İnternet üzerinden sosyal mecraların yaygınlaşmasıyla kontrolsüz bir yalan-dolan ve iftira süreci başladı. Bu alanda ‘Çamur at tutmazsa da izi kalır’ anlayışıyla akla gelmeyecek söylemler üretiliyor. Bilhassa ‘muhalefet olma adına’ yapıldığı savunulan ve adına ‘ironi’ denilen yayınlar yalan ve iftiraya yeni bir boyutlar kazandırdı. Birilerinin sloganik bir bakışla ürettiği materyaller beğeni ve paylaşım yöntemiyle milyonlarca kişiye ulaştırılıyor. Örnek vermek gerekirse; basit bir tasarımla hazırlanan ‘Suriyeli ailelere yardım kartı’, Suriyeli ailelere ait gibi görünen ve ücretsiz olduğu işaretlenen su faturaları halk üzerinde ciddi anlamda etkiler uyandırıyor. Suriyelilerin Kaymakamlıklardan yardım olarak aldıkları kömürleri parayla sattıkları da bu günlerin yaygın söylemlerinden biri haline geldi. TBMM Kararı veya genelge süsü de verilerek yayınlanan onca materyalle zihin bulandırma operasyonu sürdürülüyor.  Bu girişimler karşısında AK Parti’nin yalan ve iftiraları çürütecek gerçek bilgi ekiplerinin yoğun mesai vermesi gerekiyor. 

*       *       *

Şehir Hastaneleri üzerinde sürdürülen yalanlar

Siyasetin giderek yozlaştırıldığını, muhalefet sözcüğünün yalan ve iftira ile özdeş hale getirildiğini üzülerek seyrediyoruz. Bazı muhalefet partisi mensupları başta olmak üzere, sosyal ağlarda dillendirilen “Şehir hastanelerini yapan firmalara hasta garantisi, verildiği, hasta sayısının yetersiz olması halinde devlet kasasından bu paranın ödeneceği” yönündeki yaygaraların da kara propaganda olduğu Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarıyla ortaya çıktı. 

Bakan Koca şehir hastanelerinin yapılacağı hazine arazisinin yüklenici firmaya ücretsiz verilmesinin söz konusu olmadığını, inşaata başlanılabilmesi amacıyla arsanın üst kullanım hakkının devredildiğini ve 25 yılın sonunda da arsa ve binanın kamuya devredileceğini katıldığı bir programda anlattı. Koca’nın, “Ne Hazine ne Sağlık Bakanlığı ile kamu özel iş birliği sözleşmelerine yönelik bugüne kadar hiçbir borç üstlenim anlaşması imzalanmamıştır” şeklindeki sözleri de bugüne kadar süregelen söylemlerin yalan, iftira veya bilgisizlik olduğunu ortaya koydu.

Sosyal ağlar yakın takibe alınarak bu ve benzeri iddiaların adım adım izlenmesi ve anında gerçek bilgilerin ilgili mecradaki her paylaşıma cevap olarak iletilmesi gerekiyor. 

*       *       *

Erdoğan ve Bahçeli ikinci hamleyi yaptı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yerel seçimlerde kendi adaylarıyla yola devam edecekleri yönündeki açıklamasından sonra siyaset sahnesinde çok farklı gelişmeler yaşandı. Birinci planda, iki partinin de içinde ittifaktan -her ne sebeple olursa olsun- rahatsızlık duydukları anlaşılanlar oldu. İkinci planda ise CHP öncülüğündeki partilerde -ittifak yapıp AK Parti ve MHP’den bazı belediyeleri alma- fikri yoğunluk kazandı. Karşı mahallede olup bitenleri bir süre izleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli CİHS ittifakına karşı ikinci hamleyi yaptı. Şimdilik MHP İstanbul, Ankara ve İzmir’de AK Parti adaylarını destekleyeceğini duyurdu. Üçüncü hamlenin ne olacağını bekleyip göreceğiz.

*       *       *

Brexit yeni bir İngiliz oyunu mu?

Her ne kadar, “Dünyadaki durgunluk ve mali yükün paylaşımı konusundaki iç çekişmeler” olarak anılsa da, üçüncü dünya ülkesi olarak gördükleri coğrafyalardaki ülkelerin sömürme hususunda Jacques Delors’ın başkanlık ettiği komisyonun 1985'te hazırladığı Beyaz Kitaba uygun olarak 1 Ocak 1993'e kadar tek pazar oluşturmayı kendisine hedef edinen Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, Lüksemburg ve Portekiz  Avrupa Tek Senedini 17 Şubat 1986'da imzalamış, ardından 28 Şubat 1986'da Danimarka, İtalya ve Yunanistan’da aralarına katılmıştı. Bağlarını güçlendirmek isteyen üye devletler 1991'de Maastricht'te toplanarak başlattıkları müzakere sürecinde Maastricht Antlaşması adıyla da anılan Avrupa Birliği Antlaşmasını 1 Kasım 1993’te tarihinde yürürlüğe koydu. Antlaşma 1999'a kadar parasal birliğin tamamlanması, Avrupa vatandaşlığının oluşturulması ve ortak dış ve güvenlik, adalet ve içişleri işbirliği gibi politikalarını getiriyordu.

Amaçları için başka ülkeleri araç olarak kullanmakta mahir olan İngiltere, 23 Haziran 2016'da yaptığı referandumla AB'den ayrılma kararı aldı. AB ve İngiltere müzakerecilerinin hazırladığı 585 sayfalık ‘ayrılık anlaşması’  nihayet taraflarca imzalandı. Anlaşmaya göre İngiltere 29 Mart 2019'da AB'den resmen ayrılacak. Birlik üyesi ülke vatandaşlarının ikamet ettikleri ülkelerde önceki gibi yaşamaya, çalışmaya, eğitim almaya ve sosyal haklardan yararlanmaya devam edecek olması sebebiyle AB ile İngiltere arasında ilişkiler aynı formda devam edecek gibi görünüyor. Fakat İngiltere’nin kendi sınırlarına, kendi para birimine dönüyor olmasıyla birlikte AB’ye yüklü ödemeler yapmama eğilimi taşıması yeni Avrupa düzeniyle ilgili ipuçları veriyor.  Brexit Anlaşmasında ‘Ayrılsak da beraberiz’ kabilinden bir görüntü verilmek istense de, uzun vadeli planlarla hareket eden İngilizlerin ortaklarına nasıl bir çalım atma çabasında olduğu bir zaman sonra görülecektir.

*       *       *

Demirtaş, CİSH İttifakı ve AİHM

PKK ile ilişkilerini ifade etmekten çekinmeyen HDP’li siyasetçilerin terör eylemlerine verdiği desteği herkes görüp kabul ederken, bu partinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasına ilk tepkiler muhalefet partilerinden gelmişti. Süreçte neler konuşulmuştu, birkaç örneği hatırlayalım;

Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Biz PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. PKK’yı hükümetin ve devletin tanımladığı gibi tanımlamak zorunda değiliz. Kürt halkı yüz yıldır devlet terörüne maruz kalıyor. PKK, bu devlet terörüne tepki olarak ortaya çıkmış bir şiddet örgütüdür” dedi. Bununla da yetinmeyen Demirtaş, “Bizim önerimiz; Türkiye’nin Almanya gibi bölgesel bir sisteme geçmesidir. Bu sistem içerisinde Kürtler de kendi bölgelerine sahip olur. Biz yerel yönetimi kastediyoruz. Biz Türkiye’nin doğusunun Kürtlere verilmesini ve geri kalanının merkezden yönetilmesini istemiyoruz. Türkiye’nin her tarafında Kürtler ve Türkler birlikte yaşıyor. En büyük Kürt kenti İstanbul” ifadelerini kullandı. (3 Eylül 2016)

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Selahattin Demirtaş'ın kendi fikir ve düşüncelerini topluma anlatabilmek için tutukluluk halinin sona erdirilmesi kanaatindeyiz. Bu hukukun gereğidir. Temennim Demirtaş kısa zamanda tahliye edilir. Bunu yapmak hükümet yönünden de bir erdem olarak algılanır kanaatindeyim. Bunu da ümitle bekliyorum." (9 Mayıs 2018)

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Sayın Demirtaş sanık, sayın Demirtaş hükümlü değil. Sayın Demirtaş'ın adaylığını YSK kabul etti. Dolayısıyla eşit şartlarda cumhurbaşkanlığı adaylığı kampanyasını yapmalıdır. Diyelim ki bu kampanya bitti, sayın Demirtaş beraat etti. Türkiye bunu nasıl anlatabilir? Bunun yanlışlığını en başından itibaren söyledim. Aynı fikrim de devam ediyor” dedi. (28 Mayıs 2018)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 6-7 Ekim olaylarının sorumlusu olmakla yargılanan, Selahattin Demirtaş'ın suçlu olmadığı halde cezaevinde olduğunu savunurken, “Selahattin beyin hapiste olmasını gerektiren ne var, mahkûmiyet kararı mı var? Mahkeme kararı olmadan bir kişiye nasıl terörist denilir? Bir terörist, cumhurbaşkanı adayı olur mu, nasıl oluyor?” ifadelerini kullandı. (06 Haziran 2018)

Türkiye’yi yönetmek üzere mecliste yer alan bazı partilerin, terör eylemini yönettiği-yönlendirdiği gerekçesiyle tutuklanıp yargılanan bir kişi için taşıdıkları duygular böyleydi. Kısa adı AİHM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Selahattin Demirtaş'ın “Makul gerekçelerle tutuklanmasına rağmen tutukluluk sürecinin uzatılması için yeterli hukuki dayanak bulunmadığına, tutukluluk durumunun meclisteki çalışmalara katılmasını engellediğine ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığına” hükmetti. Tutukluluk halinin devam etmesinin “Siyasi özgürlüğünün kısıtlanmasına yol açtığı” kaydedilen kararda, “Demirtaş’ın serbest bırakılması talebi de” yer aldı. AİHM Türkiye’nin 10 bin avro manevi tazminat ile 15 bin avro yargılama gideri ödemesine de hüküm verdi. (20 Kasım 2018)

“Daha biz Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz heykelini” diyen de bu Demirtaş değil miydi? Peki, muhalefet partilerinin liderleri -eylemlerini görmemekte ısrar etseler de- Demirtaş’ın bu ve benzeri ifadelerine neden sağır kalmayı tercih ediyorlar? Sonra da çıkıp milletçe Avrupa ülkelerine, Avrupa kurullarına kızıp köpürüyoruz.