“Nereye gidiyoruz, nereden geldik?” derken görüyoruz ki son durağa ramak kaldı. Diktatör bir yönetimin meşrulaşmasının son temelleri de, ortalığa saçılan “demokrasi paketleri” ile atılmış oldu. 
Ülke tek adam idaresine girmek üzeredir. Ne yazık ki bu gerçeği, tüm dünya izlemekte ve kaygılarını da yer yer belirtmektedirler.
İktidar; kendini korumak, ayakta kalabilmenin tüm koşullarını oluşturmak adına, panik içinde, kendince önlem aldığını düşünürken dudak uçuklatan, dünyada benzerine çok az rastlanılan kararlar alıp, yasalar çıkarmaktadır. Öyle ki bu kararların çoğunun gece yarıları alındığını gözden kaçırmazsak, acelenin ve paniğin vahametini de görmüş oluruz. 
Yerel seçimlere sadece 1 ay kadar bir zaman var. Partilerin seçim kampanyaları başladı. Her ne kadar adı yerel seçim ve seçilecek olanlar da belediye başkanları olsa da, seçimler ülkenin geldiği bu noktada, çoktan bir genel seçim kadar önem kazandı. 
Peki; bu yarış ne kadar adil? Her lider,  her parti medyada eşit yer alabiliyor mu? Ya da alabilecek mi? Bu şartlarda seçim sonuçları ne kadar dürüst olabilecek ki?
İktidar parti lideri 7/24 televizyon kanallarındayken, muhalefet parti liderlerinin konuşmaları, grup açıklamaları neden halkla buluşamaz? 
Adaletten söz ederken ve partisinin adının baş kelimesi “adalet”  olurken,  adaletsizlik içinde olmak nasıl bir çelişkidir.
AKP’li adaylar, Kadıköy sokaklarına  "platform" imzalı afişler astırmaya başlamışlar. Kendi adaylarını,  seçmene platform adayıymış gibi tanıtıp, hedef şaşırtmak amaç. pic.twitter.com/5qAeM7CwYb 
Ankara’da boş durmuyor tabi.  20 yıllık belediye başkanının sicili bir hayli kabarık. Gezi direnişinde Ethem Sarısülük'ün hayatını kaybettiği Güven Park'a, "Değerli Türk Polisi Ankara sizinle gurur duyuyor" afişi astırdığını dün gibi hatırlıyoruz.
Şimdiyse, gene hayal gücünü fazlasıyla zorlayarak yeni afişler hazırlatıp, Ankara sokaklarına, caddelerine asmaya başlamış. CHP belediye başkan adayının sol,  legal ve illegal örgütler tarafından desteklendiğini aklınca afişe edip, oylarını kıracak. Hiç üşenmeden, aklına gelen tüm sol örgütleri sıralamış bu afişe.
Şimdi “nasıl bir zihniyettir bu?” diye sormayacağım. Artık bende, sizler gibi şaşırmıyorum. 
Akla gelen her türlü adaletsizlik, riya, anti-demokratik uygulamalar ortalığa saçılmış durumda.  Ahlak, çoktan kullanımdan kaldırıldı.
Şimdilerde zabıtalarında işleri giderek arttı. Aldıkları emir üzerine, caddeler boyu dolaşıp, muhalefet parti adaylarının afişlerini sökmekteler. Bunun adı paniktir. Bunun adı özgüven yitirilişi, bir çıldırıştır.
Sekiz genç kız başbakana önemli bir bilgi taşımız. Cemaat evinde kalan bu kızlar, geceleri onları uykusundan uyandıran ablalardan şikayetçi olmuş. Bu ablalar, başbakana beddua etmelerini istiyormuş bu kızlardan. Aslı olmayan dedikodular yapıyorlarmış. Ve kızları da tehdit ediyorlarmış, “sizlerin de ailelerinize, hakkınızda yalan söyleriz.” diye.
Ne dersiniz? Bu hikaye de Kabataş olayı kadar dile dolanacak mı? Mağduriyet senaryolarına bir yenisi mi eklenecek?
Onu bunu bilmem. Tarihe baktığımızda, hiçbir zalim kalıcı olmamıştır. Ve sadece zulümleriyle anılmışlardır.
Baskılar, isyanları doğurur…