Tarihçiler derler ki rivayete göre; yüzyıllar öncesi Hindistan'da bir kral varmış. Bu Kralın en büyük zevki savaş stratejilerini komutanlarına denetmekmiş. Savaşlar yıllarca sürer halkı da büyük zarar görürmüş. Girdiği bütün savaşlar uzun sürermiş ve genellikle de hep kaybedermiş. Savaşlar uzun sürünce de üretime zaman kalmadığı için halk da sıkıntı çekermiş!

Yenilgilerinden bunalmış olan halk hem kendilerinin huzuru için hem de Krallarının başarılı olması için çareler aramaya başlamışlar. Sonunda Hindistan'ın en Bilge Adam’ına gitmişler. Bu Bilge Adam gerçekten çok bilgiliymiş. Çok okurmuş zaten evinin içerisinde yüzlerce kitap bulunurmuş. Sonunda halk derdini ona anlatmış ve bir şekilde Kralın savaşta başarılı olması için neler yapması gerektiğini öğrenmek istemişler. Bilge Adam düşüncelere dalmış çünkü Kralı savaş meydanlarından önce senaryolarla nasıl başarılı olunur fikrini inandırması gerektiğine karar vermiş. Bilge Adam: 

“Benim eve kapanıp düşünmem lazım,” demiş. Halk heyecanla kapıda beklemeye başlamış. Bir, iki, üç, dört derken haftalar geçmiş ve bir gün Bilge Adam evinden çıkmış ve:

“Beni hemen krala götürün,” demiş.

Sonunda Kral onunla görüşeceğini kabul etmiş ve Bilge Adam'ın geldiği haberi verilince. Kral sevinmiş. Çünkü savaş kazanmak için halkın refahı için çözümler ürettiğinden dolayı ne kadar meşgul olsa da Bilge Adam'ı hep takdir edermiş. Onu sarayında çok güzel bir şekilde karşılamış:

“Hoş geldin Bilge Adam. Bu ziyaretinin sebebi nedir!

Bilge Adam:

“Değerli kralım size bir hediye getirdim!”

Kral:

“Çok sevindim. Eminim ki güzel bir şey düşünmüşsündür. Nedir o!”

Bilge Adam'ın kucağında bir kutu varmış. Kralın yanındakiler büyük bir merak içindeymişler! Bilge Adam’ı izleyenler içlerinden: “Bu belki kitaptır kral okusun da akıllansın diye getirmiştir,” “Yoksa içinden zehirli bir yılan çıkacak da Kralı mı ısıracak ki?” Diye düşünmüşler. Hayır!.. Düşündüklerinin hiçbiri de değilmiş. 

Bilge Adam akıllı bir insanmış ve sorunları sorunsuz şekilde halledecek kadar da zekiymiş! Kutunun içinden değişik şekilli taşlar çıkmış. Tabii ki Kral ne olduğunu anlayamamış, ama Bilge Adam anlatmaya başlamış:

“Kralım siz savaşmayı çok seviyorsunuz. Bu sebeple size aynı gün içerisinde defalarca savaşma imkânı verecek bir oyun getirdim. Bu ufak taşlar askerleriniz. İki tane atlı birliğiniz ve iki tane de filli askerleriniz var. Yine aynı şekilde iki tane de kaleniz var. Eh siz de oyunda şahsınız! Ve de yanınızda baş yardımcınız vezir olacak. Bu gördüğünüz tahtaya da Satranç tahtası denir. Savaşmadan önce satranç tahtası üzerinde karşıdaki düşmanla savaşacaksınız! Bu oyunda kazanırsanız inanınız ki, savaş meydanlarında kaybınız hemen hemen yok gibidir. Çünkü savaş meydandan yapılmadan önce senaryo ile masa üstünde; sonra meydanlar da kazanılır demiş.”

Yine tarihçiler derler ki; aslında satranç ilk defa devlet saraylarında bu olay sonrası itibar görmüş.

Her neyse Kral hemen bu oyunla ilgilenmiş. Taşların nasıl hareket ettiğini öğrenmiş. Kral bu oyunu öyle sevmiş sevmesine amam; tahta üzerinde bile olsa savaş idare etmenin ne kadar zor olduğunu da bu oyun sayesinde öğrenmiş. İşte bu zorlukların, olumsuz iklim koşullarıyla da birleşmesiyle de daha da zor olduğuna kanaat getirmiş. Bundan sonra her olur olmaz sudan sebeplerden dolayı savaşmamış. Böylece hem Kral, hem deHindistan halkı büyük savaş yenilgilerinden kurtulmuş. Öte yandan Kral bu oyunu öyle beğenmiş öyle beğenmiş ki Bilge Adam’a: 

“Dile benden ne dilersin.”

Parada pulda gözü olmayan Bilge Adam:

“Kralım sizden çok fazla şey istemem bana sadece buğday verseniz yeter. Bakın bu satranç tahtası 64 kare. Birinci kareye bir buğday ikincisine 2 ve bundan sonraki karelere sayının kendisi ile çarpımı kadar buğday koyalım demiş; yani üçüncü kareye 4, dördüncü kareye 16 ve….. sonra hep böyle çıkan sayıların kendisiyle çarpımı kadar her kareyi dolduracak kadar buğday yeter.”

Kral kızmış ve birazdan üzülmüş:

“Bilge Adam ben sana altın, elmas, toprak, malikane verebilirdim. Sen sadece buğday mı istiyorsun, hayret, bu çok ucuz olmaz mı,” demiş. 

Ne var ki toplam buğday hesaplanınca 570 milyar ton buğday gerektiği bulunmuş. Bu kadar buğday yaklaşık 1000 yılda ancak üretilirmiş. Bu hesabı öğrenen Kral Bilge Adam'ı zekasından dolayı yine tebrik etmiş.”  

Şimdi diyeceksiniz kral bu kadar buğdayı verdi mi vermedi mi! O kadar detayı bilmiyorum ama muhakkak ki kralın az da olsa birkaç bin ton buğdayı Bilge Adama verdiği ve de tonlarca buğdayı alan Bilge Adam’ında: “Bunu fakirlere dağıtın Kralım” dediği yine dilden dile anlatıldığı biliniyor. 

Allah! Allah!... Bu da nasıl bir hikâye deyip, boşu boşuna bana sitemden bulunmayın vallahi bende bu hikâyeyi tarihçilerden okuduğum şekilliye aktardım. 

Kısacası; unutmayınız ki, bilgelerle ile çalışanlar ve ona değer veren toplumlar her zaman kazanır! Biz bu olaya “bilgenin zaferi” diyeli mi!