Ben Türkistan Kızıyım şiir kitabının yazarı Nurâlâ Göktürk yüreği vatan hasretiyle yanan, gece gündüz Türkistan'ı anan, Gök Bayrak'ın bir gün mutlaka hür olarak dalgalanacağına inanan bir şaire. Nurâlâ Hanım Doğu Türkistan Vakfı Genel Sekreteri vefalı dost Hamit Ağabeyin eşi. Kendilerini yirmi yıldan beri tanırım ancak şaire olduğunu ne yalan söyleyeyim yakın zamanda öğrendim. Eşim, Prof.Dr.Mehmet Kara ve eşi, Prof.Dr.Cihan Okuyucu ve Dr.Nadirhan Hasanoğlu ile birlikte Hamit Göktürk'ün evine misafir olduk. Hamit Bey sağolsun Doğu Türkistan mantısı, makarnası ve böreklerini ikram etti. Gerçekten Doğu Türkistan sofrası hem lezzetli hem de zengin. Biz Türkistanla ilgili sohbet ederken hanımlarda Nurâlâ Göktür ile koyu bir şiir sohbeti yapıyorlardı. İşte bu yazımda şaire Nurâlâ Göktürk'ün şiir kitaplarından ve hayat mücadelesinden söz edeceğim. O, Yarkent'te "karanlık, kasvetli, kanlı bir sonbahar sabahı" dünyaya gözlerini açtığında babası Seyit Abdülveli Efendigil kızıl Çin zindanlarında işkence görmekteydi... Nurâlâ Göktürk'ün çocukluğu, Doğu Türkistan sınırından yaya olarak Afganistan'a gidişleri romanı yazılacak bir olay. Hürriyetleri uğruna, vatan ve namusları uğruna çileyle geçen yıllar ve çetin bir mücadele...Nurâlâ Göktürk'ün hanımın iki şiir kitabı var. "Ben Türkistan Kızıyım, İstanbul-2008 (247 Sayfa)" "Gökbayrak Sevdası, İstanbul-2008 (224 Sayfa)" Temin için: 0212 5823011, e-mail:[email protected] "Ben Türkistan Kızıyım" isimli kitabında Nurâlâ Göktürk; Türkistan için ağıtlar yakıyor. Anne ve babasından ayrılan öksüz ve yetim gibi çığlığı Pamir yaylasından Tanrı dağlarına kadar yankılanıyor... Nurâlâ Göktürk, "Babacığımın şehadetinde kokan hasretti vatan! Anacığımın her nefesinde damar damar çağlayan özlem! Bitmeyen elem! Kırk yıl, kırk asır kadar uzak. Kırk satıra sığmayan hatıralar. Ben size nasıl haykırayım? Yüreğimdeki yangını, feryadı size nasıl anlatayım?" (s.71) diye soruyor bize. Ben de diyorum ki; "Kanıyor yüreğimizin her anı./Yanıyor bedenimizin her yanı./Ölen her kardeşimizle bir kez daha ölüyoruz./Ve dünya dönüp bize bakıyor./Olmaz deme kardeşim, sakın olmaz deme./Dünyaya bir bak, tarihe bir bak, geçmişine tekrardan bak./Ey Ulu Rabbimiz!/Recep ayındayız, yani senin ayında./Doğu Türkistan'da zulüm gören kardeşlerimize yardım eyle./Onları muzaffer eyle/Umduklarına nail, korktuklarından emin eyle/Amin..." Nurâlâ Göktürk'ün hanımın her şiiri ayrı bir tad veriyor. Bize benliğimizi ve kendimize gelmemizi hatırlatıyor. Yunus'u, Mevlana'yı pir eylemiş, dağları yüreğine yol eylemiş, hasretini bulutlara yüklemiş, bayram sabahlarını, kandil gecelerini ve annesini de anlatmış şiirlerinde. Bosna'yı, Azerbaycan'ı, Mehmetçik'imizi misafir etmiş gönül sofrasına. Güzeller güzeli Peygamberimizi ve O'nun müjdesiyle mülkümüz olan İstanbul'u da unutmamış. Gök Bayrak Sevdası şiirinde şöyle haykırıyor: "Bir ateş ki alevlenen sönmeyen / Bir ıstırap derinleşen, dinmeyen/ Bir hasret ki huzur nedir bilmeyen/ Türkistan'ın, Gök Bayrağın sevdası/ Yüreğimde sönmez vatan çırası" (s. 174). Nurâlâ Göktürk çileli hayatını şöyle anlatıyor; "Bizler çocukluk nedir bilmedik. Daha kundaktayken başladı kara sevdamızın harlı ateşi bağrımızı dağlamaya...Biz Afganistan'a muhacerete çıktıktan sonra anacığımdan o kadar çok şey dinledim ki inanılması güç hikâyelerdi bunlar. Sadece dinlemekle kalmadım. O hikâyeler benliğimde canlandı. Anamın gözlerinden yaş hiç kurumazdı zaten. Ahh o "Kabil" akşamları... Ardı arkası kesilmeyen toplantılarımız. Sesleri hâlâ kulaklarımda çınlar İsa Yusuf Alptekin Bey'in, Mehmet Emin Buğra Bey'in. Türkiye'mizin bize kucak açışı, yüreğimizde gök bayrakla al bayrağın birlikte dalgalanışı... Annem akrabalarımızla dertleşirken duymuştum talihsiz hayatımın başladığı günleri. Kanlı katiller bir gece evimize baskın vermiş. Henüz üç günlük loğusa olan annemin ve benden büyük beş kardeşimin feryatlarına aldırmadan babamı yatağından alıp götürmüşler. Annemin korkudan ve üzüntüden sütü kesilmiş. Altı gün emzirememiş beni. Şekerli su ile tutunmuşum hayata. Benim çığlıklarıma dayanamayan amcamın hanımı -benden birkaç yaş büyük olan oğlunu emziriyormuş o günlerde- emzirmiş beni. Bir ay sonra salıvermişler babamı ama çok geçmeden yeniden alıp götürmüşler... Türkiye'ye 1965 yılı Eylül ayında uçak ile Afganistan'dan alınıp Ankara'ya getirildik. Çocukluğumuzu yaşayamadığımız Afganistan'dan ayrılırken orada maddi ve manevi dört senenin özetini pek çok hatıralarla geride bıraktık...Türkiye Devleti son derece görkemli karşıladı bizi. Liderlerimiz sahip çıktılar, ziyaret ettiler. Mehmet Emin Buğra Bey'in şiirlerini o yıllarda ezberledim. Kâğıtla, kalemle tanışmam o yıllarda oldu. İnsan olduğumun farkına o yıllarda vardım. O yıllarda tanıştım yüreğimi titreten, hücrelerime dolan İstiklâl Marşı'yla. Şehitlerin kanıyla dokunan ay yıldızlı al bayrakla tanışmam o yıllarda oldu. Nurâlâ Göktürk Hanımefendi 1994 yılından beri İtanbul'da ikamet ediyorlar. Doğu Türkistan davası için eşi Hamit Bey ili birlikte yılmadan bıkmadan mücadeleye devam ediyor. Yaşadıklarını şiir mısralarına dökmüş. Yazdığı şiirlerin hepsi önemli mesajlar içeriyor. Vatan, hasret, gurbet, bayrak, din, aile gibi kutsal mefumlar üzerinde yazdığı şiirler insanı ötelere götürüyor. Her Şey Geçer şiirinde hepimize sesleniyor: "Ateş sıcak rüzgar serin./Gam, kederi var her yerin/Kederlenme derin, derin/Şükret sabret buda geçer./Bak aleme nerde yerin/Gönlünü tut biraz serin/Bir sonu var her kederin/Yarın olur buda geçer./Acısız bir hayat olmaz./Bir gül için bağ bozulmaz/Gönül her an enkaz olmaz/Dert Dediğin gelir geçer." Şaire Nurâlâ Göktürk Hanımı tebrik ediyor, daha nice güzel eserler vermesini temenni ediyorum.