İnsan, doğduğu günden ölene kadar her gün uyumak zorundadır. Çünkü uyku fizyolojik bir ihtiyaçtır ve aynı zamanda da alışkanlıktır. 

İnsan geceleri uyur, gündüz de uyumaya devam eder hatta uyandığında bile uyumaya devam eder gözleri açık olsa da. Böylece bir uyurgezer haline gelir. 

Aslında çoğu insan uyanmak istemez. Böylece uyanık görünürken de uyumaya devam eder. O yüzden ilk fırsatta gözlerini kapatıp uyur. Yani genellikle insan iki tür uyku hali içindedir, gözü kapalı ve açık. Farkındalık gözleri açılınca gerçek yaşam başlar ve artık uyanmak için çabalamaz.

Gece uykusunun farkında olmayan insan, sabah uyandığında da uyumaya devam eder. Birey bir rüyadan başka rüyaya geçer. Rüya bilinçaltında gerçekleşir, insan geceleri bu dünyada rüyalar görür. Sabah uyandığında da uyumadığını düşünür ama sadece düşünsel bir uyumama halidir bu, yani gerçek değildir. Çünkü insan aslında gerçek dünyada değil,  zihnin ürettiği bir dünyada yaşar. Böylece insan uyanıkken de bu zihin dünyasında rüya görmeye devam eder. Gece görülen soyut rüyaların yerini gündüz görülen somutları alır. Insan bir ilüzyon içinde yaşar ama bunun farkında değildir.

Uyuma dürtüsünün etkisinden özgürleşmek hayati öneme sahiptir. Çünkü bilinçli uyku kişiyi ölüme hazırlar. Uyurken farkındalığını kaybetmeyen insan ölüm anında da farkındalığını kaybetmez ve bilinçli olarak bedeni terk eder.  Bunun için insan ebedi, ölümsüz, ruhi varlık olduğunun bilincinde olmalıdır. 

İnsan, sıradan bir şekilde ölmemeli, bedenini bilinçli olarak terk etmelidir. Uyuma farkındalığı sayesinde uyku sırasında da bilinç korunmalıdır. Böylece insan bedenini bilinçli  terk eder ve bedeni terk ettikten sonra gideceği yeri de seçebilir.