1924’den sonra, il ve ilçe’lerde, i’tikad, ibâdet ve ahlâkî mevzu’larda tenvir, camii’leri, Kur’ân Kurs’larını ve diğer dinî hizmet tedvîr vazifesi, Diyânet İşleri Reisi adına, il ve ilçe müftü’lerine verilmişti. Kadîm Şehr’imiz, Beyşehir müftü’ler bakımından bir hayli şansız bir şehir’dir. Tek Parti Mütegallibe döneminden, 1960’lı yılların başına kadar Beyşehir’de, Budakköylü, Ömer Efendi (Ömer Tekin) müftü’lük yaptı. Bu dönem’de Kadîm Şehir Beyşehir’de, Eşrefoğlu Camii, Hacı Armağan Camii ve Mutasarrıf, Lütfullah Efendi Camii olmak üzere sadece üç cami kalmıştı. Daha sonraki yıllar’da bunlara bir de Çeçenler Mahallesinde, Çeçenlerin inşa ettirdikleri Hamidiye Camii ilâve edilmişti. 

Cumhuriyet’ten sonra Beyşehir’e ta’yin edilen Kaymakam, Abdülganî Efendi Eşrefoğlu Külliyesi bünyesinde bulunan İsmail Ağa, ya da İsmail Aka, Medresesini yıktırmış, buradan alınan malzeme ile Tarihî Taşköprü, Kollektör yanında kanalın kenarında bir bina yaptırmış. Bu bina, Halk Evi, C.H.P. İlçe Merkezi, Kaymakamlık, Belediye olarak kullanılmış, en son Beyşehir Belediye’sine devredilmiş, hâlen Beyşehir Belediyesi, Kültür Müdürlüğü olarak kullanılmaktadır. Bina girişinde hâlen dikili bulunan sütunlar, İsmail AKA Medresesinden buraya taşınmış, dikilmiş, gelip-geçenlere, sanki, biz buraya aid değiliz, bizim asıl mekânımız başka yerdir, diyerek biraz eğreti eğreti orada durmaktadırlar. 

Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi, Tarihçi, Prof. Dr. Hüseyin Muşmal Bey’in tespitlerine göre, Kadîm Şehir Beyşehir’de, 1924 sonrası 19 mescid, en az üç-dört tekke ve bir zâviye yıkılmış-yıktırılmış, yok edilmiştir. Günümüzde Çarşı Camii yakınlarındaki Çökelek Pazarında bulunan, en son Mevlevî Tekkesi olarak kullanılan, Tekke ve Zâviye’lerin kapatılmasından sonra da, Müftülük olarak kullanılan bina da yıktırılmış, burada medfûn, Son Mevlevî Şeyh’i, Cemâleddin Efendi’nin kabri de buradan kaldırılmıştır. 

Vakıflara aid, medreseler, mescidler, tekke ve zâviyeler bir bir, yıkılıp tahrip edilirken, Beyşehir müftüsü olan Ömer Tekin’den herhangi bir reaksiyon aksülamel görülmüyor. Salla Başını Al Maaşını… 

Budakköylü Ömer Efendi, ömr-ü müddetince hiçbir kimseye ilim ta’lim etmemiştir. Kendi oğlu’na bile, en azından, Zarûrat-ı Diniyye’sini öğretmemiş, Dünya Kiliseler Birliği tarafından idare edilen ve hoca’larının tamamı, papaz, Kardinal olan, Amerikan Koleji’ne vererek, Hıristiyan olmamışsa bile, din düşmanı, tam bir zındık olarak yetişmişti. Babasıyla istihzâ ediyordu, bizlere de hâşâ! “Bu çağdışı fikirlerden, hurafelerden vazgeçiniz,” diyordu… 

Budakköylü Ömer Efendi, (Ömer Tekin) anıldığında, Beyşehir’de, hemen hemen, herkesin aklına gelen, 1950’li yılların ortalarında, devrin Belediye Başkanı, Kadîm Şehr’in, Bin yıllık, Selçuklu, Eşrefoğlu Beyliği Mezarlıklarını tahrip ederken, “Toprağın Altı onların, Üstü ise Bizim’dir,” diyerek, verdiği fetva ile, mütegallibe’nin Vakıf Arazîlerinin işgaline verdiği fetva ve bizzat kendisinin de bu Vakıf Arazîlerinin işgalidir. 

Türkiye’nin neresinde, Müftü Mahallesi vardır, neresinde Vakıf Arazisi üzerine yapılan bir camii’e “Müftü Camii” unvanı verilmiştir?!

Budakköylü Ömer Efendi’den sonra (Ömer Tekin), Beyşehir müftülüğüne, Beyşehir vâizi, bendenizin Medrese Arkadaşım, Ağabeyim, Durmuş Ali Bağcı ta’yin edilmişti. 

Medrese, Mektep, Okul. Okul, Ekol, bir bilim veya san’at kolunda ayrı nitelik (vasıf) ve özellikleri bulunan yöntem, ekol. Medrese, ders okutulan mekân. İslâm ülkelerinde, umumiyetle İslâm dini kurallarına uygun ilimlerini okutulduğu yer. Mektep, yazı yazılan yer, yazıhâne, büro. Fakat umumiyetle, okul yerine, zaman zaman da medrese yerine kullanılır. Sıbyan Mektebi, Mekteb-i Hukuk, Mekteb-i Mülkiye gibi. Ekol, Okul, yerli, Millî değil, Medrese, Mektep yerli ve Millî’dir. 

Yazılarımda kullandığım “Medrese”den ders okutulan, ders verilen, ders alınan bütün mekânlar anlaşılmalıdır. İki-üç kişinin ders okuduğu mekânlar da, medrese, Kur’ân Kursları binaları da medrese, yurt binaları da medresedir. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’lerinin, çok sıkı ta’kipler altında her fırsatta ders okuttuğu mekânlar, camii’ler, seyir halindeki vapurlar, uzak yol gemileri, tren vagonları da bu ma’na’da birer medrese idiler. 

Durmuş Ali Bağcı’nın Beyşehir Müftüsü olarak bulunduğu yıllar, çok hareketli yıllardı. Derebucak, Hüyük, henüz ilçe olmamışlardı. Derebucak ve Hüyük ilçe’lerine bağlı, o tarihlerde Kasaba-köy, şimdilerde, Mahalle’ler, Beyşehir’e bağlıydılar. Hemen hemen, bütün kasaba ve köylere kadro verilmişti. Ba’zı kasaba ve köylerde de, Diyânet İşleri Başkanlığı’na bağlı, Kur’ân Kurs’ları vardı. 

Bir taraftan camii’lerine kadro verilen kasaba ve köylü’ler, diğer taraftan, Kur’ân Kursu muallimi bulunmayan Kur’ân Kursları, Müftülüğün kapısına dayanıp, imam ve Kur’ân Kursu muallimi ta’yin edilmesini istiyorlardı. 

Müftülük tam bir çaresizlik içindeydi. Temmuz 1965’de mer’iyetle alınan kanun gereği, (633 Sayılı, Diyânet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve görevleri hakkındaki kanun) imamlık ve Kur’ân Kursu muallimliği için, asgarî, İmam-Hatip Okulu me’zunu olmak, İmam-Hatip Lisesi me’zunu tâliplerin bulunmaması halinde, İmam-Hatip Lisesi Orda kısım me’zunu olmak şartı vardı. 

Oysa ki, o tarihlerde hem imam-Hatip Lisesi me’zunu olanlar pek azdı. Mevcudlar da köylerdeki imamlık kadrolarına istekli değillerdi. 

Kasaba ve köy camii’lerine bi’z-Zarûre, imtihanlar neticesinde liyâkat ve ehliyetini ispat edenler, her ne kadar İmam-Hatip Lisesi me’zunu olmasalar da, imam ve Kur’ân Kursu muallimliklerine vekâleten ta’yin edildiler. Bunlar umumiyetle, Süleyman Hilmi Tunahanı, Silistrevî (k.s.) Efendi Hazretlerinin Medrese’lerinde, tedris sisteminde yetişmiş, hepsi de, liyâkat ve ehliyetlerini bihakkın ispat etmiş hocaefendilerdi. 

633 Sayılı, Diyânet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve vazifeleri hakkındaki kanundan evvel, Merkez’deki camii’lere, kasaba ve köy camii’lerine asâleten ta’yin edilmiş olanlar da vardı. 

Ekim 1965 Milletvekilliği Umûmî seçimlerinde, acayip Seçim kanunlarına rağmen, devrin, Süleyman Demirel Liderliğindeki Adalet Partisi, tek başına iktidara gelmişti. Devrin İstanbul Müftüsü, Merhûm, İbrahim Edhem Elmalı, Diyânet İşleri Başkanlığı’na getirilmişti. Merhûm Elmalı, Salâbeti Diniyye Sahibi, Mert bir Âlimdi. Siyâsî baskılara boyun eğmedi, Diyânet İşleri Başkanlığını Siyâsî te’sirlerden uzak, ilgili kanun, nizam ve yönetmeliklere göre idare etmek istedi. Devrin Siyâsî İktidarı buna izin vermedi. Merhûm, Cezayir, Fas ve Tunus’u ziyaret için çıktığı yurtdışı ziyaretindeyken vazife’den el çektirildi. 

Yerine, Karınca ezmez Şevki, Hımbıl mı Hımbıl, Gümüşhâneli, Lütfi Doğan vekâleten ta’yin edildi. Diyânet İşleri Başkan Yardımcılığı’na da, Ege Bölgesi Gezici Vâizi, liyâkati ve ehliyeti olmadığı, Yüksek Dinî tahsili bulunmadığı, bu makam için kâfî hizmet süresi bulunmadığı halde, sırf siyâsî baskı ile kanunlara, nizamlara ve Diyânet İşlerinin yönetmeliklerine aykırı olarak, Yaşar TUNAGÜR ta’yin edilmişti. 

Yaşar Tunagür, Siyâsî İktidar mensuplarını arkasına alarak, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda, bütün ipleri eline aldı. Diyânet İşleri Başkanı Vekili, Lütfi Doğan kukla haline getirilmişti. 

“Esti Nesim-i Nevbahar,” Yaşar Tunagür, Siyâsî telkinlerle Diyânet İşleri Başkanlığında yıllardır, liyâkat ve ehliyetleriyle hizmet veren Halkımızla bütünleşmiş, Halkımız tarafından, sevilen, saygı duyulan, müftü, vâiz, İmam-Hatip, Kur’ân Kursu Muallimi, müezzin-kayyım bulundukları yerlerden alındılar, sürgün için iğne ucuyla harita üzerinde kendileri için yerler arandı. Bu arada, Beyşehir’in, Âlim, Halîm-Selîm Nüktedan, din hizmetlileri ve Beyşehir halkı tarafından çok sevilen, müftüsü, Durmuş Ali Bağcı, Anadolu’da küçük bir ilçe’ye nakledildi. Budakköylü Ömer Efendi (Ömer Tekin) ve Durmuş Ali Bağcı zamanında ta’yin edilen, İmam-Hatip, müezzin, kayyım ve Kur’ân Kursu muallimleri çil yavrusu gibi dağıtıldılar. Ba’zıları şahsî ve ailevî sebeplerle nakledildikleri yerlere gidemedikleri için ya istifa etmek ya da bir başka Devlet Kuruluşuna geçmek zorunda bırakıldılar. 

Beyşehir’e müftüler ta’yin edildiler. Bunlar, kendileriyle barışık değillerdi. Din hizmetlileriyle, câmia ve cemaatlerle halkla kavgalı idiler. Hiçbir hizmete vesiyle olmadan ayrılıp gittiler. 

Bütün mes’ele, hizmet ettiğiniz yerde, “Gök Kubbe’de Hoş Bir Seda Bırakmaktır.”