Dünyada ciddi bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Tabi Türkiye’de de. Ekonomide, siyasette, magazinde, ...

Kimisi cehaletten, kimisi de bilinçli.

İkisi de tehlikeli.

Hele de okumanın geri plana itildiği günümüzde.

Malum gündem coronavirüs.

Tüm dünya insanlarını maddi manevi etkisi altına alan, bu ölümcül salgın üzerine yüzlerce görüş fikir ve teoriler'in ardı arkası kesilmiyor. 

Bazı sosyal medya  kullanıcıları yalan haber ve yanlış bilgiyi kasıtlı olarak yazıyor ve paylaşıyor.

İnsanlar ya televizyonda duyduklarına inanıyor;

Ya da ceplerindeki telefonlarda gördüklerine.

Canlı bomba gibi.

Nerede, ne zaman patlayacağı belli değil.

Kimse, “kim, ne, niçin, nasıl, nerede, ne zaman” sorularına yanıt aramıyor.

Yalan ya da çarpıtma haberin üretilmesi kadar yayılması da mesele. Baktığımızde yabancı dil bilen, üniversite eğitimi almış, yani saçma ya da tuhaf bir haberin sağlamasını yapabilecek kişilerin de bu kervana katıldığını görüyoruz. Bunun eğitim düzeyiyle bir ilgisi yok galiba. 

Ve maalesef bir çok kişi, doğru mu, yanlış mı diye sorgulamıyor.

Oltaya takılıyor.

Dolayısıyla da var olan bilgi kirliliğine hizmet etmiş oluyor. 

Ve maalesef dalga dalga yayılan bu bilgi kirliliği insanların panik olmasına ve korkmasına neden oluyor. 

Televizyonu bir açıyorsun karşında daha önce hiç duymadığın bilmediğin bir kişi çıkmış koronadan korunma yollarını anlatıyor, nasıl bulaşacağından bahsediyor. Ve kameralar karşısında kullandığı tek bir hatalı ya da eksik cümle milyonları telaşa sokuyor. 

Ya da:

Şu zor günlerde biraz zaman geçireyim bari, diye girdiğin internette o kadar yalan yanlış bilgiler düşüyor ki önüne, ister istemez panik oluyorsun. Hele bir de felaket senaryolarıyla bezenmiş  videolar, ses kayıtları,  makaleler yok mu? dinledikten hemen sonra, Sıra bana ne zaman gelecek deyip, yelkenleri suya indiriyorsun. 

'Ben Deniz Nisa'nın annesi. İstanbul'da birçok hastane karantina altında, ancak yasaklı olduğu için açıklama yapılmıyor.'

Zeynep Hanım ne olur dikkat edin diye çocuk bana yalvarıyor, ne olur aramızda kalsın diyor. Arkadaşlar isim vermeden söyleyin, sadece Türkiye'de görülmüş deyin.'

'Yılanın yetiştiği su birikintisinin içerisinde de bir kalıntılar bulmuşlar, füze kalıntıları gibi. 

Yani biyolojik saldırı olduğunu düşünüyormuş Çin hükümeti.'

Bu alıntılar WhatsApp'ta yayılan sahte haberlerden bazıları.Gelen mesajlara her ne kadar itibar etmesende, görüntülenen cesetler ister istemez canının sıkılmasına neden oluyor. 

Bu durum beni nasıl etkilediyse artık, farkında olmadan büyük bir travma yaşamışım. Ve yaşadığım travma sonucu bir hafta boyunca aralıklı saatlerle burun kanamalarım oldu. Öyle bir iki damlayla sınırlı değildi üstelik. Durduğum yer kan gölüne dönüyordu adeta. Hastanede yapılan birkaç testten sonra travma yaşadığım anlaşıldı. 

Siz siz olun benim durumuma düşecek kadar derinlere dalmayın. 

Peki bu durumda ne yapmalıyız, kimlere güvenmeliyiz? 

Bir kere okuduğunuzda şok edici etkisi olan her şeye mesafeyle yaklaşmanızı öneririm. Ayrıca şunu unutmamak gerekir. Bu tür sahte haberler gücünü inandırıcılığından ziyade, yayılma hızından alıyor. 

Ne kadar çok kişiye ulaşırsa aralarından o kadar çok kişiyi inandırıyor. Dolayısıyla özellikle WhatsApp gruplarında yayılan haberlere, bir arkadaşın arkadaşının kaynak gösterildiği bilgilere hiç ama hiç. itibar etmeyin. 

Bu zorlu dönemde hepimizin akıl sağlığına ve berraklığına ihtiyacımız var. Böyle zamanlarda sosyal medyayı bile sınırlı kullanmayı öneriyorum. Amaç haber almaksa, sadece güvendiğiniz kurumların sitelerinde güncellenen haberleri takip edebilirsiniz. 

Ayrıca ilk günden bu yana Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başta olmak üzere bakanlık tarafından gün gün bilgilendirmeler yapılıyor. Sağlık bakanlığının verdiği bilgiler dışında panik havası oluşturan söylem ve sosyal medyadaki asılsız haberlere itibar etmemenizi öneririm.