Burada ilave etmem gereken çok kritik bir ayraç var; biz toplum olarak “zeki” kelimesini doğru kullanmıyoruz, kendi çıkarları için başkalarını kullanan veya ihtiraslı insanları zeki ve başarılı olarak tanımlıyoruz ama bu doğru değil bunlar aslında “hayduttur.”


Bakın bir gün Alman bir profesörle yemekte konuşuyoruz bana dedi ki sevgili dostum sizin iş adamları ile bizim iş adamları arasında şöyle bir ayrım var:


- Sizden 10 kişi işe atılırken ertesi gün zengin olmak için uğraşır, 9’u batar ama 1’i başarır, borçta olan/hapsi boylayan o 9’u gözünüz görmez ama başaran o 1’i övüp durursunuz.


- Bizde 10 kişi işe atılırken 10 sene sonra başarılı olmak için plan yapar ve 10 sene sonra 9’u başarırken 1’i başarısız olur ki siz ya görmezsiniz (o kadar bekleyip görecek kadar sabırlı değilsiniz) ya da başarısız olan 1 kişiye odaklanırsınız.


Sevgili okuyucu, bilim en büyük ahlaktır, çünkü bir şeyi ölçerken olduğu gibi yazmalısın, o sayıyı tahrif ederken gerçek ile bağını kesmiş bulunursun ve bilgi ile ilişkin kalmamış olur ki bunun ciddi sonuçları var. 

Akademide ve mesleki hayatımda sayılarla oynayan çok kişi gördüm, her düzeyde, sizi temin ederim başarısızlıklarını görecek kadar şanslıydım, hiç biri iflah olmadı. Hakikati kimse tahrif edemez ama kendi zihnin/ algısını tahrif eder ki bu da “gündüz gözlerini kapatıp gecedir demek” kadar anlamsızdır.


Siz evreni ne sandınız, düzmece mi? 1,7 milyar km ötede Satürn’e uydu göndermeyi oyun mu sandınız? Onu oraya gönderen matematikçiler ve bilim insanları (NASA) bilin ki evreni olduğu gibi görmek, ölçmek ve uygulamak için, zekâlarının son sınırını zorlamaktadırlar. Bu yüzden önce bilgi ile ilişkimizi düzeltmeliyiz, yoksa bilgi bize uğramaz. Çünkü:


“Belirsizlik bilgisizliğin diğer halidir.”

Kaynak: Ankara’da yaşayan İran Azeri Türkü Dr. Anooshirvan Miandji