Bedelli askerlik ile ilgili aşağıdaki okuyacağınız yazının sahibi İsa Kocakaplan. Kendisi Kültür Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisidir. İsa Bey, Türk Edebiyatı Dergisi yayın yönetmenliği yaptı. Kültür bakanlığında çalıştı. İsa Kocakaplan’ın; inceleme, araştırma, mülakat ve makale çalışması çeşitli dergi ve gazetelerde neşredildi. Yayınlanmış yirmi civarında kitabın sahibidir. Özellikle Cengiz Dağcı hakkında yaptığı çalışmalar dikkat çekmiştir. “Bedelli Firar” başlıklı kaleme aldığı yazısını siz aziz okurların dikkat ve takdirine sunuyorum: “Başlık, “Peygamber Ocağından Bedelli Firar” da olabilirdi. Böylesi, çelişkiyi daha belirgin ifade ederdi. 1984’ten beri yüzlerce Mehmetçik şehit olarak, Türkiye’nin çeşitli illerinde toprağı daha bir vatanlaştırdı. Binlerce ailenin yüreği yıllardır kan ağlıyor. Çekilen bunca acıya ve uğranılan ihanetlere rağmen millet evlatlarını yine düğüne gönderir gibi askere gönderiyor. Bunun sebebi hâlâ ordunun millet nazarında “Peygamber Ocağı” olarak değerlendiriliyor olmasıdır. Bin yıldır genlere yerleşen bu inanç, ne yazık ki ağacın kendi içindeki kurt tarafından kemiriliyor. Askerlik görevinin parası olanların delip geçtiği, fukaranın ise yakalandığı bir örümcek ağı gibi değerlendirilmesi, ileride millî yapımızı sarsacak sonuçlar doğurabilir. Askerlik hizmetinin uzunluğunu, kalitesini, eğitsel yönünü tartışabilirsiniz. Ama onu sadece parası olmayanların taşımak zorunda olduğu bir yük olarak kabul ederseniz, en hafif tabiriyle bu gençleri askerlikten soğutursunuz ve para ile firar yolunu seçenlere de düşman edersiniz. İşini gücünü bırakıp vatan görevine koşan ve bu işi “ücretsiz” yapan gençlere imreniyorum. Onlara karşı kışlanın kapısından girer girmez tepeden bakanları ise elbette kınıyorum. Bence hayatını askerlikten kazananlar, yani maaş alarak bu işi yapanlar, kendilerinin emrine koşan o gençleri el üstünde tutmalılar ve onlara askerlik sanatını öğretmek için var güçleri ile çalışmalılar. O gençleri kendi evlatları gibi bağırlarına basmalılar. Onları severek, sevdirerek yetiştirmeliler. Burası ayrı mesele, zaman değiştikçe astsubay ve subayların erata bakışı da değişiyor, değişecek. Daha sevgiye dayalı hale gelecek. Türkiye’de üniversite mezunlarının, öğretmenlerin, polislerin, yurt dışında çalışanların faydalandıkları bir takım ayrıcalıklar zaten vardı. Yine var. Yedek subaylık, daha önce çıkarılan 4 aylık dönemler halinde askere alınışlar, halen süren 6 aylık kısa dönem uygulaması ve 1 aylık eğitim uygulamaları... Toplum vicdanı bunlardan rahatsız değil. Çünkü her birinin toplum tarafından zaruri görülen gerekçeleri var. Şimdi ortaya konulan Bedelsiz Firar Yasası, daha önceki uygulamalara hiç benzemiyor. Askerlik 30 bin liraya satışa çıkarılıyor. 21 günlük askeri eğitim de kaldırılıyor. 21 günü insan zindanda bile geçirir. Kaldı ki bütün aksamalara rağmen Anadolu’da askerliğini yapmamış insanlara “cahil, tecrübesiz” gözüyle bakıldığı gerçektir ve bu bakış son derece isabetlidir. Askerlik “Peygamber Ocağıdır.” âmenna… Ama aynı zamanda eğitim ocağıdır da. Olgunlaşma ocağıdır. Gündelik hayatta başına buyruk yaşayan genç, kendi bileğini bükülmez gören genç, oraya gittiği zaman hayatın gerçekleri ile karşılaşır. Amiyane tabirle aslan kediye orada boğdurulur. Genç, kedinin aslanı boğabileceğini ancak orada görür. Disiplini, gündelik hayatın sabahın 5’inde başlayışını, kalplerin bir duygu etrafında vuruşunu orada tadar. Tatlı uykusu gece yarısı orada bölünür. Uykulu gözlerle sallanarak nöbet yerine giderken herkesin uyuduğu yerde uyanık olmanın değerini ve önemini orada öğrenir. Asker ocağının nefsi terbiye eden bir dergâh olduğunu ancak orada öğrenir. Orada ben ve enaniyet yoktur. Biz ve yardımlaşma vardır. Asker arkadaşlığı vardır. Bir ömür boyu süren, hatta o arkadaşların çocuklarınca da devam ettirilen asker arkadaşlığı. Bunu askerlik yapmayanlar asla tadamayacaklardır.   Asker ocağına benlik davası giremez. Sivil rütbelerin hepsi kışlanın kapısında kalır.  Ünlü şarkıcı İskender Doğan’ın mıntıka temizliğinde sigara izmariti topladığını, Çiçekdağı Kaymakamlığı, Erzincan ve İstanbul Vali yardımcılıkları yapan merhum dostum Fikret Çuhadaroğlu’nun 1 hafta disiplinde yattığını ben orada gördüm. Asker ocağı nevi şahsına münhasır şartları olan ve zamanı gelen her gencin bir süreliğine uğraması ve hayatı anlaması gereken bir mekândır. Niçin 21 günlük eğitimi kaldırıyorsunuz. 30 bin lira versinler tamam… Ama para her şey olmasın. 21 gün de o ocağın havasını koklasınlar. İnsanlarla aynı şartlarda bir arada yaşamayı, aynı havayı birlikte solumayı, aynı sıkıntılara birlikte katlanmayı öğrensinler. El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu balyoz sanırmış. Yumruk yesinler demiyorum, ama orada gücün ve paranın sadece kendilerinde olmadığını da görsünler. Tamam anladık. Bütçede şehit ailelerine yardım edecek paranız kalmadı. Onu bedelli firardan toplayacaksınız. 15 aylık askerliğe 30 bin lira fiyat biçtiniz. Parayı veren düdüğü çalacak. Ama 15 ay askerlik yapan gence de ayda 2 bir TL maaş vereceksiniz o zaman. Adalet bunu gerektirir. Kaçandan 30 bin alıyorsanız, gidene de 30 bin vereceksiniz. Bir şeyi merak ediyorum, yarın ahirette 1911’de orduya alınıp, sağ kalmayı başarıp 1923’te köyüne dönen Mehmetçiklerin yüzüne nasıl bakacaksınız? Köyüne birkaç kilometre kala viran bir handa vefat eden “huduttan hududa atılmış Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın yüzüne nasıl bakacaksınız? Ve İstiklal Marşı’nın “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ/ Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şühedâ” mısralarını nasıl okuyacaksınız?”