Kesin olarak bil ki, hilkat ve yaratılışın en yüksek gaye ve amacı, 

     Fıtrat ve yaratılışın en yüce, en yüksek neticesi Allah’a iman ve inançtır.

     Kesin olarak anla ki, insanlığın en âlî, en yüce ve en yüksek mertebe ve derecesi; 

     Allah’a iman içindeki marifetullah / Allah’ı bilme / Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımadır.

     Beşeriyet ve insanlığın en büyük makamı; 

     Allah’a iman ve inanç içindeki marifetullah / Allah’ı bilme, O’nu isim ve sıfatlarıyla tanımadır.

     Çünkü Allah’ın zatına yol yok. Ruh’un zatına yol olmadığı gibi.

     Çünkü Allah’ı bilmek; O’nun zatını bilmediğini, bilemiyeceğini bilmek ve anlamaktır. 

     Çünkü O, bir şeye benzemez. 

     Ruhumuzu da kabul ediyor, ama göremiyor, bilemiyoruz!

     Çünkü onun da zatına yol yok. 

     Çünkü ruh da Allah değil, ama Allah’tan.

     Fakat bu durum Allah’ı ve ruh’u inkârı icap ettirmiyor.

     Zira, bir şeyin mahiyet ve içyüzünü bilmemek; o şeyin varlığını inkârını gerektirmiyor.

     Evet, cin ve insin / insanın en parlak saadet ve mutluluğu, en tatlı nimeti;

     O marifetullah / Allah sevgisi içindeki muhabbetullah / Allah sevgisidir.

     Evet, insan ruhu için en halis, saf ve katıksız sürur / sevinç;

     O marifetullah içindeki ruhani lezzettir.

     Evet, insan kalbi için en safî / en temiz sevinç;

     O marifetullah içindeki ruhani zevktir.

     Evet, bütün hakikî / gerçek saadet / mutluluk, halis sürur / sevinç, şirin nimet, safî tat;

     Elbette marifetullah / Allah’ı bilmekte ve muhabbetullahta / Allah’ı sevmektedir.

     Çünkü onlar onsuz olamaz. Fakat unutulmasın ki sevmek için bilmek şart.

     Allah’ı tanıyan ve seven; nihayetsiz / sonsuz saadete, nimete, envara / nurlara, esrara / sırlara;

     Ya bilkuvve / potansiyel düşünce hâlinde 

     Veya bilfiil / iş, fiil ve eylem olarak erişir ve kavuşur.

     Allah’ı hakiki tanımayan, sevmeyen; sonsuz şekavete / sıkıntıya, âlâma / elemlere, 

     Evhama / vehim ve kuruntulara manen ve maddeten kapılmış olur.

     Evet, şu perişan dünyada, avare insanlar içinde, sonuçsuz bir hayatta, sahipsiz,

     Hamîsiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder?

     İşte bu avare / perişan insanlar içinde, bu fânî dünyada;

     İnsan sahibini tanımazsa, malikini bulmazsa, ne kadar bîçare ve şaşkın olduğunu herkes anlar.

     Eğer sahibini bulsa, malikini tanısa, o vakit rahmetine sığınır. Kudretine dayanır.

     O yalnızlık ve korku yeri olan dünya bir gezinti yerine döner ve bir ticaretgâh olur.

x

     Evet, insan; sadece Allah’a inandım diyerek, kurtulacağını sanmasın.

     Bir öğrenci okula kaydını yaptırmakla yetinip de, okula devam etmezse, 

     Dersine çalışmazsa, ödevlerini yapmazsa; nasıl ki sonuçta sınıfta kalacağı mukadderse,  

     Bir kul da, “Allah’a inandım.” deyip de, O’nu bilmeye çalışmazsa,

     O’nu bilmek için gayret sarfetmezse,

     O’nu bilince sevmezse, çünkü sevmek için bilmek lâzım.

     O’nu sevince de, O’nun istediği gibi olmaya çalışmazsa,

     Kendini gerçek mânâda inanıyor sanmasın. Bir an önce kendine gelsin.

     Çünkü Allah’a gerçek inanç;     

     Önce Allah’a inanmayı, sonra O’nu bilmeyi, sonra O’nu sevmeyi, sonra O’nun istediği gibi,

     Bir kul olmayı gerektirir.

     Unutmayalım ki, inanmak, sevmek ve olmak; ilim ve bilmekten geçer. 

     Bilmeyen sevemez. Sevmeyen istendiği gibi bir kul olamaz.