Komünizm, Nazizm, Sosyalizm, Kapitalizm vb. ...izm'ler insana kurtuluş, saadet, refah ve rahat  vadediyor! Adaleti sağlayarak, dünyada zulmü noktalayacaklarını söylüyor!
     Diyelim ki, M. 2100 'de buldular. Tam bir adaleti tesis ettiler. Her suçluyu cezalandırır oldular. Çok güzel.
     Peki ama, geriye doğru en az 2000 senede öyle haksızlıklar, öyle zulümler, öyle adaletsizlikler yapıldı ki, milyonlarca insan hakkını almadan, adaleti görmeden, karınları iyice doymadan, sırtları doğru dürüst ısınmadan, yani soğuklarda titreyerek can verdiler!
     Kimileri köle olarak, kimileri kırbaç altında inleyerek ölüp gittiler! Nice yetim, nice öksüz ve nice dul; perişan bir şekilde yaşadı! Hakları ellerinden alınmış olarak dünyayı terketti!

     Eğer Ahiret / Ölüm Sonrası Hayat yoksa, Bir Büyük Mahkeme kurulmıyacaksa, boynuzsuz koyunun hakkı boynuzlu koyundan alınmıyacaksa, yapanın yaptığı  -hem de sonsuz olarak-  yanına kâr kalacaksa; Kıyamete yakın; insanların hak ve adalete kavuşmaları; dünya kurulalı sayısız mazlumların haklarının alınmayışındaki dehşetli zulmü unutturabilir, ortadan kaldırabilir, sayısız mazlumların haklarını geri getirebilir mi?
     İşte bu boşluk, bu cevapsızlık, bu yapılmış adaletsizlikler gösteriyor ki, Bir Büyük Mahkeme kurulacak. Herkes o meydanda yerini alacak. Hakk yerini bulacak. Ki vicdanlar rahatlasın. Acılı yüzler gülsün. Zalimlerin yaptıkları yanlarına kâr kalmasın. Ve tabii “Yaşasın zalimler için Cehennem.” diyenlerin istekleri gerçekleşsin. İşte ancak o zaman vicdanlar huzur bulur. İnsan olan insanlar; rahat bir nefes alır.

     “Âlemde çok görüyoruz ki, zâlim, facir (günahkâr), gaddar (zulüm ve haksızlık yapan) insanlar gayet refah ve rahatla; ve mazlum (zulme uğramış) ve mütedeyyin (dindar) adamlar gayet (son derece) zahmet ve zillet ile (hor ve hakir görülerek ve hattâ küçük düşürülerek) ömür geçiriyor! Sonra, ölüm gelir, ikisini müsavi kılar (eşitler)! Eğer şu müsavat (eşitlik) nihayetsiz (sonsuz) ise, bir nihayeti (sonu) yoksa, zulüm görünür! Halbuki, zulümden tenezzühü (uzaklığı), kâinatın şahadetiyle sabit olan adalet ve hikmet-i İlahiye (Allah'ın her şeyi bir sebep ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yapması, yani Allah'ın hikmeti), bu zulmü hiçbir cihetle kabul etmediğinden; bilbedahe (apaçık olarak anlaşılır ki) bir mecma-ı aheri (Âhiret'te başka bir toplanma yerinin olacağını) iktiza eder (gerektirir)ler ki; birinci, cezasını; ikinci, mükâfatını (ödülünü) görsün. Tâ şu intizamsız, perişan beşer (insan), istidadına (kabiliyetine) münasip (uygun) tecziye (ceza) ve mükâfat (ödül) görüp, adalet - i mahzaya (tam ve mükemmel adalete) medar (sebep ve vesile) ve hikmet-i Rabbaniyeye (Cenab-ı Hakkın hikmet dairesindeki tedbir, terbiye ve idaresine) mazhar (yani ayna gibi, görünmesine vesile olup) ve hikmetli (gaye ve maksat gözetilerek yaratılmış) mevcudat-ı âlemin (kâinat ve evrendeki varlıkların) bir büyük kardeşi olabilsin.
     “Evet, şu dâr-ı dünya (dünya hayatı), beşerin (insanın) ruhunda mündemiç (var) olan hadsiz (sayısız) istidatların sümbüllenmesine müsait (elverişli) değildir. Demek, başka âleme gönderilecektir. Evet, insanın cevheri (özü) büyüktür. Öyle ise, ebede namzet (ve aday)dır. Mahiyeti (özü, cevheri ve rûhu) âliye (yüksek ve yüce)dir; öyle ise, cinayeti (yaptığı ve yapacağı fenalık ve kötülükler) dahi azîm (ve büyük)tür. Sair (diğer) mevcudata (varlıklara) benzemez. İntizamı da mühim (ve önemli)dir; intizamsız (ve düzensiz)  olamaz, mühmel (ihmal edilip bırakılmış) kalamaz, (çünkü) abes edilmez (boş yere yaratılmış değildir). Fena-i mutlak (sonsuz ve mutlak yok oluş) ile mahkûm (edilmiş) olamaz, adem-i sırfa kaçamaz (sırf yokluğa mahkûm olamaz). Ona Cehennem ağzını açmış, bekliyor; Cennet ise ağuş-u nazdarânesini (nazlı kucağını) açmış, gözlüyor.” (Sözler)
     “Ve ma Rabbüke bizallâmin lilabîd.” (Fussılet: 46)
     “Rabbin ise, kullarına haksızlık edecek değildir.”