Teknik direktör konusuna gelince... Beşiktaş son yıllarda sırayla bir yabancı, bir yerli çalıştırıcı deneme alışkanlığına devam ediyor. Samet Aybaba'dan sonra sıra geldi Slaven Biliç'e. Şunu söylemek gerekirse son 10 yılda gelen teknik direktörlerin hiçbirine kötü diyemeyiz. Önemli olan gelen kişiye profesyonel ve rahat çalışma ortamı sağlanması; hedeflerin doğru belirlenmesi; yöneticiler, takım, taraftar ve basınla sağlıklı iletişim kurulmasıdır. Yoksa dünyanın en iyi teknik direktörleri gelse nafile. Biliç'i hepimiz Hırvatistan milli takımından hatırlıyoruz. Sağlam bir duruş ve karizması olan, hırslı, başarıya aç bir çalıştırıcı. Beşiktaş taraftarlarının çok seveceği bir tarzı var. Tek handikapı kulüp takımlarında yeterli deneyimi ve başarısı olmaması.
Bu takımın hala ciddi sağ bek, sol bek, kaleci, defansif orta saha ve skorer forvet sorunu var. Hilbert ile sözleşme yenilenmedi. İsmail Köybaşı sezon başına hazır olamayacak. Ernst gittikten sonra orta sahayı ne Necip ne de Veli toparlayabildi. Her ikiside duracağı yeri bilmiyor hala. Cordoba'dan sonra hiçbir kaleci maçı kurtaracak seviyede olmadı. Kamp başladı ama bu kritik yerlere transfer yok.
Beşiktaş bir sürü probleminin yanında şike soruşturmasıyla da uğraşmak zorunda kaldı bu dönemde. Uefa'nın şike ile igili kararları açıklama zamanlamasını çok şaşırtıcı buldum. Gezi Parkı eylemleriyle biraraya gelen büyük kulüp taraftarlarının şike süreci ile tekrar karşı karşıya getirilmesi ve gündemin değiştirilmesi mi isteniyor yoksa? Türkiye Cumhuriyeti Beşiktaş'tan da, Fenerbahçe'den de, Galatasaray'dan da önemlidir. Gündemin değiştiğini ve taraftarlarların tekrar ayrıştığını söylemek zor. Lig başlayınca bu dostluk görüntülerini göreceğimize olan inancım tam. Bu dava da umarım Türk Futbolu adına minimum zararla atlatılır ve bir daha yaşanmaz.