktaki Not, Benim hikâyem,  yaşanmışlıklarım. Benimle birlikte yok olup gitsin istemediğim anılarımın öyküsü. Yedi Hayat, tanıdığım ve tanıma şansı bulduğum özel insanların, özel öyküleri. Bana duygularını açtılar. Korkmadılar, utanmadılar paylaştılar.

Sandıktaki Not kitabınızda Anne acısı var bunu iliklerime kadar hissettim. Duygu durum birikimi Annenizin hatırası mıdır Sandıktaki Not? Biraz bahsede bilir misiniz?

Evet. Annemi kaybetmenin verdiği acı ile aylarca kendime gelemedim. Keşkeler o kadar çok oldu ki. Zaman ayıramamışım dedim. Zaman onu bizden aldı. Geri dönüş yoktu.  Onu her zaman yaşatmalıyım dedim. Birlikte bir iz bıraktık. Annem ile...

Yedi Hayat Kitabınızdan bahsetmek istiyorum. İçerik ve kişiler gerçek mi? Biraz Bahsedebilir misiniz?

Kişiler hepsi birebir tanıdığım,  biraz kendimden, biraz çevremden gözlemlediğim olaylar. Hepsi gerçek. Yaşanılan coğrafya neresi olursa olsun herkesin hayatı ve yaşamı aynı gibi. Bunu onları dinledikçe ve yazdıkça daha iyi gördüm. Herkesin kendinden birşeyler bulacağı bir öykü kitabı oldu.

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Herkes yazmaz.  Herkesin hayatı bir kitap aslında. Kimi o hayatı okuyamaz, kimi yazamaz. Yazmak yetenek işi değil. Bence yürek işi. O duygular yürekten çıkıyor, kaleme can veriyor.

Neden şuan revançta olan şiir değil de öykü, roman-deneme yazarlığı?

Her yönde yazabilirim. Ama daha çok kendimi ifade edebildiğim, duygularıma tercüman olan yer  öykü yazarlığı. Resmen iç dünyamda nasıl hissediyorsam o dile geliyor. Orada korkmuyorum. "El alem neder, aaa ne kadar ayıp, sen kadınsın, sen annesin,  sen  sen sen "

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işcisiyim diyenlerden misiniz?

Kendimi hiç bir zaman yazar olarak görmedim. Gönül işçisiyim. Yolun başındayım ve yol uzun.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Daha çok anne özlemi duyanlar, aynı acıyı yaşayanlar. Yazdığım sözlere ve paylaşımlara yapılan yorumlara baktığımda bunların kişileri nasıl etkilediğini görüyorum. Bu da aynı yolda yürüdüğümüz kişiler. Yollarımız bir yerlerde kesişiyor.

Son olarak genç yazarlara tavsiyeler desem ve gündemde ısrarla lamaya devam eden çocuk istismarı, kadın cinayetleri hakkında söylemek istedikleriniz nelerdir?

Genç yazarlara tavsiyem. Hayallerinin peşinden gidecek cesaretleri hep olsun. Yapamaz diyenlere sağır olsunlar.  Duymasınlar,  bildikleri yolda emin adımlarla hedeflerine ulaşsınlar.

Çocuklarımızı, kadınlarımızı, hayvanlarımızı, sesimizi yükselterek, bir olarak korumalıyız.  Aman bizden uzak olsun ne yaparsa yapsın mantığı ile yol almamalıyız. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın..."Ya dokunursa! Şiddetin her türlüsüne susarak değil, bağırarak hayır demeliyiz. Bu bir rahatsızlık, üstünlük, ego...  Güç gösterisi. Psikolojik baskı, çevre baskısı, yaşam şartları insanların öfke kontrolünü bastıramamaları kötü sonuçlar doğuruyor. Cezaların caydırıcı olmayışı en büyük sebep.  Hep birlikte güzel yarınlara inşallah.