Her gün birkaç yiğidimizi şehit verdiğimiz bir Ramazan'ı geride bırakırken, şu an için neredeyse adından başka bir güzelliği kalmayan bir "Bayram" kutlayacağız. Yirmibirinci yüzyılın her türlü teknik imkânları elimizin altında.
Çocuklarımızın elinde oyuncak niyetine pahalı cep telefonları var, sokaklarımızı son model arabalar doldurmuş, beş yıldızlı otellerimiz "dokuz günlük tatil" boyunca hıncahınç dolu, Amerikan televizyonlarında başlayan diziler, gösterime giren filmler, ertesi akşam bizim kanallarımızda da yayına giriyor, acı haberlerimizi de, eğlencelerimizi de anında Twitter’denİnstagram’dan bütün dünyaya duyurabiliyoruz ama, bizi biz yapan, insan olma özelliğimizi ortaya koyan o neşeli mutluluğumuz yok, bize ferahlık veren huzurumuz yok.
Gerçi yeni neslin mutluluk ve huzur anlayışı da farklı ama, beli bir yaşın üstündekiler için "eski günler"i özlememek gerçekten mümkün değil...
Terör olaylarının artık neredeyse kanıksandığı bir dönemdeyiz. Eskiden bu gibi ölümcül olaylar topyekün milleti derin bir ye'se sürüklerken, bugün hiçbir şey olmamışcasına herkes kendi hayatını yaşamaya devam ediyor.
Kabul etmek gerekir ki ülkemiz zorlu bir bâdireden geçiyor. Neredeyse bütün dünya üstümüze üstümüze geliyor. En yakınımızdaki ülkelerden en uzaktaki Amerika'sına Rusya'sına İsrail'ine varıncaya kadar iyi ilişki içinde olduğumuz hemen hemen hiçbir ülke yok gibi...
Eskiden "kimse bizi sevmiyor galiba" gibi bir paranoya içinde olduğumuzu düşünürdüm. Bugünse açık seçik böyle bir acı gerçekle karşıyayız. İşin tuhaf tarafı, kimileri bize karşı bu düşmanlığı bizim iyiliğimiz için yapıyormuş gibi görünmekten de geri kalmıyor. Buna dayanarak içimizden onlara destek verenler de çıkıyor.
Vaktiyle KeçecizâdeFuat Paşa’nın III. Napolyon’a söylediği gibi, içerden biz, dışarıdan onlar, bütün gayretlere rağmen yine de bu ülkeyi yıkamıyorlar, inşaallah da yıkamayacaklar.
Mavi Marmara hadisesi ile İsrail, uçak düşürme olayı ile Rusya bir anda karşı safta yerini alırken, hükümetin yeni girişimleriyle bozulan ilişkilerimiz normale dönmeye başladı. Dış politikada ne sürekli dostluk, ne sürekli düşmanlık vardır, orada her şey menfaatlere göre dengelenir. Önümüzdeki günlerin olumlu ya da olumsuz anlamda ne göstereceğini bilemeyiz. Umalım ve dileyelim ki güzel şeyler olsun.
Son yaşadığımız havaalanı faciasını, Rusya ve İsrail'le olan ilişkilerimizin yumuşamasına yoranlar var. Hepimiz biliyoruz ki ondan önce de ortalık güllük gülistanlık değildi. Uluslararası politikalar artık öyle şekilleniyor ki, işin içinde olanlar bile anlamakta güçlük çekiyorlar. Çünkü olaylar çok boyutlu olarak ele alınıyor ve planlamalar tek bir akılla değil, komplike bir konsorsiyumla uygulamaya konuluyor.
Bir üst aklın yönettiğinde şüphe olmayan bu gidişatın sonu nereye varacak bilemiyoruz. Zaman zaman bizim yöneticilerimizin de sanki bu oluşuma çanak tutarmış gibi algılanan bazı söylemlerini ve davranışlarını da yadırgamıyor değiliz ama, uluslararası siyasetin bütün argümanlarını bilmeden hemen bir sözün, bir hareketin peşine takılıp ukalalık yapmak da pek doğru sayılmaz

*     *     *     *.
Bayram için yazacak bir şeyler bulamayınca sanki suçu başka yerlerde ararmış gibi konuyu epeyce dağıttık. Eskiden iç siyasetle ilgili birkaç konuya temas etmek yetip artıyordu. Gördüğünüz gibi artık dış siyasetin unsurlarına el atmak bile güzel bir bayram yazısı yazmaya yetmiyor.
Her şeye rağmen iyimser olmaya, daha doğrusu iyi şeyler düşünüp iyi şeyler olmasını umut etmeye gayret edeceğiz. Hep deriz ya,iyi düşünürsek iyi, kötü düşünürsek, kötü olur.
Önümüzdeki bayramı daha iyi şartlarla kutlamayı düşünerek duayen Gazeteci ve kadim dostum Engin KÖKLÜÇINAR’ın tebrik yazılarıyla bayram yazısını noktalayalım. 

“Geleneksel değerlerimizin en özel günlerinden biri olan RAMAZAN BAYRAMINIZI kutluyoruz. Bu günlerin coşkusuyla demokrasinin sabit rejimi olduğunu, ayrımcılığın ve etnik bölünmelerin özel hayata, inanca, düşünce ve ifade özgülüğüne olgunlukla yaklaşılması gerektiğini hepimiz bir kez daha hatırlatarak elele verip birbirimize sarılalım. Ve barış, refah, huzur içindeki mutlu ve çağdaş Türkiye’yi insanlık tarihine yazdıralım.