Tabiatıyla ramazan, bayram söz konusu olduğunda aklımıza dünden bu güne ramazanlar bayramlar geliyor yani hatıralar sıralanıyor gözümüzün önünde. Bununla beraber eski ramazanlara dair okuduklarımız…
Zaman zaman nerde o eski ramazanlar diyenlere de rastlıyoruz elbette. İster istemez eski ramazanlarla günümüz ramazanları arasında dedikleri gibi farklılıklar var mıdır sorusu geliyor akla.
Bize göre var elbette. Bu gün eski ramazanların şevki zevki maalesef yok. Mesela eski sohbet meclislerinden mahrumuz. Oruca, oruçluya saygıdan yoksunuz. Eski ramazan eğlencelerine hasretiz. Ve daha neler…
Elbette herkes reyine hürdür tutar tutmaz ama ortaya çıkan manzara ister istemez dünle bugünü mukayese etmeye götürüyor insanı.
Dün erkeklerin bile yapmadığını bugün kadınlar gayet rahat yapabiliyor. Sokaktan bir veya birkaç kadın geçiyor sigarasını tüttürerek…
Dün asla yapmadıklarını bugün milletin gözü önünde yapanların haddi hesabı yok, bir kadın ve erkeğin alenen sokak ortasında fingirdeşmesi…
Dün bir miktar ayıp ve günah vardı bu gün ne yazık ki esamisi okunmaz hale geldi…
Dün komşular birbirlerine iftara giderdi davet edilirdi bu gün komşular ne yazık ki birbirlerini tanımıyor bile…
Benzer pek çok olumsuzluk zikredilebilir ama geçelim. Geldiğimiz noktadan çıkalım.
Eski İstanbul ramazanlarında kıssa hanlar veya meddahlar olurdu, ibretli ve eğlenceli konular işlerlerdi. Saz ve söz meclisleri vardı. Karagöz Hacivat yani gölge tiyatrosu, ortaoyunu, semai kahveleri Vesaire…
Bugün ise uygulama yok, lafı bile edilmedi. Ama birileri konuştu uzun uzun, anlatılanlar kimsenin aklında kalmadığı gibi ne eğlendirdi ne öğretti ve ne de güldürdü.
Sayılı günler çabuk geçiyor, maksat zamanı değerlendirmek olmayınca gelmiş geçmiş fark etmiyor ki.
Gönül ister ki zamanı iyi kullanalım ve muhakkak surette bir işe yarasın. Bunun için ramazanlar fevkalade önemli. İnsan ramazanda nasılsa gerek fikren gerek bedenen bir başka kalıba bürünüyor. Sabır ve tahammül devreye giriyor. Bununla beraber güzel bir şeyler duyma ihtiyacında oluyor. Tabiatıyla duymak isteyeceği hemen her şey şimdi her zamankinden ziyadesiyle mevcut imkânlar, şartlar elverişli, ortam müsait. Fakat iştiyak yok o gönül ehli yok orada. Veya varsa da bilinmiyor bulunmuyor. Her şeyi bilen birkaç kişi alıp götürüyor. Eh her şeyi bilenler her şeyi yaparlarsa ortaya çıkacak olanda budur.
Yemek, laf ve ziyaretle bitiveriyor zaman.
Şu hep bahsini ettiğimiz kültür ve sanat nedense devreye hiş giremiyor.
İyisi mi bir fıkra ile tamamlayıp sözü keselim.
Tilki bir gün ormanda gezinirken bir ağaç dalına asılı bir bud görmüş. Canı çekmiş ama bud’un ucunda uzunca bir ip bağlı şüphelenip biraz uzağına bir kenara uzanmış oradan seyre dalmış.bud’un cazibesi aklını iyice karıştırsa da iştahını kabartsa da uzandığı yerden seyrine devam etmiş. Bir zaman sonra bir kurt gelmiş. Bud’u oda görmüş. Ardından da tilkiyi görünce sormuş. Buradaki asılı bud’u görmedin mi tilki kardeş diye seslenmiş. Tilki, gördüm demiş. Kurt devam etmiş peki neden yemedin. Tilki ben orucum demiş. Peki demiş kurt ben yiyebilir miyim? Elbette diye cevap vermiş tilki. Bunun üzerine kurt bir hamle yapıp bud’u yakalayıp yerinden indirmiş ama aynı anda bir patlama ortalık toz duman kurt bir tarafa bud bir tarafa düşmüş. Tilki yerinden kalkarak bud’un yanına varmış yemeye başlamış. Yara bere içinde yerinden kalkamayan kurt tilkiye, hani sen oruçtun. Tilki hemen cevabı yapıştırmış. Az önce top patladı ya…
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.