Basın bayramı kutlu olsun
“BAB-I ALİ’Yİ
CANLANDIRMAK İSTİYORUZ”
“Basın Bayramı”nı ihdas eden ve geleneksel hale getiren Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, 24 Temmuz’da, basında sansürün kaldırılışının yıldönümünde kutlanan ve kutlanacak olan bu bayramla neyi hedeflediklerini anlataırken, “Bab-ı Ali’yi canlandırmak istiyoruz. Maksadımız anıları canlandırmak. Burayı bir basın kültür merkezine haline çevirmek. İleride bunun da gerçekleşeceğine inanıyorum” dedi.
Basında sansürün kaldrılmış olmasının önemini vurgulayan RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun da, “Türkiye 100 küsür senedir sansürü kaldırmış bulunuyor. Zaman zaman bazı uygulamalar olmuşsa bile bugün olmadığını söyleyebiliriz. Bir takım sorunlar var. Artık Türkiye’de hem yazılı basında hem görsel basında sansür anlamına gelebilecek bir uygulama yok. Bir takım sorunlar var. Ama sorunu olmayan hiç bir ülke yok” dedi ve “Bu sorunların zaman içinde aşılabileceğini düşündüğünü” söyledi.
Basın Bayramı kutlamasına, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Kültür eski bakanı Atilla Koç, CHP Milletvekili İlhan Kesici, Önce VATAN Gazetesi Sahibi Abdullah Akosman, İstanbul Gazetesi Sahibi Alaaddin Koçak, İstiklal Gazetesi Sahibi N. Neşe Yurdakul ile eşi Aydın Yurdakul, Gazeteci Avni Özgüler, Son Saat Gazetesi sahibi Murat Özbay, Önce Vatan Gazetesi Haber Md. Yardımcısı Şükrü Erman, Yapımcı Şahin Alpay’ın yanı sıra çok sayıda gazeteci ve iş adamı katıldı
Bugün İstanbul Erkek Lisesi olarak bildiğimiz tarihi bina Osmanlı döneminin Duyun-u Umumiye’si, yani Osmanlı borçlarının tahsili için kurulmuş kurumun çalıştığı bina. Bu tarihi binanın bahçesinde kurulan efsanevi Marmamar Kıraathanesi dekoru çevresinde çok sayıda basın mensubu duayen gazetecilerin anılarını, dilek ve şikayetlerini dinlediler. Daha sonra yine bahçede özenle hazırlanmış sofralarda topluca iftar yapıldı. İftar sonrasında “Fehmi Koru Fasıl Heyeti” nefis bir konser verdi.
Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü olan 24 Temmuz Basın Bayramı gecesinde, 63 yaşına giren Gazeteci Fehmi Koru için sürpriz bir doğum günü kutlaması yapıldı.
NOT EDİLMESİ
GEREKEN ANILAR
İstanbul Erkek Lisesi bahçesinde kurulun tarihi Marmara Kıraathanesi dekorunda, duayen gazetecilerimizden Engin Köklüçınar’ın moderatörlüğünde yapılan “Dünden Bugüne Bab-ı Ali” konulu sohbette Ergün Hiçyılmaz, Cemal Çiftçigüzeli, Ethem Çalışkan, Gürbüz Azak, Üstün İnanç, Prof. Dr. Metin Kazancı, Orhan Ayhan ve Mehmet Şevki Eygi gibi yıllırını Türk basınına adamış gazeteciler ilginç anılarını, sıkıntılarını, mesleğin geleceği konusundaki düşünce ve dileklerini izleyenlerle paylaştılar.
Ergün Hiçyılmaz, dünyada ünlü sendika lideri Leh Walesa ile dünyada ilk konuşan gazeteci olduğunu, bunu da sendikaya yaptığı 200 dolarlık bağış sayesinde başardığını söylerken genç gazeteciler bazı başarı tiyoları veriyordu. Ergün Hiçyılmaz, onlarca kitap yazmış olmasına, basınla ilgili çok değerli belgelere sahip olmasına rağmen devletin ilgisizliğinden yakındı ve “Elimdeki belgeleri devletimin izin verdiği bir yerde yakmak istiyorum. Bunu, ülkesini seven bir insan olarak, gaztecilerimize olan ilgisizliği protesto etmek amacıyla yapacağım. Hiçbir politik hedefim yoktur” dedi.
Prof. Dr. Metin Kazancı, İstanbul gazetecilerinin Türkiye’nin en birikimli, en donanımlı gazeteciler topluluğunu oluşturduğunu belirterek, Kurtuluş Savaşı sırasında İnebolu üzerinden Sakarya’ya nasıl silah ve cephane taşındığını, Dünya Savaş Tarihi’nde ilk “Kağnı Komutanlığı”nın bu savaşta ihdas edildiğini, komutanlarının çoğunun kadın olduğunu anlattıktan sonra, “Atatürk, başta Azerbaycan olmak üzere Türk Dünyası’ndan, Sovyetler Biriliği’nden yardım gelmesine rağmen İstanbul’dan beklediği yardımı görmemesinden dolayı İstanbul’a küsmüştü. Araya İstanbul milletvekillerinin girmesine rağmen, 1928’e kadar İstanbul’a gelmedi. Atatürk’ün bu kararını milletvekilleri değil, ama gazeteciler bozdu. 1927’de bir grup gazeteci Ankara’ya gittiklerinde kendisini köşkte ziyaret etmişler. Konuşmanın sonlarına doğru da Atatürk’ü İstanbul’a davet etmişler. Ve Atatürk’ü İstanbul’a gelmeye razı etmişler. Bunu, gazetecilerin basın-yayın, gazete hazırlama, yayma, fikir oluşturma gibi görevlerinin yanı sıra, yakın tarihimizde gerçekleştirdikleri bir olayı, orjinalliği itibariyle anlatmak istedim.
Not edilmesi gereken bir olaydır. Çünkü bu hikaye, bir örnek bir gazetcilik olayı olarak Venedik Basın Müzesi duvarında asılıdır” dedi.
ATATÜRK’TEN
GAZETECİLİK DERSİ
Bu anı üzerine söz alan Engin Köklüçınar, gazetecilerimize ders olacak, gerçekten not edilmesi gereken çok ilginç bir anekted aktardı:
“Hakkı Tarık Us, Asım Us akit adlı bir gazete çıkarıyorlar.. Gazetenin baskısı ve satışı pek yüksek değildir. O zamanlarda yayınlanan gazeteleri görmüş olanlar hatırlayacaklardır, maşetler genellikle, ‘Başbakan Hazretleri İstanbul’u teşrif ettiler’, ‘Gazi Hazretleri İstanbul’da’ şeklinde olurdu. Atatürk’ün İstanbul’a geleceği gün, Vakit gazetesi, ‘Gazi Hazretleri İstanbul’da’ şeklinde bir manşet hazırlanıyor. Fakat, telaş ve heyecandan olacak, önemli bir harf hatası müsahhihin, şimdiki ifadeyle düzeltmenin gözünden kaçıyor ve manşet ‘Mazi Hazretleri İstanbul’da’ şeklinde çıkıyor.Teknik imkanlar şimdiki gibi elverişli değil, gazete o haliyle dağıtıma veriliyor.
Akşam gazete sahipleri de Atatürk’ün masasındadırlar ve yapılan hatadan dolayı başları önlerindedir. Atatürk bir ara yemeğine ara veriyor ve Vakit’in sahibine hitaben gazetecilere ibret olacak birşey söylüyor: ‘Hakkı Tarık, Hakkı Tarık, üzülme’ diyor, ‘müsahhihin okumadığı bir gazeteyi kimse okumaz’ diyor..”
Bab-ı Ali’nin eski tüfeklerinden Üstün İnanç da, çocukluğundaki Bab-ı Ali’yi anlattı, genç dinleyenlerine gazeteciliğin bu tarihi mekanını anılarıyla adım adım gezdirdi.
“II. DÜNYA SAVAŞI’NI
3. SAYFADAN
DUYURMUŞLARDI”
Duayen gazetecilerden Mehmet Şevki Eygi de, yaptığı kısa konuşmada, ilginç bir tespitte bulundu ve 1930’lu yılların The Times’ından bir örnek vererek genç meslektaşlarına çok önemli bir mesaj verdi:
“Bendeki ünlü İngiliz gazetesi Times’ın 30’lu yıllara ait nüshasının kapağında bir başlık var, bir tarih var, biriki bilgi var ve bunların yanı sıra ne var, hiç tahmin edemezsiniz: küçük ilanlar var. İşte gazetecilik buydu ve buymuş. II. Dünya Savaşı patladığında, bu önemli haberi 3. sayfada, dış haberler bölümünde 3 sütunluk bir haber olarak vermişler. Şimdiki gazetecilik baştan aşağı heyecan, başatan aşağı sansasyon, baştan aşağı insanların meraklarını gıdıklamak üzerine.. İnşallah bizde de renksiz gazeteler çıksın, bu gazeteler heyecan yapmasın, sansasyon yapmasın, Times gibi, 1. sayfadan küçük ilanlar konmasın, ama gazetecilik konsun.”
Gazetelerimize estetik kazandıran iki büyük üstat Etem Çalışkan ve Gürbüz Azak mesleğe girişlerini, o zamanın teknik koşullarını ve renkli anılarını anlattılar.
Sağlık sorunları nedeniyle Marmara Kıraathanesi sohbetlerine son anda katılan Orhan Ayhan minüsküsten mustarip. Bu hastalık ayaklarını çok kullanan futbolcularda görülür, ama Orhan Ayhan sayesinde tıp literatürüne minüsküs konusunda yeni bir neden eklenmiş; meğer 50 yıl aralıksız maç anlatanlar da minüsküs olabiliyorlarmış!
KÜLLÜK’TEN
MARMARA KIRAATHANESİ’NE
(Küllük tanıtımından)
Küllük ; Cumhuriyet döneminin en ünlü gazeteci, yazar ve fikir mekanıdır. Galip Erdem’in, o günlerden bahsettiği yazısında “Geç vakit, meşhur Küllük’e uğradım.” ifadesinden, mekanın 1955 yıllarında da açık olduğu anlaşılmaktadır. Küllük müdavimleri ve kıraathanenin ön bölümünde oturanlar arasında; Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfat Ilgaz, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, İlhan Berk, Oktay Akbal, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Reşat Nuri, Yahya Kemal, Abdülbaki Gölpınarlı, Necip Fazıl Kısakürek, Tarık Buğra, Faruk Nafiz Çamlıbel ve daha birçok Türk Edebiyatının çınarı yer almaktadır. Küllük Kıraathanesi; Beyazıt Camisi’nin Marmara Denizi’ne ve Aksaray’a bakan köşesindedir.
Marmara Kıraathanesi; Küllük’ün kapanışının ardından; bir başka efsane mekanın adı öne çıkar: Marmara Kıraathanesi. 1958 yılında kurulan Marmara Kıraathanesi, Küllük ve yeni edindiği müdavimlerini ağırlamaya başlar. Günümüzde halen yaşayan birçok yazar ve gazeteci, dönem itibariyle Marmara Kıraathanesi’ni daha çok anımsar. 1984 yılına kadar açık kalan Marmara Kıraathanesi, “namı diğer Küllük” diye de anılırdı. Aralarında gazetecilerin, akademisyenlerin, yazarların bulunduğu, Küllük’te uzun yıllar sohbet halkalarına dahil olmuş pek çok isim, Küllük’ten sonra Marmara Kıraathanesi’nde buluşmaya başlamıştır. Bugün birçoğu aramızda olan ve Basın Bayramı’nda da bizlerle birlikte olacak olan Marmara Kıraathanesi müdavimlerini saymak için uzun sayfalara ihtiyaç vardır.24 Temmuz Basın Bayramı / 24 Temmuz 1908 günü İstanbul’da gazeteciler kendi aralarında karar aldı: O gece sansür memurlarını gazetelere sokmayacaklardı. Gazeteler basıldı. Gazeteciler sabaha kadar bürolarda, matbaalarda kaldı. Gelen sansür memurları “Meşrutiyet ilan edildi. Artık matbuat hürdür” diye kapıdan geri çevrildi. Ve ertesi gün gazeteler ilk kez sayfalarında beyaz sütunlar olmaksızın, sansürsüz olarak çıktı. O günden beri, 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği 24 Temmuz, “Basın Bayramı” olarak kutlanıyor.