Bugün de Batı, Türkiye'nin Osmanlı'ya vâris olmasına asla râzı olmaz ama artık, bu hususta elinden artık eskisi gibi köstekleyici bir şey gelmiyeceğini de ister istemez kabul etmek zorunda kaldığını yavaş yavaş anlamaya başlamıştır.  

Batı, Türkiye ile yapamayacağının ve Türkiyesiz de kalamıyacağının bilincindedir artık..  

Yine de, henüz Avrupa'nın mânevî istibdâdı altındayız.. İlerleme ve yükselmemizi sağlamak için son derece ihtiyat ve itidâl sâhibi olmak lâzımdır.  

Bunu yaparken de, vicdanın ziyası olan mânevî ilimleri ve aklın nûru olan fen bilgilerini birlikte öğrenmeli.. Ancak ikisinin karışımıyla hakikatin tecellî edeceğini bilmeliyiz. Çünkü birbirlerinden ayrıldıkları zaman birincisinden yâni mânevî ilimleri tahsil edip de, fen bilgilerini ihmal edince taassup, ikincisinden yâni mânevî ilimleri ihmal edip de, fen bilgileriyle yetinince, hile ve şüphe doğar.  

9. DEVLETİN BEKASI  

Atatürk, Devletin bekasını ve devamını, en başta gelen mukaddes bir vazife olarak görmekte ve göstermektedir:  

"Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdâfaa etmektir.  

Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir." 44  

Haklıdır çünkü bu vatan, bu millet ve bu devlete -Allah etmesin- halel geldiği takdirde, değil sâdece Türkiye, Dünya'nın da neler kaybedeceği aşağıdaki satırlarda, lâyıkı veçhile, en güzel ve gerçek şekilde dile getirilmiştir.  

Edirne, Kuşçubaşı Eşref Bey tarafından kurtarılmıştır (21 Temmuz 1913).  

Bu münasebetle, Edirne'ye doluşan yabancı gazeteciler, o zaman, kurtarıcı öncülerden olan Asrın İmamı/Mânevi Önderi ile de konuşurlar:  

"- İçinde yaşadığınız devlet Türk devletidir. Ama siz İslâmiyet için savaştığınızı söylüyorsunuz."  

"- Devletimizi Türkler kurmuşlardır, ama onu İslâm'a göre düzenlemişlerdir. Türkler devlet hayatında hiçbir zaman diğer milletleri saf dışı etmemişler, liyakatları ölçüsünde devlete iştirak ettirmişlerdir. Herkes biliyor ki, Türkler'in kurduğu bu devlet dünyada İslâmiyet'i temsil ediyor. O'nun yeryüzünden kalkması sâdece İslâm dünyası için değil, bütün mazlûmlar için felâket olur." 45  

NOTLAR:  

1. İsmail Habib Sevük, Edebî Yeniliğimiz, 1930.  

2. Lord Kinross, ATATÜRK Türkçesi: Necdet Sander, 9. Baskı, İstanbul-1984, s.18.  

3. Çetin Altan, 9 Aralık 1992 Sabah.  

4. Mesnevî, Terceme ve Şerhden: Tâhir-ul-Mevlevî, 2. Baskı, İstanbul-(Tarihsiz) C.1 s.55.  

5. Bu husus Eşref Edip'in bizzat bana söylemiş olduğu sözlere dayanmaktadır. "Eşref Edip FERGAN, gazeteci yazar (Serez 1882-İstanbul 1971). Sırat-ı Müstakim'i çıkardı (14 Ağustos 1324). 182. sayıdan itibaren ismini Sebilü'r-Reşad olarak değiştirdi. İttihad-ı İslâm fikriyatının önderleri arasına girdi... Millî Mücadele'nin başlangıcında Mehmed Akif ile Balıkesir'e gitti (1920). Akif'in vaazlarını bastırarak halka dağıttı. İstanbul'a dönüşünde Sebilürreşad idarehanesini Anadolu ile bir irtibat bürosu hâline getirdi. İstanbul'un işgali üzerine Akif'le beraber Kastamonu'ya, oradan da Ankara'ya geldi... 1 ve 11. İnönü muharebelerinden sonra vuku bulan Eskişehir ve Kütahya bozgunları üzerine Kayseri'ye geçerek halkı mücadeleye davet eden neşriyata devam etti.." Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.3 Dergâh yayınları, İstanbul-1979, s. 193.  

6. "Ömer Nâci, Türk asker ve siyaset adamı (1880-Kerkük 1916). Harbiye'yi bitirdi (1901). Daha sonra İttihat ve Terakkî'ye dönüşen Osmanlı hürriyet cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı (1906). Kavuşturmaya uğrayınca Paris'e kaçtı, sonra Kafkasya'ya, ardından da İran'a geçti. İran'da tutuklandı, 1908 devrimi'nden sonra ittihatçıların araya girmesiyle serbest bırakıldı. Trablusgarp ve Balkan savaşlarına gönüllü olarak katıldı... Birinci Dünya Savaşı'nda bir gönüllü birliğin başında İran'da savaşırken tifüsten öldü. İttihat ve Terakki'nin önde gelen üyelerinden biri olan Ömer Naci hatipliği ile ün yapmıştı."  

Büyük Larousse 15. cilt, İstanbul-1986, s.9030.  

7. Büyük Larousse, 12. cilt, İstanbul-1986, s. 7186.  

 8. M.Orhan Bayrak, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk, İstanbul-1990, s. 112.  

9. a.g.e.   s.27.  

10. a.g.e.   s.131.  

11. a.g.e.   s.18.  

12. a.g.e.   s.141.  

13. a.g.e.   s.20.  

14. a.g.e.   s.25.  

15. a.g.e.   s.31,114.  

16. a.g.e.   s.114.  

17. a.g.e.   s.47  

Devamı 9. sayfada