(21 Mayıs 2010 Cuma) günü, 6-7 adet kitabımı basıp, neşretmiş bulunan bir yayıncının ısrarlı ricasıyla gittiğim Yalova’da, davet üzere verdiğim konferansta konuşmamdan bölümler alıp, birleştirerek, kendi istediği şekle soktuktan sonra, bütün gazetelere gönderen “Anadolu Ajansı”, böylece isteğine kavuşmuş ve Türkiye’ye istisnai bir hizmet(!) sunmuştu. Eh artık; ister bayram etsin, ister keyif çatsın!... Ancak, bu istisnai kurnazlığı yaparken, çok önemli bir hususu unutmuş veya aklına dahi gelmemiş olsa gerek: (YÜCE RABBİMİN EŞSİZ ve EMSÂLSİZ ADALETİ!...) Eh, belki bir gün hatırlatan olur diye umut etmekteyim!... Ne demişim: (Eğer soykırım olsaydı burada olamazdım.) demişim!... Daha sonra ise; sürgün olmadı mı, kesim olmadı mı?... demiştim. Dahası benim konferansım yarı kalmış ve dinleyicilerin ısrarlarına rağmen, konuşmamı yarı bırakmıştım. Yânî, tamamlanmamış bir konuşma... Ancak buna rağmen; Dinleyenlerin ısrarla, konuşmamı devam ettirmemi istemeleri, mânî olanların yüzlerinde şamar gibi patlamıştı!... “Soykırım” ile “Sürgün esnasında uğranılan saldırı neticesi kesim” aynı kategoriye girmez. Ve zaten “Soykırımı” sözcüğü, Emperyalist Devletler tarafından yakıştırılmış ve siyasi maksatların ürünü olarak meydana çıkarılmış bir uğursuz yakıştırmadır. Biz Ermeniler: (Ermeni Kesimi ve Büyük Felâket!) gibi deyimlerle konuya değiniriz. Bir de (Kurban) deyimini kullanırız. Meselâ, bu konu ile âlâkalı bir ağıt var ki, pek hüzünlü bir nağme ile okunur ve aynen şöyledir: (Mayrik, Mayrik, Sirun Mayrik; Yes zoh gertam kez hamar!) “Anam, Anam sevgili Anam; Ben kurban giderim senin için!” Benim konuşmam eksik ve başka bir düşünceyle basılınca, ortaya böyle bir anlaşmazlık çıkmış ve bu anlaşmazlık da, bazı iğrenç yaratıkların ekmeğine yağ sürmüş, parmaklarına dolayıp; derakap Ermeni Cemaati içine şu yalan haberi yaymışlar ki, Ermeni Basını ile Patrikhâne çevresi de bu hususta hiç de geri kalmamış?!... Şimdi Ermeni Cemaati içinde bulunan bir takım “Timsah bozuntuları” rahat, rahat benim için “Timsah gözyaşları” dökebilirler!... Ben neymişim? “Irk haini imişim!” Ben neymişim? “Türklerin piyonu imişim” vs. Ve bu iğrençlik; canım gibi sevdiğim biricik kızıma kadar intikâl ettirilmiş ki: (Baba, niçin dikkatli davranmıyorsun?) suali ile karşılaştığımda, adeta kalbim duracak gibi oldu!... Şimdi şu an bu satırları yazarken dahi aynı acıyı duymaktayım!.. Cemaati arkalarına alıp, siyasî ve maddi menfaat peşinde koşan bir takım iblislerin, benimle ne alıp, verecekleri var ki, böylesine vidansızca saldırmaktadırlar?!... Cemaat içinde hiç bir görev peşinde koşmadım, hemen bir çok teklifi geri çevirdim. Zira; Gazetecilik dışında, herhangi bir verimli meslek veya mevki düşünerek cemaatime ve ülkeme hizmet edebilmek aklımın köşesinden dahi geçmemiştir. Dahası, gerçek mânâda idealist olan hiç kimse, mevki hırsıyla hareket etmez. “Türk-Ermeni müşterek hayatında” müşterek tarih boyunca nice, nice olumlu, olumsuz vakâlar bir diğerini izlemiş ve tabii olarak acı, tatlı anılar hafızalarına adeta kazınmıştır. İşte en önemli olanı da budur. Ancak her iki tarafın fanatiklerince olumlu geçmiş olan hemen her yaşantı, arka plâna atılarak, her daim olumsuz olanların üzerinde durulması, Türk’ü de, Ermeni’yi de her daim huzursuz kılmakta ve yekdiğerine hasım gözü ile bakmaktadırlar!... Bu durum kimlerin işlerine yaramakta?... Tek kelime ile; Mehmetçiğin başına çuval geçiren emperyalist zihniyetin!... Sayın, “Anadolu Ajansı” yetkililerine soruyorum: şahsıma karşı oynanan (Bulvar Gazeteciliği) oyunu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, siyasî açıdan ne kazandırmıştır?.. Açıkça söyleyeyim: Hemen hiçbir şey... Bu zihniyet değişmedikçe de her daim puan kaybettirecektir. Beni alçakça, kalleşçe arkadan vuran ve de saygıdeğer Ermeni Cemaati içinde maalesef yer alan “çürük elmalar” bu iblisliklerini daha ne kadar devam ettireceklerdir?... Ve de Türk-Ermeni Cemaati bir bütün olarak böylesi zarar verici mahlûkatlara daha ne kadar zaman tahammül edecek, gerçekleri görebilmekten uzak kalacaklardır?... Ne zaman benim asıl kişiliğimi görerek, yanlışlarını anlayabilecekler ve kendi adlarını böylesi iblislerin kullanabilmesine fırsat vereceklerdir?.. Bizlere aşılanan ne? Tek kelime ile “Türk düşmanlığı.” Türklere aşılanan ne? Tek kelime ile “Ermeni düşmanlığı.” Peki, her iki tarafa soruyorum: Takip ettiğiniz bu inanç sizlere ne kazandırdı, neler kaybettirdi!... Benim konferansımda söylediklerim çarpıtarak aktarmak, hiçbir zaman zuhur etmiş bulunan bir trajik vak’anın oluşunu, örtbas edemez! Keza, “Türk milletinin” adını bu konuda kalkan gibi kullanmak da durumu değiştirmez. Çünkü, suçu işleyen Türk Milleti değil, “İttihat ve Terakki Fırkası” yânî, bir Osmanlı Hükûmeti olmuştur. Dolayısıyla, “Türk Milleti’nin adını bu uğursuz meseleye katmak, siyasî bir taktik açısından dahi olsa: abesle iştigâl demektir!...” Keza, Osmanlı-Ermenilerinin de bu meselde hemen hiçbir su-i taksiratı yoktur. Zira, Kafkas vahşetinden sorumlu olan: Çarlık-Rus Ordusu ve emrindeki “Kafkas-Ermeni Asker ve Çeteleri” idi. Biz, Osmanlı-Ermenilerine iftira ederek, bütün dikkatleri bizlerin üzerine çekmek ve böylece, Cumhuriyet Türkiye’sinde bizlere hayat hakkı tanınmamasına uğraşan ve de Türk görünüp ve lâkin aslında Türk ırkından olmayan bazı parazitlerin iğrenç iftira ve menfi icraatları: Türkiye’de bizleri yaşatmamaya adeta yemin etmiş olduklarının en açık misâlidir!... Bütün bu iğrenç plânın bozulabilmesi ve bizlerin tekrar eski huzurlu günlerimize kavuşabilmemiz: “Topluca yekvücut olabilmemize” bağlıdır. 16 telif eserim var ve 17’ncisini yazmakla meşgulüm. Sizler ise basireti bağlı; yabancı hayranı ve uşağı olduğumuz müddetçe, her daim kaybeden taraf olacağız. Yânî; “Türk de, Ermeni de bu meselede hiç bir zaman kârlı çıkamayacaktır.” O pek derin Ermeniler! Sizin Ermeniliğiniz de, “1915-Tehciriniz” de doğrudan, yabancı ideolojilerin akış şekline göre, istikamet tayin eder!.. Bu sözüm aynı zamanda “hamaset Türkler” için de geçerlidir!... Benim konuşmamı istismar edenlerle, Ermeni basiretsizleri, şunu iyice bilin: Doğru yolda olan sizler değil, benim ve 50. yıllık tecrübem bana şu gerçeği öğretti. Doğru olan benim iddialarımdır, sizlerin değil: (NE BİR EKSİK, NE BİR FAZLA!) Sevgili okuyucularım, inşallah yeni bir makalemde buluşabilmek dileğiyle, cümlenize mutluluklar dilerim efendim. Not: (Bu makale, 25 Mayıs 2010 Salı günü yazılmıştır.)