Bilgisayar çağı devleri bitirdi mi, devlere inananlar kaldı mı? Evet soruyu sorduk da “Dev” nedir, nasıl bir yaratıktır, neye benzerler diye sorularına biraz açıklık getirelim diyorum.

“Dev gibi Adam,” “Dev gibi güçlü,” “İri yarı dev gibi,”“Dev cüsseli,” “Dev yaratıklar,” “Devlerin aşkı” ve “Dev gibi yıkıp geçti,” vs… Sözleri hala sosyal hayatımızda kullanıyoruz ve daha çok yıllar kullanacağız! Devleri kim bilmez, kim tanımaz ki diye sorarsanız! Ben yeni nesil devleri çok da bilmez diyeceğim. Peki dev nedir, devler nasıl yaratıklardı ve son bilgisayar çağı öncesi toplumlarda nasıl kabul görüyorlardı.

Devler, kocaman boyları, korkunç güçleri, çoğunlukla kötü huyları, serüvenleriyle dünya mitolojisini, masal dünyasını, eski destanları doldurmuşlardır. Devleri bilmeyen, tanımayan, anlatmayan ırk yoktur denebilir; devlerden yararlanmayan, onları çarpıcı, korkutucu bir unsur olarak kullanmayan masal, efsane, mitos olmadığı gibi.

Türk mitolojisinde olduğu gibi, hemen bütün ulusların mitolojilerinde görülen devler, görünüş bakımından çok defa insan uzuvlarından alınarak büyütülmüş, biçimlendirilmiş korkunç yaratıklardır. Gövdeleri çok büyüktür. Olağanüstü güçlüdürler. Tanrılarla savaşır, kahramanlarla uğraşır, ama sonunda öldürülürler. Bunlar bir dağı yerinden kaldırıp öbür dağın üstüne koyar, tanrılarla savaşmak üzere göklere doğru tırmanırlar. Devlerin birden yüze kadar gözleri, ikiden çok elleri, ayakları, başları vardır. Devler en çok doğuda Hint mitolojisinde, Batıda Kuzey Avrupa mitolojisinde görülür. Bunların yanı sıra başka uluslarda, hatta perilerle, aşk hikayeleriyle süslü Yunan mitolojisinde de epeyce yer alırlar. 

Sümer Mitolojisinde, kâinatın yaratılışı sırasında “Kingo” adında korkunç ve kudretli bir dev türemiştir. Kumarbi efsanesinde geçen “Uuelluri” adındaki dev ise gökle yeri sırtında tutardı. Bu dev, Kumarbi’nin Diyorit taşından yapılmış oğlunu sağ omzu üzerinde büyüttü, az zamanda suların içinde uzanarak boyu göklere kadar ulaştı.

Halk ağzında bir de “Dev Anası” dolaşır: Bunun iki uzun, büyük memesi vardır. Biri sağ omuzunda, öbürü de sol omuzunun üzerinde asılıdır. Eğer yolda bir kimse rastlarsa da ona iltifat etmez, memelerini emmezse dev anası onu yok eder. İltifat ederse, onu alır, iyi davranır, korur. Bir korkunç dev daha vardır ki ona da “Rüzgâr Devi” denir. 

Eski Yunanlılar, İskandinavlar gibi Mayalar ve İnkalar da devlere, tayfundan önce yaratılan ilk ırkın devler ırkı olduğuna inanırlardı. Yunan tarihçisi Herodotos’a göre eski Mısırlılar’ın ilk kralı dev Herkül olmuştur. Bu dev Kral Yunanlıların Herkül’ünden ayrı bir tanrı sayılır.

Devlere geniş yer veren, hatta onlardan gerçek yaratıklar gibi söz eden Tevrat’a göre: Dev Golyad’ı öldüren genç Davut’un hikayesi Toltekler’in efsanesine benzer biçimde, insanoğlunun son devi nasıl ortadan kaldırdığını anlatır.

Türk masallarında olsun batı ya da doğu masallarında olsun, dev eski kişiliğinden, yüceliğinden çok şeyler kaybetmiştir. Korkunç olmasına korkunçtur, olağanüstü bir yaratıktır ama çokluk gülünçtür. Devlerin gerçek izleri bulunmuş mudur, dünyanın herhangi bir yerinde dev bir insan ırkına rastlanılmış mıdır?

Dev bir yaratıkla ilgili ilk keşiflerinden biri, 14. yüzyılın ortalarında Dekameron’un ünlü yazarı Boccacio tarafından açıklanıyor. Boccacio, “Geneologia Deorum” (Tanrıların Şeceresi) adlı eserinde, Sicilya’da Trapani şehrinin dolaylarındaki bir mağarada keşfolunan tek gözlü dev Polifemo’nun iskeletinden söz ediyor. Kemiklerin, en azından 9-10 metre boyundaki bir dev’e ait olduğunu belirten Boccacio, böylece Agrirento’lu Empedokles’in savını destekliyordu. Agrirenyto’lu Empedokles, M.Ö. 440 yılında, Homeros’a dayanarak çok eski zamanlarda Sicilya’da devlerin yaşadığını öne sürmüştü. 

Amerika devleriyle karşılaşanlardan biri de ünlü Portekiz gemicisi Macellan’dır. Macellan’ı izleyen Antonia Pigafetta’nın yazdıklarına göre 1520 yılının Haziran ayında San Julian’da gemiciler bir devle karşı karşıya gelmişlerdi:

“Öylesine uzun boyluydu ki başımız beline kadar varamıyordu; sesi de bir boğanınkine benziyordu.” Macellan bu dev yaratıkların ikisini ele geçirip gemisine aldı; Avrupa’ya götürecekti. Ancak gemi Ekvator’a varmadan ikisi de öldüler.

Java Adası’nda, Güney Çin’de, Transvaal’da ve Doğu Cezayir’de ele geçen dev taş baltalar, kesinlikle saptanamayan tarih öncesi bir çağda, yaklaşık olarak 4 metre boyunda yaratıkların yaşadığını açıklamışlardır. Filipinler’de, Gargayan’da, dişleri 7,5 cm. uzunluğunda ve 5 cm. genişliğinde olan 5,18 m boyunda bir dev yaratığın iskeleti bulundu.

Devler gerçekten yaşadı mı? Yoksa yeryüzünün bazı uzak bölgelerindeki çok eski çağların bir kalıntısı olan ayrı bir ırk, bir çeşit değişime uğrayarak hala yaşıyor mu? Yirmi yıl önce Beyrut Müzesi Dergisi’nde yayınladığı bir araştırma yazısında, Doktor Louis Burkhalter şu sonuca varıyordu.

“350.000 yıl önce dev bir insan ırkının yaşadığını ve bunun şimdiden bilimsel açıdan ispat edildiğini kesinlikle göstereceğiz.” Masallardaki devler artık yalnız çocukları korkutabilir ve birçok masallarda, çocuk hikayelerinde çoklukla küçük çocuklarla uğraşır. Bir veteriner kardeşimizdiyor ki; çok çok büyük bir zaman sayılmaz ancak çocukluğumda televizyon, market, bilgisayar, kredi kartı, bol kitap, az arkadaş, çıkılıp oynanamayan sokaklar yoktu. Bu saydıklarım yoğun olmadığı için insani ilişkiler daha saygın ve en önemlisi hayallerimiz vardı.

Ne yazı ki, her saat gelişen hızlı teknolojik gelişim deklipler türkü ve şarkılarımdaki hayal etme özelliğimizi, filimler, televizyon bize düşünme ve hayal etme güzelliğini bırakmadı. 

Ayrıca sizin yerinize hayal ettim görüntüleyip sana da al izle diyorum, diye dayatılır bir duruma geldi.

Evet sonuç olarak diyorum ki: Bugünlerde bilgisayar oyunları ve teknolojik meşguliyetler etkisi ile masalların hatta hikayelerin bile okunmadığı dünyaya giriyoruz. Oysa masallar hayallerimiz idi. Dev masalları ise çocukluğumuzda büyüyünce dev gibi kuvvetli olacağımız ve kötü ama güçlü olanlarla baş etme hayallerimizin itici gücüydü. Masallar anlatılsın ki, çocuklarımızın hayalleri de yaşasın. Bence internet çağı da diyebileceğimiz, bilgisayar çağı dev sembollerini, hayallerimizi ve masallarımız ile birlikte kültür varlığımız olan kahramanlarımız yok ediyor! Çünkü devletle mücadele edenler hep kahramanlarımız olmuştu. Yani biz hep kahramanlar gibi olmak isterdik. Masallarımız, mitolojilerimiz yaşasın ki, hayallerimiz gerçeğe dönüşsün, diyorum!