Evet, Batı kamuoyunun Türkiye gerçeğini lâyıkıyla bilmemesi, kendi resmiyet ve yarı resmiyet diyebileceğimiz, her türlü yayın organları sayesindedir.

     Bu durumda elimizden geliyorsa -ki gelmeli- Batı kamuoyunu kazanmanın ve gerçekleri söylemenin bir yolunu bulmak elbette istenen zorunlu bir ihtiyaçtır. Mutlaka faydalı olur. Çok yararı görülür.

     Bizi asıl üzen ve düşündüren husus şudur: Batı resmiyetinin Batı devlet ve hükümetlerinin Türkiye gerçeklerini doğru ve tam olarak bilmiyor sanmamızdır. İşte burada hakikaten yanılıyor ve oyuna geliyoruz.

     Halbuki dünya küçüldükçe küçüldü. İletişim araçları her yanı sardı. Yazılı ve görsel yayın ve duyum imkânları arttı. Hiçbir şey gizli kalmaz oldu. Kaldı ki her devletin her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de temsilcileri var. Elçileri var. Kendi adamlarından oluşan göz ve kulakları var.

     Üstelik bu göreve getirilenler siyasî tarih okumuş, okutulmuş kimselerdir. Ayrıca gönderileceği ülkeyi her yönüyle tanıyan kişilerdir. Yollanacağı memleket her açıdan kendilerine tanıtılan şahıslardır. Devletinin Türkiye’deki çıkarını bilen, bu hususta nasıl bir faaliyet yapması gerektiğinin şuurunda olan zâtlardır.

     Onlar tarihimizi bizden daha iyi bilirler. Halkımızı bizden  daha fazla tanırlar. İmkân ve potansiyelimizin her yönüyle farkındadırlar. Ama tecahül-i âriften gelirler. Bilmez gibi görünür. Bilmez gibi davranırlar. Daha doğrusu menfaatleri nasıl bilmelerini gerektiriyorsa o şekilde bilir görünürler ki Türkiye üstünde baskı yapabilsinler. Türkiye üstünde baskı kurabilsinler.

     İyi bilinsin ki Batı resmiyeti Kıbrıs’ta haklı olduğumuzu bal gibi biliyor. Ama bu biliş işine gelmez. Çünkü bu biliş Türkiye’ye hak vermeyi gerektirir. İşte bunun için asla işlerine gelmez.

     Çünkü Kıbrıs adası, Akdeniz’in güvenliğini sağlar. Süveyş kanalının giriş çıkışını emniyete alır. Ortadoğu’ya atlama taşı hükmündedir. İskenderun’un korunmasını temin eder. Türkiye’nin güneyini  sağlama alır. Böyle bir adanın -kısmen de olsa- otuz sene sonraki güçlü bir Türkiye’nin elinde olmasını kim ister? Öyleyse Kıbrıs’ta Türk Ordusu, işgalci sayılmalı ki Kıbrıs’tan Türkleri atmanın yolları aransın.

     Batı resmiyeti, Kürtlerin Türkiye’de birinci sınıf vatandaş olduklarını bilmez mi? Kürtlerin her yerde Türklerle beraber, bir ve bütün olarak yaşadıklarını bilmez mi? Bilir ama işine gelmez.

     Çünkü bu biliş, Ortadoğu’ya ve Petrole hâkimiyetin köprü başısı olan Güneydoğu Anadolu’dan vazgeçmeyi gerektirir. Teröre destek vermezliği icap ettirir. Yani menfaatlerinden olmayı netice verir. Bu işine gelir mi Batı’nın?

     Batı, Kerküklü bir Türkün “Kerkükte Türk olacağıma, Türkiyede bir Kürt olmayı tercih ederim.” dediğini bilmez mi? Bilir ama işine gelmez.

     Çünkü Türkiye’yi karıştırmanın mânası kalmaz. Oysa menfaati, Türkiye’de fitne ve fesat çıkarmayı gerektiriyor. Bu da Türkiye’de insan hakları yok demekten geçiyor.

     Batı; Türklerin ne Osmanlı Devleti’nin sonlarında ne de Cumhuriyet’in başlarında Ermenilere soykırım yapmadığını bilmez mi? Bilir ama işine gelmez.

     Çünkü bu durumda, Türkiye’yi menfaati gereği sıkıştıracak, boğazına yapışacak, tavizler almasını sağlayacak sebeplerden mahrum ve yoksun kalır. İşte bu işine gelir mi Batı’nın?

     Batı, Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkarmak istemesini destekliyor! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise bunu -haklı olarak- savaş sebebi sayıyor. Çünkü bunu kabul ettiği takdirde Ege’de kayık bile dolaştıramayacağını biliyor. Türkiye denizden tam bir ablukaya, tam bir kuşatılmışlığa alınmış olacağını görüyor.

     Batı, Türkiye’nin bu hususta da haklı olduğunu bilmez mi? Bilir. Hem de domuz gibi biliyor. Ama işine gelmiyor.

     Çünkü Türkiye’nin boğazını sıkmak istiyor. Türkiye’nin İzmir limanından denize açılmasını istemiyor.

     Öyleyse Yunanı haklı görmeli, Yunanın yanında yer almalı ki, onulmaz Türk düşmanlığı, onulmaz Türk tahammülsüzlüğünün gerekleri yerine getirilebilsin!

     Batı’nın; istediği takdirde kendi halkını doğrularla aydınlatması her zaman mümkün ve olasıdır. Ama bunu istemez.

     Çünkü bu manzara, Batı’nın bu şekilde oluşmuş kamuoyu; bizzat Batı’nın istediği bir durumdur. Çünkü resmen, sun’î ve yapay olarak oluşturulmuş bu kamuoyu; bu hâliyle -Türklere karşı- kendisinden beklenen tutum ve davranışı temin ediyor.

     Türkiye’yi istedikleri doğrultuda fikren yönlendiriyor.

     Bu yapay kamuoyu, kendi aydınımızı kendi politikacılarımızı, Batı’nın kendi düşünceleri doğrultusuna çekmeyi başarıyor.

     İşte bütün bunlar, özellikle kimi politikacılarımızın yanlış politika gütmesine yol açıyor. Batı’nın çıkarına hizmet edecek söylemlere fırsat veriyor. Türkiye’ye zarar verecek adımlar atılmasına olanak sağlıyor.

     Türkiye’yi, tarihsel hatâlara düşürecek noktaya getiriyor.

     Yazarlarımız ve siyasîlerimiz bu oyuna gelmemeli.

     Öyleyse Batı’ya göre değil, kendi gerçeklerimiz doğrultusunda söylemde bulunmanın ve kalem oynatmanın bilincinde olalım.