Bir Avcı daha
Veli Avcı benim en az 20 yıllık dostumdur. Müşterek dostlarımız da çok sayıdadır. 1949 yılında Erzincan’ın Kemaliyesi ilçesine bağlı Kuşak Köyünde doğdu. İstanbul’da Pertevniyal Lisesi’nde ilk iki sınıfı okudu. Hayat gailesi eğitimine devam etmesine elvermedi. Cumhuriyet Gazetesi’nde sipor muhabiri olarak işe başladı. 1965’de artık o basın camiasının genç bir mensubuydu.
Daha sonra Tercüman, Sonhavadis, Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetelerinde çalıştı. Hergün Gazetesi’nde Necdet Sevinç’in yazar olduğu günlerde o, Yönetim Kurulu üyesiydi. 1977’ge gelindiğinde artık o ücretli olmaktan esnaf olmaya geçti. Bir matbaa sahibi olmuştu.
Matbaacılığın yanı sıra 1978-1994 yılları arasında Veli Yayınevi de onundu.
Tahir Kutsi Makal, Necip Fazıl Kısakürek onun çok yakın olduğu insanlardı. Siyasetle meşgul oluyor milliyetçi camiada hizmet veriyordu.
Necip fazıl beyi evinden Cağaloğlu’na oradan evine taşlıyor, onun sohbetlerine, ikramlarına, azarlarına muhatap oluyordu.
Veli Avcı heyecan dolu gönlüyle hep doğru yerlerde bulunduğuna inanıyordu. Esnaftı, para kazanıyordu. Cömertti. Söz gelimi o, her Ramazan’da Gazeteciler Cemiyeti’nin lokantasında bir akşam iftar yemeği vererek, dostlarını bir araya getirmekten mutlu olur.
Mustafa Necati Sepetçioğlu ile de yakın münasebetleri vardı. Daha sonra Ötüken Yayınevi’nde kendi adıyla yayınlanan Nurs Köyü’nden dünyaya adlı eseri önceleri Veli Avcı imzasıyla yayınlanmıştır. Said Nursi’nin 40 yaşına kadar olan yani Said Nursi’nin bizzat kendisinin eski Said olarak adlandırdığı hayatını anlatmaktadır. Ama Said Nursi’yi o günün şartlarından soyutlayarak değerlendirir ve onu Alman casusu diye yaftalar. Halbuki o yıllarda Genel Kurmay Başkanımız Almandır. Enver Paşa Almanlarla sıkı fıkıdır. Türk erkeklerinin çoğunun bıyığı Adolf Hitler bıyığıdır.
Veli Avcı şairdir. Özlem Türküsü adlı kitabı vardır. Şiirlerinde o günlerin genel teması zaman çok belirgindir. 24 sayı İnanç Dünyası adlı dergi yayınlamıştır. Türk tarihinden 10 kahraman çocuk için yazdığı kitap serisinin adı ‘Kahraman Çocuklar’dır. Tarla, batı Tırakya dergilerinin yayın kurulunda yer almıştır.
Tabidir ki matbaacılık yaptığı için bazen basılan buroşürlerden ya da kitaplardan dolayı başı derde giriyor Veli Avcı’nın. İşte basında yer alan suçlamaya verdiği bir açıklama:
Avcı'nın hakkındaki iddialara cevap verdiği o açıklama:
Ben Ulusalcı değilim. Adı geçen örgüt ya da örgüt bağlantıları ile hiçbir ilgim yoktur. İddia edilen tüm hususlar gerçekle bağdaşmamaktadır. Şöyle ki; Ben Kuşak Ofset Matbaasının sahibiyim. Benim yaptığım yayıncılık değil belli bir ücret karşılığı yasal olan kitap, dergi, gazete, broşürleri basmaktır. Bu Basım kanunlara nizamlara uyum içinde sürdürülmektedir. Hiçbir alıp vereceğim faturasız, irsaliyesiz, isimsiz, adressiz, şaibeli, şüpheli olmamıştır, olamaz.
Bu yöndeki beyan ve ifadeler tamamen gerçek dışıdır. Yasal olmayan hiçbir parasal sorunum olmamıştır. Haberde söz edilen şahıslarla bir bağınım olmamıştır ve olamaz. Ramazanlarda hayır kurumlarında, vakıflarda 30 senedir iftar yemeği veriyorum. Bu yemeklere gelenlerin kimler olduğunu hepsini bilmem mümkün değil. Bu hizmeti hayır olsun diye yapıyorum. Siyasi bir anlam taşımayacağı açıktır.
1987, 1989 yılları arasında, 2 yıl M.H.P. İl sekreterliği yapmış olmam benim Vatan Haini olacağım veya Vatan hainleriyle işbirlikçilik yapacağım anlamını taşımaz. Böyle bir yorumda, haberde yasal olmaz. Ben kanunlara saygılı, milliyetçi, mukaddesatına bağlı bir iş adamıyım. Devletime, Milletime bağlıyım. Toplumda yanlış anlaşılmalara mahal vereceğinden hakkımda yapılmış bulunan haber yayınının, “http://www.samanyoluhaber.com/haber-149566.html” internet adresinizden, haklarımı ihlal ettiğinden, sitenizdeki yazının yayından çıkarılması ve cevap metnimizin bir hafta süreyle internet ortamında yayınlanmasını “5651 sayı 9. maddesi“ gereğince talep ederim. Talebimin yerine getirilmemesi durumunda aynı yasa hükümleri uyarınca yasal yollara başvuracağımın bilinmesini saygılarımla bildiririm.
Veli Avcı dediğim gibi para kazanan ve bu parayı harcayan bir insandır. Onun yazıhanesi hiç boş olmaz. Gelen gideni çoktur. Çayı çorbası boldur. Orada saat başı vatan kurtarma sohbetleri yapılır. İnsanlar orada içlerindekini boşaltırlar. Dinleyici bulur, mutlu olurlar.
Veli Avcı ile çok tatlı sohbetlerimiz vardır.
Her seçim öncesinde orada tahminlerde bulunur, bunu kağıtlara yazarız. Hemen her seçimde Veli Avcı’nın tahminleri aynıdır. MHP seçimi kazanır. Öyle hesaplar çıkarır ki şaşar kalırsınız. Tarafsızlar, küskünler derken MHP’yi iktidara taşıyan oy oranını yazıp önümüze koyar.
Veli Avcı son iki yılda maalesef bir felç geçirmişti. Uzun süre tedavi gördü ve kısmen düzeldi. Şimdi asa ile geziyor ama hayata bağlılığından bir şey kaybetmedi. Bu güzel dostlar benim için hep ölçülmez değerdedir. Allah’dan ona uzun ve verimli ömür diliyorum.
Coşkun Çokyiğit’ten bir Veli Avcı yazısı. Kemal Çapraz’ın yayınladığı Ufuk Ötesi dergisinde yayınlanan bu yazıdan Veli Avcı ile ilgili bölümü birlikte okuyalım:
1980 öncesiydi. Kuşak Ofset’in sahibi olup şiir ve edebiyata özel merakı olan, hatta Necip Fazıl’ı Cağaloğlu’ndan alıp evine, evinden alıp Büyük Doğu Yayınevi’ne götürüp getirirken kimsecikleri beğenmeyen “Üstad”a bile şiirlerini okuyan şair Veli Avcı, Tahir Kutsi Makal ile Kuşak isimli bir dergi çıkartıyordu. Her nasılsa ben bu derginin yönetimini devralmıştım… Veli Avcı o zamanlar çocuk hasreti çektiğinden ve bence daha çok ailesinden gelen görgü ve terbiyeden kaynaklanan bir etkiyle gerçek bir öğrenci dostuydu. Ama bu dostluğun bir bedeli vardı ki bu da edebiyatsever olmaktı! Kuşak Dergisi Yıldırım Han’ın en üst çatı katındaki bürodan idare edilirdi. Ben her sabah önce ikinci zemin kattaki Veli Ağabey ile görüşür sonra beş kat yukarı çıkar günlük işlere bakardım. O günkü şartlarda zaman zaman Sefa Kaplan, Durali Yılmaz gibi bugün şöhretli birer isim haline gelmiş edebiyatçı-gazeteci ve hocaların bile uğradı bir mekândı Kuşak Dergisi’nin yazıhanesi. Bir gün kapı çaldı ve çocuk denecek yaşta iki ürkek genç girdi içeri. Kendilerini tanıttılar. Nispeten daha gürbüz olanı “Ben Kemal!” dedi. Diğeri biraz daha kısık bir sesle, “Ben de Abdülkadir” deyiverdi. Kemal bir yazı, Abdülkadir bir şiir verdi yayınlanmak üzere. İkisini de okudum ve fikirlerimi söyledim. Bilmiyorum belki biraz kantarın topuzunu kaçırmış olmalıyım ki, adı Kemal olan ve çaprazımda oturan hemen atıldı: “Ağabey sen de çok insafsızlık ediyorsun. Biz ne Necip Fazıl’ız, ne Peyami Safa! Hiç yazımız yayınlanmadı bizim daha…” Susup kaldım. Kemal haklıydı ve çaprazdan atışı tam isabet etmişti. Yazıları aldım, yayınlayacağımı söyleyerek onları uğurladım. Dergi çıktığında yazılarını görünce duydukları mutlulukla bana yeniden geldiler ve teşekkür ettiler. Böylece aramızda bir dostluk, arkadaşlık, ahbaplık başladı. Daha sonraki yıllarda Ben Tercüman’dan Türkiye Gazetesi’ne geçtiğimde Kemal Çapraz ve Abdülkadir Karataş ile birlikte yıllarca çalıştık.