Beyşehir’in nüfusu, yaklaşık, 35 bindir. Türkiye ortalamasına göre oldukça gelişmiş, zenginleşmiş ilçe merkezleri arasındadır. Ekonomisi daha ziyâde tüketime dayalıdır. Millî Ekonomi’ye üretim yönünden fazla bir etkisi yoktur. Son yıllar’da İnşaat Sahasında çok ciddî bir patlama yaşanmaktadır. 35 Bin nüfuslu Şehir Merkezi’nde 25 cami bulunmaktadır. Büyükşehir’lerde 50-60 bin nüfusluk mahallerde bir tek cami’in bile bulunmadığı dikkate alınırsa cami sayısı tatminkâr seviyededir.
Cami’ler, derli-toplu, kadın cemaat için, erkek cemaat için tahsis edilen ibâdet mekânlarına eşdeğerde mekân’lar tahsis edilmiştir. Cami’lerin Mimârî tasarımı ona göre yapılmış, kadınlara tahsis edilen mekânlara giriş, aydınlık ve ferah hollerle ayrı kapılardan yapılmaktadır. Kadınlara mahsus ibâdet mekânları da aynen erkeklere tahsis edilen mekân’lar gibi, ses iletici, soğutma ve ısıtma cihazlarıyla teçhiz edilmiştir.
Bütün cami’ler, tualet, abdest alma mekân’ları, şadırvanlar da dâhil, ayakkabılıklardan mihrab’lara, kadar pırıl pırıl, tertemizdir. Bendeniz gittiğim bütün cami’lerde, yetkililere ve vazifeli arkadaşlara, “Cami’i’nizin tualetleri, şadırvanları, abdest alma yerleri, ayakkabılıklar, Cami’i’nizin mihrabı kadar temiz değilse, Cami’inizin temiz olduğundan bahsedemezsiniz,” diyorum. Gerçekte bilâ istisnâ; Beyşehir’deki her cami bu şartlara uygun ve tertemizdirler.
Bütün cami’lerde ısıtma-soğutma cihazları vardır. Şadırvan’larda, sürekli, Güneş Enerjisi ile ısıtılmış sıcak su akmaktadır. Yaz aylarında, kadınlara tahsis edilen ibâdet mekânları da dâhil, soğuk su sebilleri mevcuttur. Cemaat namaza başlamadan önce ve namazdan sonra, hattâ teravih namazı kılınırken terviha’lar arasında bu sudan içebilmektedirler.
Cami’lerdeki ısıtıcı-soğutucu cihaz’ları çalıştıran, su sebillerine su takviye yapan, genellikle her cami’i’de, imam, müezzin, müezzin kayyım olarak tek kişi vazife yamalarına rağmen, aslî vazifelerinin yanında bu hizmetleri de eksiksiz, yerine getiren, ellerinde temizlik bezi koşuşturan vazifeli arkadaşlara; onları teşvik eden başta İlçe müftüsü ve bütün bu hizmetleri planlayan müftülük şefi’ne ne kadar teşekkür etsek azdır.
Beyşehir’de çok başarılı olarak yürütülen; çocuklara yönelik, Yaz kurs’ları Ramazan Ayı boyunca da devam ettirildi. Bütün cami’i’lerde, genellikle öğleden önce Yaz kurs’ları çerçevesinde çocuklara müteveccih öğrenim ve eğitime devam edilmiş, öğleden sonraları hemen hemen, bütün cami’i’lerde, kadınlara mahsus, Mukabele programları uygulanmıştır.
Mahalle aralarında, yaşlı nineler, anneler, onların yanında her yaştan, genç kadınlarımızın, kızlarımızın göğüslerine baktırdıkları Kelâm-ı Kadîm ile camilere koşturmaları göz yaşartıcı manzaralardı. Yalnız camii’lerde değil, hemen hemen, her mahallede ve her sokakta bir evde de kadınlara müteveccih Mukabeleler vardı.
Beyşehir, Orta Anadolu Şehir Merkezleri arasında, 1872den beridir, Belediye Teşkilatı bulunan önemli bir şehir merkezidir; Hinderland’ında, Merhûm Cumhurbaşkanı Özal’lı yıllarda, sırf siyâsî sâiklerle kazara Kaza yapılmış, Derebucak, Hüyük ve Derbent gibi ilçeler, Beyşehir Gölü’ne sahip çıkmak ve göl’ün suyunu, Anamas Dağları’nın (Dedegöl Dağları da deniliyor) böğründen aşırarak, Isparta’nın dağlarını ovalarını sulayabilmek için, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından bir köy’ün ilçe yapılarak, (Yenişarbaâdemli) Isparta’ya bağlanmasıyla her ne kadar bölük-börçük hale getirilmişse de, hâlen, Beyşehir’e bağlı, Anadolu’daki pekçok ilçe’nin nüfusundan, nüfusu daha kalabalık, devasâ kasabalar, Üzümlü, Üstünler, Huğlu, Doğanbey ve Yenidoğan gibi kalabalık köy v kasabaları ile önemli bir şehir merkezi olmaya devam etmektedir.
Tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, belki de Beylikler Döneminin en parlak Beyliği, Eşrefoğlu Beyliğinden beridir, Pazartesi ve Salı günleri Beyşehir’de pazar kurulur. bizlerin çocukların yıllarında, Pazartesi günleri küçükbaş ve büyükbaş hayvanların pazarlandığı, alınıp-satıldığı, Hayvan Pazarı kurulur, hayvanlarını satan köylüler, ahbap’larının yanında veya hanlar’da bir gece konaklarlar, Salı günü kurulan büyük pazar’da bütün ihtiyaçlarını te’min ederlerdi. Günümüzde, Sadece Salı günleri, Gıda, sebze-meyve ve her tür ihtiyaç maddelerinin alınıp-satıldığı, sadece Beyşehir’in köy ve kasabalarının değil, komşu ilçeler, Seydişehir, Ilgın, Doğanhisar, Hüyük, Derebucak, Derbent, Antalya’ya, bağlı Akseki’nin ba’zı köy ve kasabalarıyla, Isparta’ya bağlı, Şarkîkaraağaç ve Yenişarbâdemli ilçelerinin kasaba ve köylerinin ahalisi akın akın bu pazar’a iştirâk ediyorlar.
Pazar erken saatlerden i’tibâren kurulmaya başlanıyor, tezgahlar kuruluyor, denk’ler açılıyor.
Kuşluk vakti, Saat 9.30-10.00 civarında Belediye’nin Anons sistemi’nden en uzak mahalle’lerden bile rahatlıkla duyulacak şekilde Pazar du’a’sı yapılıyor. Anadolu’nun pekçok yerleşim merkezlerinde de Pazar Du’a’larının yapıldığını biliyoruz. Beyşehir’deki, Pazar Du’a’sı, öyle donuk, statik, daha önceden bant’a kaydedilmiş, âdet yerini bulsun, kabilinden bir du’a değil canlı olarak, çok değerli bir imam arkadaşımızın, günlük vak’alara uygun, her dâim yenilenen, kalp’ten kalbe, gönülden gönüle samîmî du’a’lar...
Aslında, Beyşehir Pazar’ları, pekçok Belediye’nin yıllardır, iddia ettiği, “Üreticiden-tüketiciye” simsarları, aracıları devreden çıkarma, projesine uygun pazar’dır. Yakın köy ve kasabalardaki küçük üreticiler, bahçelerinden, bostan’larından elde ettikleri çeşitli, sebze-meyve ürünlerini sabahın erken saatlerinde dalından koparıp, yüzde yüz, organik, hormonsuz, zirâî ilaçsız olarak pazar’a getiriyor, doğrudan tüketiciye satıyor. Bu ma’nasıyla bu pazar tüm bir “üreticiden-tüketiciye” pazarıdır. Böylece, müstahsiller bir yere kadar emeklerini değerlendirebiliyor, tüketiciler de , tâze, temiz, hormonsuz, sirâî ilaçsız, sebze ve meyveleri ucuza te’min etmiş oluyorlar.
PAZAR ESNAFI’NIN SAFLIĞI VE DÜrÜSTLÜĞÜ:
Yaylalarda, mezrada hazırladıkları, peynir, sâde yağ vs. süt ürünlerini satmak üzere Pazar’a gelenlerin, maddelerini tartacak, ölçecek kantarları, terâzileri bulunmuyor. Bu mallara tâlip olduğunuzda, “Aha, şu arka sokak’da terâzi var, bir zahmet tattırıveriniz,” diyor, şaka ile ciddiyet arasında, “yâ geri getirmezsem, ya da eksik söylersem,” dediğinizde, “canınınız sağolsun,” niye yalan söyleyesiniz, ki” diyorlar. Tam bir güven...
Bir başka Pazar Esnafı, Tâlip olduğumuz, (almak istediğimiz), sebze ve meyvenin fiyatını soruyoruz, bir rakam söylüyor, “pazarlık sünnettir” diyoruz, en son şu fiyata olmaz mı diyoruz, “Pekiyi! Olur, diyor, öyleyse tart, bakalım,” diyoruz, duraklıyor ve bize aynen şunları söylüyor. “Ama, sizden önce sattığım kimseden daha fazla para tahsil ettim, size istediğiniz fiyattan verebilmem için, öncelikle o müşteriden aldığım fazla parayı kendisine iade etmeliyim ki, hakkı bana geçmemiş olsun,” tezgahı bize bırakıyor, müşterinin arkasından koşuyor, fazla aldığı miktarı müşteriye iade ediyor, hellâllik talep ediyor, dönüyor, bize alacağımız sebze ve meyveleri tartıyor. Bizlere de, Anadolu insanının s^fiyeti, dürüstlüğü karşısında derîn hayretimizi ifade etmek kalıyor.