Digital teknoloji devlerinin bulunduğu bir ülkede yapılan başkanlık seçimlerinde oylama mektupla yapılıyorsa, bazı eyalet yöneticileri, “Mektuplar seçimden sonra da gelse de, ben onları değerlendiririm” diyebiliyorsa, o ülkede seçim sonuçlarının ne ölçüde halkın özgür iradesini yansıttığı, kaçınılmaz olarak tartışmaya açılır. 

Digital teknolojinin zirvesi olan bir ülkede yapılan başkanlık seçimlerinde oylama, dumanla haberleşmeyi anımsatan mektuplaşma şeklinde yapılıyorsa, bu tercihin, “koronavüris salgınına önlem” gibi bir açıklaması olamaz. Anlaşılan o ki, Trump başkan olduğunda Putin’in digital ordusunun seçim sonuçlarında etkili olduğunu savunan irade, bu seçimlerde digital sistemi devredışı bırakabilmek amacıyla mektuplu oylamayı devreye sokmuş. “Demokrasi ve insan haklarını yılmaz savunucusu geçinen bir ülke” imajıyla hiç bağdaşmayan görüntüler izlemekteyiz. 

Özet olarak, Biden’ın başkanlık döneminde, “Başkan ne diyor” değil, “Pentagon ne diyor?” söylemi etili olacaktır.

ABD’de yapılacak seçimlerde yeni başkanın kim olacağı konusu, Amerikalılar kadar bizi de ilgilendiriyor. Trump ya da Biden, hangisi seçilirse seçilsin, ABD ile olan ilişkilerimizde ortaya çıkan gerginlikler devam edecekti. Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar unutuluyor, Biden’ın başkanın seçilmesi, Türkiye açısından, daha sıkıntılı bir sürecin başlaması olarak değerlendiriliyor. Unutulmaması gereken, Temsilciler Meclisi ve Senato’nun, perde gerisinde de Pentagon’un başkanların atacakları adımlarda etkili oldukları gerçeğidir. 

Dünyada en çok COVİD-19 vakasının yaşandığı, seçim gününe kadar 231 bin kişinin hayatını kaybettiği ABD’de seçmen, kurulu düzenin korunması yönünde bir karar açıklamıştır. Yani, önümüzdeki süreçte Türkiye-ABD ilişkilerini, “Biden ne der?” çerçevesinden değil, “Pentagon de demek istiyor?” çerçevesinden bakmak gerekecektir. 

Hemen not düşelim; Digital teknoloji devlerinin bulunduğu bir ülkede yapılan başkanlık seçimlerinde oylama mektupla yapılıyorsa, bazı eyalet yöneticileri, “Mektuplar seçimden sonra da gelse de, ben onları değerlendiririm” diyebiliyorsa, o ülkede seçim sonuçlarının ne ölçüde halkın özgür iradesini yansıttığı, kaçınılmaz olarak tartışmaya açılır. 

Digital teknolojinin zirvesi olan bir ülkede yapılan başkanlık seçimlerinde oylama, dumanla haberleşmeyi anımsatan mektuplaşma şeklinde yapılıyorsa, bu tercihin, “koronavüris salgınına önlem” gibi bir açıklaması olamaz. Anlaşılan o ki, Trump başkan olduğunda Putin’in digital ordusunun seçim sonuçlarında etkili olduğunu savunan irade, bu seçimlerde digital sistemi devredışı bırakabilmek amacıyla mektuplu oylamayı devreye sokmuş. “Demokrasi ve insan haklarını yılmaz savunucusu geçinen bir ülke” imajıyla hiç bağdaşmayan görüntüler izlemekteyiz. 

2001’de, İkiz Kuleler şoku sonrasında Ortadoğu’ya çöken ABD’nin yeni dünya düzenini hayata geçirebilme bağlamında yaptığı operasyonlarda milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesi nedeniyle büyük bir imaj erozyonuna uğrayan ABD, son başkanlık seçimlerinde uyguladığı mektupla oylama sistemiyle, demokrasi konusunda da sınıfta kalmıştır.  

Özet olarak, Biden’ın başkanlık döneminde, “Başkan ne diyor” değil, “Pentagon ne diyor?” söylemi etili olacaktır. 

ABD-İSRAİL GERİLİMİ TURMP’I BAŞKANLIKTAN ETTİ

Demokratların adayı Biden, başkanlık koltuğuna oturmuş olsa bile, Temsilciler Meclisi’nde değil, ama Senato’da Cumhuriyetçilerin ağırlığını hissedecektir. ABD derin devleti olarak Pentagon, başkanı, Amerika’nın çıkarları doğrultusunda bir politika izlemesi konusunda yönlendirici olacaktır. 

Damadı Kushner’in etkisiyle zaman zaman Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi ve Golan Tepeleri’ni İsrail’e bağışlaması gibi uygulamalara imza atan ve “Suriye’den çekiliyoruz” gibi sürpriz tweetler sallayan Trump, Pentagon barajını aşamamıştır. Hatırlayın, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, kuşkulu şekilde ölen babasını toprağa verir vermez Tel Aviv’e uçmuş, Çin Büyükelçisi’nin sınırdışı edilmesini istemişti. İsrail bu isteğe olumsuz yanıt vermiş, fakat Pompeo’nun ülkeden ayrılmasının ertesi gününde Çin Büyükelçisi evinde ölü bulunmuştu. Yani ABD, Ortadoğu’da Çin’e destek veren, liman armağan eden bir İsrail istemiyor. 

Biden’ın başkanlık döneminde Kıbrıs’ta da, Doğu Akdeniz’de de, Ege Denizi’nde de, Suriye’de ve de Kafkasya’da yeni komşumuzun ABD olduğunu bilerek hareket etmek durumundayız. 

Bu bir kuşatma tablosu mu? 

Evet. İşimiz Trump döneminde de zordu; şimdi daha da zor olabilir. Fakat biz, geleceğimizi düşünerek, asla ödün vermeden yolumuza devam etmek durumundayız. Dünyanın kaderini yeniden şekillendirildiği bir dönemde,  çıkarlarımızı koruyabilmek için elbette savaşmak durumundayız. 

Seçim öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında Biden’ın 10 puan kadar önde çıkması kaygılarımızın artmasına neden oluyordu. Pentagon, derin devlet politikasının hayata geçirilmesi açısından Biden’ı elde tutmak isterken, “ABD’nin dinamik başkanı” imajı nedeniyle Trump’la yürümek istiyordu. Pentagon’un, azil yoluyla görevden uzaklaştırma hamleleri, eski dostu Epstein’in malikanesinde ve “uçan harem” Lolita express’inde yaşanan rezaletleri gündeme getirmesi, Pentagon’un Trump’ı yörüngesine oturtma operasyonlarıydı. O nedenle, Biden ya da Trump’ın başkan seçilmesi ABD’nin dış politika hedeflerini değiştirecek bir sonuç üretmeyecektir.     

Pentagon açısından Biden, Suriye’de ayak sürüyen, Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesine engel olamayan Obama’nın yardımcılığı sürecinde yıpranmış bir figürdü, ama derin Amerika diliyle konuşan bir başkan adayı olarak “çantada keklik”ti. Trump da, koronavirüs salgınıyla mücadelede sınıfta kalmış olmasına rağmen, geçim derdine düşmüş olan orta sınıfa umut aşılayan işadamı kökenli dinamik görünümlü bir başkan adayıydı. Fakat Damat Kushner’in yörüngesinde hareket etmesi Trump’ın Beyazsaray’dan savrulmasına neden oldu.  

Sandıklar açıldı, oylar sayılmaya, her iki tarafın avukatları da, ellerinde itiraz dilekçeleriyle mahkeme önlerinde beklemeye başladılar. 

ABD gibi demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu olarak bilinen bir ülkede demokrasiyle hiç bağdaşmayan tablolar yaşanmakta.. 

KİM SEÇİLİRSE SEÇİLSİN, TÜRKİYE’Yİ HEDEF ALACAKTI

Proje ortağı olduğumuz ve parasını ödediğimiz F-35’leri vermeyen, bizi Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almaya mecbur bırakan, PKK/YPG’yi eğitip donatmaya devam eden, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden, Rahip Bronson’ın iadesi sürecinde  bizi, “ekonominizi mahvederim” diye tehdit eden Trump’ın ya da sömürge valisi edasıyla “Erdoğan’ı seçimle devireceğim” diyebilen Biden’ın seçilmesi Türkiye’yi mutlu etmeyecektir. Çünkü, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönünü belirleyecek olan dinamikler, kendi çıkarlarını ön planda tutan bir dış politika izlemesinden rahatsız oldukları Türkiye’yi, kendileriyle birlikte hareket etmeye zorlayacaklardır. 

ABD’nin yeni başkanı olarak Biden, “Doğu Akdeniz’in derinliklerinde keşfedilen hidrokarbon servetinde benim de hakkım var” diyen, Libya ile yaptığı deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmayla Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’de bir “Mavi Vatan” oluşturan, küresel ekonominin geleceğini belirleyecek olan Yeni İpekyolu’na destek veren Türkiye’yi kendi yanlarına çekmek için her yolu deneyecektir. 

ABD başkanlık seçimleri sonrasında Türkiye’yi mutlu günlerin beklediği söylenemez. Türkiye haklarını ve çıkarlarını savunduğu sürece başkanın değil, doğrudan ABD derin devletinin hedefinde olacaktır. 

Türkiye, “Güney sınırları boyunca bir garnizon devlet tarafından kuşatılmayı kabul ediyorum, Doğu Akdeniz’deki haklarımdan vazgeçiyorum, Libya ile imzaladığım anlaşmayı iptal ediyorum, Çin’in Yeni İpekyolu’nu desteklemekten, Kafkasya’da Azerbaycan ve Pakistan ile oluşturduğum dayanışmayı kaldırıyorum” demedikçe, ABD’nin hedefinde olacaktır. 

Seçim sonuçlarının netleşmesi ve yeni başkanın işbaşı yapması sonrasında Türkiye’yi çevreleyen çember daraltılmaya, Türkiye yeniden bir başka yörüngeye oturtulmaya çalışılacaktır. Bu yönde kapsamlı hazırlıklar, seçimler öncesinde başlatılmıştı. Türkiye’yi kuşatmaya yönelik hazırlıkların en çarpıcı olanı döviz kurlarındaki tırmanıştır. Daha önce de, petrol fiyatları 100 dolarlardan 20 dolarlara çekilerek, Çin’in Yeni İpekyolu’na destek veren İran ve Rus parasının değeri büyük ölçüde tırpanlanmıştı.  

Seçimler öncesinde Doğu Akdeniz’de karargah kuran ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladıkları silah ambargosunu kaldırdıklarını ilan etmekle yetinmemiş, Girit’te inşa ettikleri deniz üssünü ziyaret etmiş, Yunan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in Ada’daki villasında kalmış, ‘yüzer üs’ diye anılan ‘USS Hershel Williams’ gemisinin Girit’te daimi olarak konuşlanacağını müjdelemişti. Bu hazırlıklarının hedefinin Rusya olduğu açıklansa da, doğrudan Türkiye’ye yönelik olduğu açıktır. 

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) uygulamaya koyduğu I. Körfez Savaşı’ndan (1991) bu yana, artık müttefikimiz değil, hasmımız olmuştu. BOP da, tek kutuplu yeni bir dünya düzeni de ABD ile Türkiye’nin yolarının ayrılmasına neden olan gizli ajandalardı. ABD’nin, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesinden bu yana bölgede attığı her adım Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü tehdit eden gelişmeler olmuştur. 15 Temmuz 2015 darbe girişimi bu gelişmelerin zirve noktası olmuştur. Çin’in destekçileriyle birlikte hayata geçirmeye çalıştığı Yeni İpekyolu Projesi’de Türkiye’nin karşı cephede yer alması, iki müttefik arasındaki köprülerin atılmasına neden olmuştu. 

ABD seçimlerinde kimin başkan seçileceği, herşeyden önce Yeni İpekyolu çerçevesinde değerlendirilmelidir. Çünkü, Demokratların adayı olan Biden, Pentagon şahinleri gibi, Yeni İpekyolu’nu ABD’nin beka sorunu olarak görürken, Cumhuriyetçilerin adayı Trump, Çin ile birlikte yürüme taraftarıydı. 

Bütün dünya ülkelerini olumsuz etkileyen ABD ile Çin ve destekçileri arasında yaşanmakta olan savaş, Trump ya da Biden’ın seçilmesine göre yön bulacaktı. Bütün dünyayı kasıp kavurmakta olan koronavirüs salgının seyrinin de, ABD başkanlık seçimi sonuçlarına göre şekilleneceği ciddi ciddi konuşulmaktaydı. 

ABD başkanlık seçim sonuçlarına Türkiye açısından bakacak olursak…

Herşey bir tarafa, Bidenopulas diye anılacak kadar tescilli bir Yunan hayranının ABD’ye başkanı olması, Türkiye’nin başını ağrıtacak olaylar zincirinin başlaması demektir. Çünkü, tek başına Türkiye’nin karşısına çıkmaya cesaret edemeyen ve her fırsatta AB üyesi bir ülkeyi yanına alarak Türkiye’ye tehditler savurmayı alışkanlık haline getiren Yunanistan, Biden kimliğinde birinin seçilmesiyle iyice şımaracak ve Türkiye’nin canını sıkacak gösteriler yapmayı sürdürecektir. Sonunda şamarı yiyeceğini bile bile, suyun öte yakasından efelik gösterileri yapmaya devam edecek ve bizim ulusal güvenliğimiz açısından tehdit oluşturan önemli konulara odaklanmamıza engel olmaya çalışacaktır.  

Bir gecede üçyüze yakın vatandaşımızın şehit edildiği, Meclis’in üzerine savaş uçaklarının bombalar yağdırdığı 15 Temmuz gibi bir darbe girişimiyle birlikte anılan kadim müttefikimizin başkanlık seçim sonuçları, bizi her zamankinden fazla ilgilendiriyor. 

Biden mı, Trump mı başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, “seçilecek yeni başkanın kimliği, ABD derin devleti ile Çin ve destekçileri arasında, Beyazsaray’ı elegeçirme bağlamında yaşanmakta olan iç savaşın ilk raunddaki galibinin kim olduğunu da belli edeceğinden, seçimin olası sonuçları bütün dünya ülkelerini de yakından ilgilendiriyor. ABD başkanlık seçimlerinin sonuçları, bir ölçüde, ‘yeni dünya düzeninin kaptanını kim olacak?’ sorusunun da yanıtı olacağından, gelişmeler tüm ülkeler tarafından dikkatle izleniyor. Hem ABD’de hem de Avrupa başkentlerinde yaşanmakta olan terör olayları, perde gerisinde yaşanmakta olan üstünlük savaşının gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına düşen yansımalarıdır.”