BEYŞEHİR’DE DİNİ HAYAT!... (2) 

1962 yılında, Erzurum’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Kayseri’de tamamladı. 1983 yılında, girdiği Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden 1988 yılında me’zun oldu. Fakülte’de okuduğu yıllarda, Kayseri Türkistan Camii’nde İmam-Hatiplik yaptı. 1989 yılında Iğdır-Tuzluca Vâizi olarak ta’yin edildi. Aynı yıl Tuzluca müftüsü oldu. 1994 yılında Giresun-Dereli Müftülüğüne ta’yin edildi. 1996 yılında Isparta-Şarkîkaraağaç müftüsü oldu. 2002 yılında, A.B.D. New York Din Hizmetleri Ateşesi olarak vazife yaptı. 2005 yılında, Konya-Beyşehir İlçesi müftüsü oldu. 06.12.2012 yılında Ankara Müftü Yardımcısı olarak vazifelendirildi. Hâlen, Iğdır İl Müftülüğü vazifesini deruhte etmektedir. 

Mustafa Tekin, Beyşehir’in komşu ilçe’lerinden, Isparta-Şarkîkaraağaç müftüsü iken, yurtdışına, A.B.D., New York Din Hizmetleri Ateşesi olarak gönderilmişti. Diğer meziyetlerinin yanında, yabancı dil yanında, diplomatik tecrübesiyle Vatan’a, Beyşehir Müftüsü olarak döndü. 

Durmuş Ali Bağcı’dan sonra Mustafa Tekin gelinceye kadar başka müftüler gelip-gitmişlerdi. Fakat hiçbirisi, dînî hizmetler bakımından Beyşehir’de hiçbir iz ve eser bırakmadan ayrılıp gitmişlerdi. Evveliyetle, kendileriyle barışık değillerdi. Din Hizmetli’leriyle kavgalı, câmia ve cemaatlerle kavgalı, dînî dinamiklerle kavgalı.. 

Mustafa Tekin ilk geldiğinde, önce, yıkımı, tahribatı ta’mirle işe başladı. Öncelikle, İlçe bürokrasisiyle, âmiri olduğu Din Hizmetlileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan iyi münasebetler kurdu. Tabi’î olarak da, dînî hizmetler semeresini vermeye başlamıştı. Şehir Merkezinde, taşra mahallelerde- eskiden buralar, köy, kasaba ve Nahiyeler iken, Konya Büyükşehir statüsüne kavuşturulduktan sonra, Mahalle’ye dönüşmüşlerdir.- yeni camii’ler inşa ettirilmiş, sayıları sadece dört olan Kur’ân Kursu sayısı, elliye yükseltilmişti. 

Yukarıda kademeler’de te’min edilen Sulh-u Sükûn, aşağılara da sirâyet etmiş camii’lerde, imam-müezzin, cemaat arasında vukuu muhtemel, fitne-fesad hareketleri de artık hiç görülmez olmuştu... Beyşehir’li’ler, kendisini çok sevmişti. Kendisi de Beyşehir’e çok alışmıştı. Beyşehir’den hiç ayrılmayacak gibi proje’leri vardı, bitmeyecek dostluklar te’sis etmişti. 

2012 yılının Ramazan ayı’nın hemen arefesinde, bendeniz de Beyşehir’deydim. Ramazan ayı va’az, mukabele ve terâvih programları tasarlanıyor, vazifelisi olmayan Merkez ve taşra mahallelerdeki camii’lere geçici vazife ile görevliler vazifelendiriliyor, Ramazan ayında ihdâ ve irşâd hizmetlerinin mükemmele yakın olması için gayret sarf ediliyorken, benim için yapılan va’az programını öğrenmek, liste’yi almak üzere müftülüğe gittiğimde, Müftü Mustafa TEKİN ile, devrin Müftülük Şefi, Hasan Akyavaş’ın gömülürcesine Bilgisayar’ın ekranına abandıklarını ve yüzlerinden kopanın bin parça olduğunu gördüm. Hayırdır, İnşâ Allah! demem üzerine, Şef, Hasan Akyavaş Hoca, “Hocam! Maalesef, Müftü Efendi Hocamızın naklen ta’yini çıktı. Biz de biraz önce internetten öğrendik,” dedi. 

- Hayrola! Hem de tam Ramazan ayı öncesi. Pekiyi! Nereye nakletmişler? 

Muğla’nın küçük bir ilçesine. Tamam, Hoca’mız, 2005 yılından beridir, Beyşehir’de müftüdür. Yönetmeliklere göre, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın uygulamaları çerçevesinde ta’yin normal kabul edilebilir, fakat niçin Beyşehir’den dördüncü-beşinci kategori’deki bir ilçe’ye... 

Kısa bir istişâre’den sonra, kendisine, “Hocam! Nakil-ta’yin mûcib emrini tebellüğ etmeyiniz. Zaman kazanalım, bendeniz kendi çapımda temaslarda bulunmaya gayret sarf edeyim, Beyşehir Müftülüğü, Zât-ıâliniz hakkında bir-iki yazı yazayım. Siz de Kayseri İmam-Hatip Lise’sinden sınıf arkadaşınız olan Bekir Bozdağ’a ulaşmaya çalışınız,” dedim. –Bekir Bozdağ o tarihlerde, Başbakan Yardımcısıydı ve Başbakan adına, Diyânet İşleri Başkanlığı’nı tedvirle vazifeli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısıydı.- 

Öğrendiğime göre, bizzat veya bilvâsıta, Bekir Bozdağ Bey’e ulaşılmış, Bekir Bey de benim gibi, mûcib emrini tebellüğ etmemesini, beklemesini söylemiş, “Ben Diyânet’le görüştüm, bir başka çâre arayacaklar” demiş... Diyânet İşleri Başkanlığı’nın alakalı dairesinden bana da ulaşıldı. “Mustafa Tekin Hoca’mızla alakalı olarak bir hata yapılmış olabilir. Fakat biz bu hata’nın telâfisi cihetine gideceğiz. Merak buyurmayın kendisinin de memnun olacağı bir alternatif kendisine sunulacaktır. 

Yıllar önce, benim Gazete idare ettiğim yıllarda, bir Ankara seyahatimde, devrin Başbakanlık ve önemli Bakanlıkların müsteşarları ve ba’zı umum müdürlerle, Türkiye Şeker Fabrika’larının misâfirhânesinde, gece boyu, uzun bir sohbetimiz olmuştu. Sohbet sırasında, artık bir darb-ı Mesel, Atasözü gibi kullanılan bir retorik dile getirilmişti. “Türk Bürokrasi’sinde, hiçbir muvaffakıyyet (Başarı), Asla, Cezasız Bırakılmaz.” Diyânetteki arkadaşlarımıza bu retoriği hatırlattım.

Kısa bir müddet sonra, Mustafa Tekin Hoca’mıza, İstanbul-Güngören Müftülüğü veya Ankara Müftü Yardımcılığı teklif edildi. Hattâ, Güngören Müftülüğü’nün bulunduğu mahal, müftülük binası resimleri telefonuna gönderildi. 

Tercih hususunda istişârede, kendisine, “Bana kalsa, İstanbul-Güngören’i tercih etmenizi tavsiye ederim. Zirâ, 1992 yılından beridir, Güngören, Tozkoparan-UHUD Camii’nde va’az ediyorum, ancak takdir Zât-ıâlinizin... 

Çocuklarının Eğitim durumlarını da dikkate alarak, Ankara Müftü Yardımcılığını tercih etti. 

Ramazan Bayramında, Eşrefoğlu Külliyesine dâhil Bedesten’de bayramlaşıldıktan sonra, İlçe Bürokrasi’sinin neredeyse, tamamının katıldığı, Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde bir yemek yenildi. Mevsim sonbahar, Beyşehir’in bütün güzelliği üzerinde, Mustafa Tekin çok üzgün, “Sizler, hele hele, bu Kadîm Şehr’in yerlileri ve burada yerleşme kararı verenler, dünya’nın en talihli insanlarındansınız. Ne yazık, ben bu cennet misâli Şehir’den ayrılacağım”, diyordu. 

Mustafa Tekin’in hüznü masa’nın etrafındaki herkese sirayet etmiş, biraz önce, şen-şakrak, kahkahalar atanlar birden derîn bir sessizliğe ve hüzne bürünmüşlerdi. 

Emri tebellüğ etmemesi, en azından kendisine bir-kaç ay kazandırmış, kendisinin ta’rifi ile bu cennet gibi Şehir’de bir müddet daha kalmıştı. Nihâyet, Aralık 2012’de Ankara Müftü Yardımcılığı vazifesine başlamış, çok sevdiği, Kadim Şehir Beyşehir’den bir daha dönmemek üzere ayrılmıştır. 

Bayram Yemeğinde bulunan zamanın Konya Milletvekillerine, bundan sonra iş size düşüyor. Hoca’mızın yerini tutmasa da en azından onun bıraktığı boşluğu dolduracak birisinin müftü olarak ta’yin edilmesini te’min ediniz,” dedim. Heyhât! Konya’ya komşu illerden birisinin İlçe’lerinden birisinin müftüsü, bulunduğu ilçe’de herkesle kavgalı, öncelikle kendisiyle barışık değil. Bulunduğu ilçe’de, hakkında çok sayıda şikâyet vuku bulmuş, “İstenmeyen Adam,” ilân edilmiş... 

Emekliliğine dört yıl kalmış, Diyânetteki alakalı dâire, kendisine acımış, hiç değilse, emeklilik hakkını elde etsin, diye, sanki, Beyşehir sürgün yeriymiş gibi, münhal bulunan Beyşehir’e naklen ta’yin edilmiş...

Müftülük bakımından Beyşehir, yeniden bir fetret devrine girmiştir. Yeni ta’yin edilen müftü, en başta kendisiyle kavgalı, haşin, Nemrud suratlı, birilerinin intikamını, Beyşehir halkından, Beyşehir’deki Din Hizmetlilerinden almak isteyen birisi... 

Bir şekilde Beyşehir’e uğrayan, cami vazifelileri tarafından teberrüken, va’az etmek üzere Kürsî’lere da’vet edilen, emekli müftü ve vâiz’lere bile, va’az etme izni vermiyor. Diyânet İşleri Başkanlığı’nın haricindeki mahfillerle irtibat ve iltisakı bulunan birisi... 

Meslek hayatının 10 yılı, yurtdışı hizmetlerde geçmiş, Diyânet İşleri Başkanlığında yurtdışı hizmetler iki yıllık, istisnâî hallerde en fazla dört yıllıktır. FETÖ’cü Mehmed Nuri Yılmaz’ın Diyânet İşleri Başkanı olduğu yıllarda, birisi 10 yıl yurtdışı hizmette tutulmuş ise, arkasında başka sebepler olduğunda şüphe yoktur. 

Beyşehir’e geldiğinin üzerinden bir-kaç ay geçmiş geçmemişken, Din Hizmetli’lerinden 17’si hakkında soruşturma açtırmış, Soruşturma sopasıyla personeli hizaya getirmeye çalışmıştır. 

Beyşehir için bu ikinci fetret döneminde vazife yapan ve emekliliği geldiği için emekliye sevk edilen müftü, Beyşehir’de iz bırakan hiçbir hizmet yapmadan emekliye sevk edilmiştir...