BENİ SEN İNANDIR

Abone Ol

BENİ SEN İNANDIR

Beni tanıyanlar bilir , can dostlarımız dendiğinde hayat durur. Ailemiz bizi çocukluğumuzdan beri onlarla büyüttü. Bizim hayatımızda hep oldular. Bugün size harika bir işten söz etmek istiyorum. Aralarında olmadığım için üzüldüğüm ama tüm kalbimle alkışladığım bir iş. Ünlü isimler, 4 Nisan Dünya Sokak Hayvanları Günü için bir araya geldi. Yüzün üstünde sanatçının gönüllüsü olduğu, Özge Özder’in başkanlığını yürüttüğü, Aslı Tandoğan, Ayça Varlıer, Begüm Birgören, Sinan Güleryüz gibi çok sayıda sanatçı tarafından yönetilen Bana Göz Kulak Ol Duyarlı Yaşam Derneği, 4 Nisan Dünya Sokak Hayvanları gününe özel çok çarpıcı bir farkındalık filmine imza attı. Senaryosu Dance Floor ve Berkay Özay tarafından yazılan, PToT film tarafından çekilen filmde Burak Deniz, Melisa Şenolsun, Pelin Akil, Özge Yağız, Bennu Yıldırımlar, Gökhan Mumcu, Yeliz Gerçek, Ela Akgül gibi çok sayıda sanatçı gönüllü olarak yer alırken, bunca ünlü isme rağmen baş rolü hazırlıkları uzun zaman alan ve “Badi” adı verilen animasyon bir köpek üstlendi. Bana Göz Kulak Ol Derneğini ve sokak hayvanlarını temsil eden bu animasyon köpeğin tasarımı Taha Karar, Elçin Çetin ve Roots post Production tarafından yurt dışında gerçekleştirildi.

Filmin müziğini Pinhani’nin “Beni Sen İnandır” şarkısını yeniden düzenleyen Barış Manisa üstlenirken, şarkı Sertap Erener tarafından yeniden seslendirildi, Haluk Bilginer ise filmde seslendirme yaparak projeye destek verdi. Filmin yapımcılığını Işıl Ege ve Lalin Taşa üstlenirken, film Tuğkun Zeroğlu tarafından yönetildi.

Beni Sen İnandır” adlı farkındalık filmi, sokakta ve barınaklarda yaşam mücadelesi veren sokak hayvanlarının yaşadığı zorluk ve şiddete dikkat çekerken, depremde hayatını yitiren proteo ve barınakta kürekle şiddete maruz kalan can dostlarımızı unutmuyor, aynı zamanda toplumda sahipsiz ya da terkedilmiş can dostlarımıza karşı duyarlı olmak konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor.Şimdiye kadar sadece sokak hayvanları ile ilgili değil, yunus parkları, kürk hayvanları, fayton atları gibi bir çok konuda farkındalık filmleri ve farkındalık projeleri üretmesi ile ünlenen Bana Göz Kulak Ol Duyarlı Yaşam Derneği, son dönemde depremzede hayvanlar için yaptıkları barınma noktası ve deprem bölgesinden getirtip tedavi ettirerek, Özge Özder ve Aslı Tandoğan tarafından sahiplendirilen depremzede köpekler ile harika şeyler yapıyorlar. Bu harika sosyal sorumluluk projesi için onları kalbimle kucaklıyorum.

BENİ BENZET

Son günlerde estetik furyası aldı başını gidiyor. Herkes birine benzemeye çalışıyor. Hoş o çok istedikleri birine benzemeseler bile sonunda herkes birbirine benziyor. Plajlar, kuaför salonları, etkinlikler fotokopi kadınlar ve kızlarla dolup taşıyor. Sakın beni yanlış anlamayın ben “bana göre” olan fikrimi söylüyorum, kimseyi yargılamak için değil. Yani bir dozu olmalı bunun. Aklıma yıllar önce manken Çiğdem Savaş’ın görüntüsü geldi. Çıtı-pıtı gencecik hoş bir kızımızdı. Kredi kartına 12 taksit yapan ilk manken olan ve “Cumhuriyet Kadınları’’ projesi için Tansu Çiller’e benzemek adına 7 saat süren operasyon geçiren Çiğdem Savaş “Reklam yaptığım düşünülüyor, üzerime çok geliniyor. Çok gururlu ve kararlı bir yapım var, bandajlarım çıktıktan sonra kesin kararımı belirteceğim. Diğer operasyonlardan vazgeçebilirim. Aslında ameliyat öncesi vazgeçmek istedim ama "reklam yaptı" demesinler diye kararımdan dönmedim. Bu kadar eleştirileceğini bilseydim yaptırmazdım. Şimdi pişmanım’’ açıklamalarının ardından gözyaşlarına boğulmuştu. Evet o dönem için bir hayli reklamı olmuştu, ama şimdi nerede bilen var mı? Son günlerde Iraklı bir kadın, Barbie bebeklere benzemek için 43 kez estetik ameliyat oldu. Dalia Naeem adlı kadın, binlerce lira harcadığı operasyonlarla yüzünü tamamen değiştirdi. Sarı saçları ve çarpıcı özellikleriyle “Iraklı Barbie” lakabını alan Dalia Naeem, Bağdat’ta doğduktan sonra ailesiyle birlikte ülke dışına taşınan oyunculuk ve sunuculuk yapmaya başlayan Dalia, Barbie bebeklere olan hayranlığı nedeniyle estetik operasyonlara başvurdu. Dalia, yüzüne yaptırdığı dolgu, botoks, burun küçültme, çene implantı, kaş kaldırma gibi operasyonlarla Barbie bebeklerin ikonik görünümüne yaklaştı. Instagram’da 996.000’den fazla takipçisi ve TikTok’ta 43.900 takipçisi bulunan Dalia, her geçen gün daha fazla dikkat çekiyor. Fotoğrafları gördükten sonra “bir insan niye bunu kendine yapar?” diye sordum. Barbie bebeğin “B” harfiyle bile alakası yok. Bana göre tamamen psikolojik ve geçmişe dayalı travmaların etkisi var. “Beni şu kişiye benzet”… Aslında o kişiyi sevmenin dışında bilinçaltı başka duygular beslemektedir. Ya da travması vardır. Mesela aldatılan kadınlar, kocalarının aşık olduğu kişiye ufakta olsa benzerlikler yaşamaya çalışır. Çünkü “bende olmayan ne var?”duygusudur altında yatan. “Yaşlanıyorum, hayır olamaz, genç görünmeliyim’’ bir diğer neden. Oysa her yaşın ayrı güzelliği var, ve zaten yaşın asla değişmiyor her ne yaptırırsan yaptır.

Sanat camiasında bazı kişiler “ben toplum önündeyim, bakımlı olmalıyım” der, porselen tabak gibi gerim gerim gerilir. Estetik uygulamalar kişinin psikolojisini olumlu etkilese de bu durum bir süre sonra bağımlılığa dönüşüyor, kişi sürekli kendisinde kusur aramaya başlıyor ve bunu düzeltmek için estetik müptelası haline dönüşebiliyor.Ve son zamanlarda maalesef çok genç yaşta başlıyorlar. Çok farklı biri haline dönüşerek gerçek kimliklerinden tamamen uzaklaşıyorlar. Güzellik güzel bir yüze, bedene sahip olmak değildir aslında. Güzel bir zihin, güzel bir kalp ve en önemlisi güzel bir ruha sahip olmaktır.

HARİKASINIZ

Çocuklar konusunda her zaman çok duyarlı olan Acun Ilıcalı ve Varol Yaşaroğlu Hatay'da bulunan Katar-Türkiye Konteyner Kardeşlik Kenti'ni ziyaret ederek "Kral Şakir Mikrop Avcıları Cumburlop! "filminin çocuklar için yapılan özel gösterimine katıldı. Afetzede çocuklara moral vermek için, Acun Ilıcalı ve Varol Yaşaroğlu tarafından organize edilen "Kral Şakir Mikrop Avcıları Cumburlop!" filminin ilk gösterimi, Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği 11 kent arasında yer alan Osmaniye'de gerçekleştirildi. Acun Ilıcalı ve Varol Yaşaroğlu Hatay'da bulunan Katar- Türkiye Konteyner Kardeşlik Kenti'ni ziyaret ederek filmin çocuklar için yapılan özel gösterimine katıldı. Filmin depremzedeler için yapılan özel gösterimine katılıp çocuklarla bir araya gelen Acun Ilıcalı, orada bulunan depremzede çocuklar ve vatandaşlar ile fotoğraf çektirdi. Depremzedeler ile yakından ilgilenen Acun Ilıcalı, herkesle sohbet ederek onlara moral oldu. Tüm kalbimle alkışlıyorum.

KURTLARLA KOŞAN KADINLAR

Clarissa Pincola Estes tarafından yazılan “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneren muhteşem bir kitap. On dokuzuncu yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gerekenleri konu edinmiştir. Yazar Meksika asıllı bir psikanalisttir. Aynı zamanda da bir “cantodora.” dır. Cantodora; Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi, demektir. Bir nevi “hikâye derleyicisi” de diyebiliriz. Psikanalistler; insanları ve rüyaları ayrıntılı bir şekilde analiz ederler. Clarissa’da yaşadığı toplum geleneklerinden kaynaklı olarak yarattığı öyküleri ya da masalları tıpkı bir rüyayı analiz eder gibi okuyuculara sunuyor. Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı da bu yirmi yıllık çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kitap on altı bölümden derleniyor ve mitolojik hikâyelerden oluşuyor. Her hikâye birbirinden bağımsızdır. Temalar içinde; beden algısı, kendini gerçekleştirme, sürüsünü bulma gibi farklı bölümleri vardır. Ve her bir bölümde de bir ya da birkaç tane masal/mit hikayeleri görmek mümkündür. Clarissa Estes, bu mit ve masalları, öykülerin temasına göre ayrıntılı bir biçimde inceleyerek okuyucuya sunar. Bu masalların imgesel olduğunu ve içindeki karakterlerin aslında kadınlığın bir parçası olduğunu, kadının çeşitli yönlerini temsil ettiğini anlatır. Bu masalları da aslında dünyanın dört bir yanını dolaşarak bulmuştur. İçinde sadece kadınlara yönelik olan bu anlatımlar aslında orijinal haliyle sunulmuş masallara sahiptir. Bu açıdan da daha düzenli analizler ortaya çıkmaktadır. Jung bir psikanalist olarak, analizlerinin çoğunu jung bir bakış açısıyla bahsederek ele almıştır. Harika bir kitap, tavsiye ediyorum, keyifli okumalar.

BİR TABAK BİFTEK

Bu deprem yardımlarını kişisel şova çevirmek hala bitmedi. Sürekli canlı yayın açan açana. Önce kendilerini anons ediyorlar, sonra diğer kişileri “hadi katılın bekliyoruz, senin restorantta harcadığın parayla kaç kişi doyar, elini cebine at” diye suçlamaya girişiyorlar. Arkadaşım sen kendi yardımını yap, istersen her gün yaptığını anons et. Ama herkes bunu sana bildirerek ya da sen bağırdığın için yapacak değil. Yardım; şov için yapılmaz, “Yardım şova” dönüştürülemez! Yardım yaparken,“Ey ahali! Görün, duyun beni” denilmez! Aslında öfkeli olduğun, ya da başka duygular beslediğin kişiler açıktan destek vermiyor diye suçlanamaz. Yaşamında her neye veya kime kızgınsan yardımlar üzerinden hesaplaşılmaz. “Hadi eller ceplere, senin yediğin bir tabak biftek fiyatı bu kadar” diye şahıslara ima yapmak aslında bir bozukluktur, samimiyet değildir. “En çok ben” diye bir şey yoktur. Sen başkalarının şartlarını veya nereye ne yaptığını bilemezsin, bunları duyurmak mecburiyeti yoktur. “Sağ elin verdiğini sol el duymayacak”ne güzel anlatır. O yüzden sonradan deprem bölgesine gidip selfie çekmek, sosyal medyada üstelik başkalarını suçlayarak yardımlarını duyurmak hiç samimi gelmiyor bana.

BANA SORMA!

Anneannem bizim ailenin hep kıymetlisiydi. Müthiş vizyonu olan, son derece modern pamuk anneydi. Namaz kılar, orucunu tutardı. Bende anneannemle birlikte iftara kalkar, onun harika demlediği çaya ortak olurdum. Sonra uzun yıllar devam ettim oruç tutmaya. Bir gün geldi, tansiyon ve guatr yüzünden ilaç kullanmaya başladım. Ve tutamaz oldum. Geçen gün bir yerde ilacımı istemek için su istedim. Bana “siz oruç tutmuyor musunuz?”diye sordu zat-ı muhterem.

Ey ahali! İnsanlara : ”Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? ” gibi Allahın soracağı soruları sormayın!

İnsanlara : ”Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı? ” gibi kulun kula soracağı şeyleri sorun demiş Fatih Sultan Mehmet Han. Pek güzel söylemiş. Sana ne arkadaşım!

SEVGİYİ BİLENLER

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"diye. "Bakın göstereyim" demiş ermiş.

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da "derviş kaşıkları" denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Gerçek pazarında daima alan değil, veren kazançtadır.”

Yani yardımlaşmak, paylaşmak bize bir şeyleri kaybettirmez aksine kazandırır. Bazen karşımızdaki insanları kendimizden çok düşünerek, bazen onlarla sahip olduklarımızı paylaşarak, kimi zaman onların ihtiyaçlarına hiçbir koşul sunmadan koşarak yardımlaşmak en güzeli. Hayatın bize verdiği en güzel armağanlardan biri de insanın başkalarına yardım ederken kendisine yardım etmiş olmasıdır der John Webster. Yardım etmeyi öğrenen kişi başkasına yardım ederken aslında kendine de yardım etmiş olur.

Sevgiyle ve ışıltınızla kalın.