Dubai’de okullar, 30 Ağustos’ta başlıyor… Bizim okulumuz, yüz yüze ya da online olmak üzere iki opsiyon sundu, tercihi de ailelere bıraktı. Bu duruma memnun olduğumu söylemeliyim. Her şeyden önce, hiçbir yere çıkmaya iznimizin olmadığı günlerden sonra seçimin bizde olması, özgürlüğümü hissettirdi bana yeniden. Biz seçimimizi; en azından, bir iki-hafta okula gidip deneyimlemekten yana kullanacağız. Ardından, bu iki haftanın kızıma ne hissettirdiğine bakacağız ve o, kendi kararını vererek ya online ya da yüz yüze devam edecek. Elbette yüz yüze okulda olmanın, tedbirlere rağmen, riskleri var ve almamız gereken bu tedbirlerin stresi, okul dönemi boyunca eteklerimizi çekiştirecek. Diğer yandan da çocuklarımızın, yaşıtları ile olan bu izolasyondan, oldukça olumsuz etkilendiğini gözlemliyorum, bir anne olarak. Ne de olsa çocuklarımızın, bir arkadaş görmek, hasret gidermek için göz yaşlarına tanık olduk. O nedenle, riskleri bilerek ve gerekli önlemleri alarak gerçeklesek bir okul döneminin, çocuğumuza, ruhsal olarak, online okumaktan daha iyi geleceğini düşündük eşimle, lakin hayırlısı…

Her sene okul başlarken bana, en çok mutluluk veren şey; kırtasiyelerde dolanmaktır! Belki de online temin etmeyi hiçbir zaman tercih etmediğim ihtiyaçlar, sadece kırtasiye ihtiyaçlarıdır. Kırtasiyelerin içinde, lunaparktaki çocuklara dönüyorum. Bir o yana bir bu yana, kâh kitapları koklayıp defterlere dokunarak kâh kalemlere ve silgilere iştahla bakarak oradan oraya uçuşuyorum. “Okul başlıyor” demek öncelikle, bu kırtasiye zilini çalıyor bende ve heyecanı tetikliyor sanki kendim okula başlayacakmışımcasına.

Gurbette yaşayan biz, anneler, için “okul başlıyor” un bir de diğer yüzü var: “Haydi valizleri toplayıp geri dön, vedalaş, evinin kızı rahatı bitti, hasret başlıyor” demek. En kendi ayakları üzerinde durmaya alışık özgür ruhlumuzdan, en çok anne-baba ocağında kalmış anne kuzumuza, hepimiz, Türkiye’den dönüşün ilk günlerinde, boynu biraz bükük, duygu durumu dalgalı, ruhu ‘neler oluyor?’ sorusunun kramplarında dolanırız. Zannetmeyin ki yaşamakta olduğumuz ülkeleri sevmediğimizden! Bir zamanlar bize yabancı olan bu şehirler, artık, bize sevdiğimiz birer ev ve kültürleri, alışkanlıklarımız oldu bile. Aklı başında insanlarız; seçimler ve öncelikler, bizleri buralarda mutlu ediyor olmasa zaten dönerdik, tıpkı zamanı geldiğinde yapacağımız gibi. Ama yine de bazı duygular (özellikle hasret), gözlemlememiz için bağrımıza oturuyor, bir süreliğine daha yoğun olarak.

Bu yaz, biraz daha farklı tabi! Çoğumuz gidemedik memlekete, buralarda birer dinlenme, yılın ardı arkası kesilmeyen evrensel travmalarına ara verme durakları yarattık kendimize. Gidememek için geçerli sebeplerimizin olması, sevdiklerimizin önemli anlarında yanlarında olamamamızın hüznünü hafifletse de tamamen telafi edemedi. Memlekete gidenlerimiz için de durum çok iç açıcı değildi hani: bir şekilde bir uçuş yakalama telaşı, bekleme listeleri, geriye nasıl dönülecek tereddüttü, tekrarlanan sağlık testleri, karantina günleri, kendini sevdiklerinden ve sevdiklerini kendinden koruman gereken maskeli zamanlar…

Şimdi, bu seneki okul açılışı “Bir akademik yıl gördüm sanki” tadında, bir var yok bir yok ama biliyoruz ki kapıda. Ne kadar küçücük hissetsek de kendimizi, bütün bu evrensel travmaların ortasında, ‘oksijen maskesini’ önce kendimize takarak ve daha sonra en yakınımızdakilerden başlayarak birlikte karşılayıp uğurlayacağız önce 2020’yi sonra bu akademik yılı da. Geriye deneyimlerimizin bilgeliği, paylaştıklarımızın daha da güçlendirdiği bağlar, hatıra kalacak.

Ve bizler, Gelişim ile Hukukumuz köşesi altında, her şartta ruhumuzu, aklımızı ve kalbimizi beslemenin yollarını keşfetmeye, ‘yalnız değilim, o da var’ demeye devam edeceğiz.