“1915 TEHCİRİ, SADECE TÜRKİYE ERMENİLERİNİ İLGİLENDİRİR!...”


(Hiçbir yargıda tam adalet uygulanamaz!
Zira yargılayan da, yargılanan da, nihayet insandır!...)
-Levon Panos Dabağyan-

Evet, Sayın Başbakanım!
(1915 Tehcir Vak’ası) ne sayın Obama’yı ve ne de bir başka devlet başkanını asla ilgilendirmez. Diyelim ki, ilgilendirsin. Bu sadece ve sadece siyasî çizgide olur ve haliyle kendi ülkelerinin “millî çıkarlarını” her daim ön planda tutar, ona göre bir değerlendirmeye geçerler. İstense de, istenmese de bu kural değişmez. Aksini iddia eden ya yalancı veya pek saftır diyebiliriz!..
Sayın Başbakanım! Bu sütunlarda Zat-ı âlilerinize def’aten yazdım. Biliyorum, Zat-ı âlilerinizin muhtelif meşguliyeti içinde bendenizin maruzatı kum taneciği dahi sayılamaz. Bu doğrudur. Ancak, “Ermeni Meselesi” de mezkûr meşguliyetlerinizden olması hasbiyle, bu konuya yardımcı olabilme ihtiyacı duydum!...
Zira bu aziz vatan cümlemizin yegane yuvasıdır ve Zat-ı âlileriniz; isteseniz de, istemezseniz de bendenizin ve mensubu bulunduğum “Türkiye-Ermenilerinin” Başbakanısınız! Size dert yanmayalım da kime yanalım?...
Sayın Obama: “(Soykırım) sözcüğünü kullanacak mı, kullanmayacak mı?” gibi lüzumsuz heyecanlar, lüzumsuz beklemeler vs. gerçekten çok ama pek çok üzücüdür!...
Zira; Sayın Obama veya başka bir devlet başkanı, her ne derse desin, mezkûr konu asla değişmez. Çünkü; vak’a nasıl cereyan etmiş ise, öyle kalmıştır ve onun sonucunu ancak ve ancak Hz.Allah değiştirebilir. Hemen hiçbir kulun veya devletin buna gücü yetmez!...
Bu nasıl olur? Şöyle olur: Her iki taraf da bir araya gelerek, açık ve mertçe davranıp, kendi hata ve kabahatlerini mertçe kabullenir ve el sıkışırlar. İşte o zaman Hz.Allah’ın şaşmaz adaleti yerini bulur.
Bunun anahtarı ise her iki taraf için şudur: Biz Türkler; “İttihat ve Terakki Fırkası”nın icraatlarını gizlemeye çalışmaz. Ermeniler de “Taşnak ve Hınçak Fırkaları”nın günahlarını açıklıkla meydana koyar ve böylece her iki millet rahat bir nefes alırken, diğer tarafta “Ermeni Meselesini” ağızlarında sakız ederek, Türkiye’ye karşı kullanmaya çalışan Batılı Emperyalist güçler de resmen avuçlarını yalarlar ve mecburen sinip otururlar...
Ne var ki, bu kilidin sihirli anahtarı da, tek kelime ile “Türkiye Ermenileri”dirler. Bunu defaaten yazdım. Yine yazıyorum; Türkiye Ermenilerinden bizzat devletimizin uygun bulduğu 2-3 Ermeni vatandaşı Parlamentomuza sokarak, bu konuda değerlendirebilmek. “1915 Tehcir vak’ası”nın muhatabı ne Ermenistan ve ne de dış Ermeniler olmayıp, doğrudan Türkiye-Ermenileri olduğunu, bizzat bilinçli şekilde Parlamentomuzdan bütün dünyaya seslenebilmelerinin temin edilmesi, “Millî Menfaatlerimiz icabıdır”.
“Sözde soykırımı”, “Soykırımı olmamıştır” gibi sözlerle geçiştirilmeye çalışılan ve bazı devletler tarafından da “siyasî malzeme” olarak kullanılan bu uğursuz vak’a, bu gibi ifadelerle hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz. Çünkü var olan bir şeyi yok saymaya çalışmak, sadece; “akıntıya karşı kürek çekmekten ileri gitmez.”
Her zaman söyledim, yine söylüyorum: İtham edilen Türk Milleti değildir! Bu konuda Ermenilerin muhatabı: (İttihat ve Terakki Fırkası ile Hınçak ve Taşnak Fırkalarıdır.)
Türkiye yalış politikası sebebiyle; Türk Milletini, Türk Devletini, bu konuda muhatap konumuna sokmuştur?!... Böyle olmasının başlıca sebeplerinden birisi bizlerin her daim; Ermenistan’ı ve Ermenileri küçümseyip, bir hiç saymak yanlışını uygulamamız olmuş ve olmakla berdevamdır...
Bazı istisna yazarlar hariç, bir çok yazar ve tarihçi, bizleri hemen hiçbir günahımız olmadığı halde her daim; “Türk düşmanı ve seviyesiz mahluklar” göstermeye çalışmışlar ve çoğu zaman da “Bizdeki Ermeniler veya Bizim Ermenilerimiz” gibi üst düzeyden atıp tutmuşlardır...
Bilhassa bu deyim bizleri pek feci yaralamakta ve tek kelime ile canımız acımaktadır... Biz Türkiye-Ermenileri hiç kimsenin ne malı ve ne de kölesiyiz. Herkes nasıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı ise, bizler de aynı statüye tabi vatandaşlarız. Yok değilsek bu durumumuz da açık olarak söylensin ve “Birleşmiş Milletlere Müracaatla” kendimize yeni bir yurt arayalım!...
Sayın Başbakanımız!
Bir futbolcumuz, siyahi bir futbolcuya, “Pis Zenci” diye hakaret ettiğinden dolayı ortalık hop kalktı, dahası, basınımızın büyük bir bölümü öylesine bir lisan kullandı ki, bizim futbolcumuzun bir idam edilmediği kaldı?!...
Diğer taraftan Azerbaycan Devleti’nin tertiplediği ve “Beyoğlu-Taksim”de icra edilen o meşhur mitingde atılan sloganlar, açılan büyük pankartlardaki biz Ermenilerin aleyhinde yazılmış olan iğrenç sözcükler.. Sahi ne yazılmıştı? Aynen şu: (ERMENİ PİÇLERİ!)
Basınımız ne yaptı sustu. Sükutu tercih etti?!.. Ha, gerekçesi hazırdı: (Hocalı Katliamı) dolayısıyla yapılan bir mitingdi!..
Peki; “Bakü ve çevresinde neler olmuştu?” Ses yok! Hocalı Katliamını gerçekten Ermeniler mi yapmıştı?... Bu noktayı daha önceki makalelerimden birisinde açıklıkla yazmıştım. Dolayısıyla tekrarına lüzum görmemekteyim...
Saygıdeğer Başbakanım!
Geçenlerde: (22 Şubat 2012 Çarşamba tarihli “MİLLİYET GAZETESİ”) Bayburt’un Kurtuluşunun 94’üncü yıldönümü haberini, mahalin, AKP’li Belediye Başkanı, Hacı Ali Polat’ın hitabesini başlık olarak vermiş, merasimden bir görüntü ve Hacı Ali Polat’ın vesikalık resmi ile birlikte haberi geçmişti. Başlık aynen şudur: (YENİ NESİL DOSTU DÜŞMANI TANISIN!)
Peki kimmiş bu düşman? “ERMENİLER!” Ne yapmışlar? Bayburt’u işgal ederek, katliam yapmışlar.. Peki bu doğru mudur? Doğrudur, zira bu hususta konuşan zat; hem Belediye Başkanı ve hem de Hacı olan bir muhterem kişidir.
Ne var ki, sahasında otorite olan ansiklopedilerde dahi, kayıt tamamen değişiktir ve Bayburt’un özet tarihçesi ve işgal vak’ası aynen şöyle geçilmiştir:
BAYBURT’UN TARİHÇESİ VE İŞGAL VAK’ASI:
(Doğu-Karadeniz bölgesinde, Gümüşhane iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kent. Yüzölçümü 3,562 km. olan ilçe: Batı’da Gümüşhane; merkez ve Kelkuit ilçeleri, Güneyde Erzincan, Doğu ve Güney-Doğu’da: Erzurum, Kuzey’de Trabzon ve Rize illeri ile çevrilidir.
1828’de ve 1878’de “Osmanlı-Rus Savaşlarına” sahne oldu; 1916’da üçüncü defa Ruslar’ca ele geçirildi ve 1918’de işgalden kurtuldu. 1927’de Gümüşhane’ye bağlandı.)
Bakınız: Ana-BRİTANNİCA – GENEL KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ Cilt: III. Sayfa: 466-467.
Cumhuriyet dönemi ve bilhassa (1940’lardan) itibaren Ermeni adı her daim “kötü hadiseler hanelerinde” değerlendirilmiş ve yeni Türk nesillerine “başlıca düşman” olarak tanıtılmak istenmiştir. Bunun böyle olduğuna yıllar yılı neşredilen nice tarih kitaplarımızla, diğer teklif eserler başlıca şahittir!
Keza, Doğu vilâyetlerimizde katliam yapan Ermeni Çeteleri dahi, ilk Çarlık, bilahare Sovyet Rusya’nın Kızıl-Ordusu mensuplarıdır ki, bu da tarihi bir gerçektir.
O yılların Ermenistan’ı ise; Ruslar tarafından alelacele tesis edilmiş bir uydurma devlettir. Bu konu benim bir çok telif eserimde açıkça anlatılmıştır. Hem de belgelerin ışığında.
Günümüz “Bağımsız Ermenistan Devleti” ise; Türkiye’nin yanlış politikası neticesi olarak, “Rus güdümlü” bir devlet hâlinde, yarınları meçhul bir konumda varlığını sürdürmeye çalışmakta olan bir talihsiz devlet görünümü vermektedir.
Dolayısıyla, “ERMENİ MEZALİMİ, ERMENİ VAHŞETİ, KAHPE ERMENİ” vs. gibi sloganlaşmış siyasî deyimlerin artık modasının geçtiğini görerek, bu tutumumuzun değiştirilmesi zamanı çoktan gelmiş ve de geçmektedir!...
Bizler Ermenileri kötüledikçe, Türkiye’mizin düşmanlarının ekmeklerine yağ sürmekten gayrı hiçbir şey yapmamaktayız!...
Türkiye’de geri plândan sessiz sedasız “bölücülük taktiği” uygulanmaktadır. Hem de hiç belli edilmeden!.. Meselâ: (HABERTÜRK GAZETESİ)nin (23 Ocak 2012 ve 20 Nisan 2012 ile 21 Nisan 2012) tarihli nüshalarında neşredilen Ermenilerle alâkalı haberler gayet enteresandır!...
Birincisi: İstanbul’da faaliyet gösteren 20 Ermeni okulunun, Sayın Bakanımız Dinçer’e şikayette bulunuşu haberini geçmiş. Durum aynen şu: (Ders kitaplarında Ermeniler olumsuz ve düşman gösterilmektedir. Bu bölümler ders kitaplarından çıkarılsın.) Evet haklı olarak istenen bu.
İkincisi aynı gazetede şu haber yer almaktadır: (IRKÇI KARİKATÜRE ÖĞRENCİ TEPKİSİ) başlığıyla geçilen haberde Fransız makamları uyarılmaktadır.)
Üçüncüsü ise: (ELÇİDEN IRKÇI EĞİTİM TEPKİSİ: NOTA VERECEĞİZ.)
Ne garip değil mi; daha evvel bizde olmuş ama, öyle kalmış!...
Dahası: Türkiye-Ermenileri, 1915 olaylarında yaşamını yitirenler için Taksim’de düzenlenen anma töreninin bu yıl üçüncüsünü gerçekleştireceklermiş. Bu sebeple (GENÇ ÇERİLER) adlı bir karşı grup: “24 Nisan’da Ermeni yalanlarına son” sloganı ile Taksim’e çıkmaya hazırlanmaktaymış vs.”
Görülüyor ki, çoğunluğu kırsal kesimden göçen Ermenilerden müteşekkil günümüz Ermeni Cemaati de bu iğrenç oyunun çarkları arasına çekilmeye çalışılmaktadır!...
Azerbaycan, “Ermeni Piçleri” dedirterek, bu uğursuz gidişin kapısını açmış oldu. İstendiği kadar inkâr edilsin. Meselenin aslı budur ve de iplerin uçları: ABD ile Federal Rusya’nın ellerindedir...
Türkiye Ermenilerinin bir nebze olsun basiretleri açıksa, bu yanlış yoldan derakap geri dönerler. Aksi taktirde Türkiye’nin günümüzdeki ortamı içinde bütün acı fatura bizlere çıkacaktır ki, bunda en ufak bir şüpheniz olmasın!...
Benim yazılarımı takip etmediğiniz malûmumdur. Zira, daha ziyade Ermeni Cemaati sözde ileri gelenleri beni sizlere “ırk haini olarak” tanıtmaya çalıştı ve hâlâ aynı iğrenç yalanlarını sürdürmekte olan bu ABD ve Rus uşakları gün gelecek sizlere hesap vermek mecburiyetinde kalacaklardır ve o adaletin tecelli edeceği mutlu gün ise pek uzak değildir; bekleyelim görelim!..
Benim bu hususta tek bir tavsiyem vardır ki, zaten yıllardır onun olmasını istemekte ve defaten üst mercilere makalelerim kanalı ile arz ve rica etmiş ve hâlâ arz etmekte olabilmek için: (T.C.D. Parlamentosu)dur. Ermeni Cemaati içinden seçilecek, meseleye vakıf ve vatanperver kişilerden 2-3 Milletvekili’nin Parlamentoya sokabilmek elzemdir. Hemen her meselenin hal merkezi TBMM’dir. Bunun dışında düşünmek, tamamen safsatadır, abesle iştigaldir!...
Ermeni Milleti, hakiki manada “çilelerin çocuğudur”. Yakın arkadaşım merhum Nişan Çavdar, Ermenilik hakkında şöyle buyurmuştu:
—: (Levon! Bizim uşaklar yanık doğar, yanık ölür!...)
Merhumun teşhisi yanlış değildi. Zira Osmanlı’dan Atatürk’e kadar gayet mükemmel bir hayatımız varken: 1915’le birlikte Osmanlı’yı, 1938’de yegane hamimizi yitirmekle tamamen öksüz kaldık ki, giden vurur, gelen vurur... Nitekim, gelen vurur, giden vurur; örnek verilebilir. Zira, 1939’lardan sonraki yıllarda hemen, hemen hiç mi hiç huzurlu bir yaşantımız olmamıştır.
FRANSIZ ERMENİ MÜNASEBETLERİ
“Fransız Ermeni münasabetleri” asırlar boyu müşterek bir yaşantı şeklinde gelişmiş ve böylece bilhassa “Fransız millî menfaatleri” çerçevesinde günümüze kadar uzanmış bir beraberliktir. Bahsini ettiğim Osmanlı veya Cumhuriyet Türkiye’si Ermenileri değil. Sis-Ermeni Krallığı’nın yıkımından sonra (16 Nisan 1375) Avrupa ve bilhassa Fransa’ya sığınan Sis-Ermenileri, zaman içinde özellikle Fransa’da yeniden hayat bulmuş ve Fransa’nın asli vatandaşı olmayı benimsemişlerdir. Ancak, 1915 Tehciri hareketinden sonra, Fransa’ya sığınan Osmanlı-Ermenileri ile diğerleri aynı ekolden görülmemelidir. Zira, her ikisi arasında kültür farkları vardır. Sis Ermenileri zaman içinde Fransız kültürü almış, Doğu Ermenileri ise Osmanıl kültürünü benimsemiştir.
Sis Kralı VI. Levon, esaret döneminde Mısır’a sürüldü ve bilâhare serbest bırakıldıktan sonra Fransa’ya göçerek Paris’te “29 Kasım 1393”de vefat etti ve Paris yakınlarında Sen-Dın şehri kabristanında toprağa verilmiştir ve mezkûr mezarlıktaki kabri “Anıt-Mezar” olarak yapılmıştır ki, günümüze kadar mevcuttur.
İkinci Cihan Harbi döneminde Almanlar Fransa’nın bir bölümünü işgal ettiklerinde Fransız Gerilla Teşkilâtı harekete geçmiş, Alman askerlerine her şekilde ağır zayiat verdiriyorlardı bu Fransız vatanperverleri içinde Fransız Ermenileri ve Fransa için canını verenler de vardı. Meselâ: Fransız Gerillacısı Ermenilerden “Misak ve eşi Meline Manuşyan” 1944’te Almanlara esir düşmüş ve kurşuna dizilmişlerdir.
Saygıdeğer Başbakanım!
Bütün bunları yazmamın başlıca sebebi; Fransa’nın 1915 Tehciri meselesinde Ermeniler saflarında yer almasının, Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy veya Ermeni Lobisinin oynadıkları rolden ziyade, benim yazdıklarımın yani müşterek tarihi bağların dikkate alınmasının büyük çapta rolü olmuştur.
Rusya tarihinde de Rus-Ermenilerinin hemen her alanda çok büyük hizmetleri olmuş, keza ABD Ermenilerinin de nice hizmetleri olmuş ve böylece ABD halkının ve devletinin sevgi ve saygısını kazanmışlardır. Bunları da ayrıca yazmak isterdim lâkin, en azından küçük bir kitapçık olur ki, bu sütunum buna müsait değildir.
Bizlere, yanî Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Ermenilerine gelince: 1890’lardan itibaren her daim hakarete uğrayan ve (1923-1938) yıllarında Gazi Hazretleri sayesinde istikrarlı bir hayat bulabilen Türk Ermenileri, ne acıdır ki; 1939’lardan sonra devamlı aşağılanmış, hor görülmüş ve en ağırı ise “Türk düşmanı, vatan haini” olarak vasıflandırılması vs. olmuştur. Asırlar boyu meydana getirdiğimiz muhtelif sahalardaki san’at eserleri her daim birer kulp uydurularak aşağılanmaya çalışılmıştır.
Bayburt Belediye Başkanı ne buyurmuşlar: Yeni nesil dostu, düşmanı tanısın. Yüksek müsaadelerinizle şimdi soruyorum: “Böyle bir düşünceye sahip bir kimse, isteyerek veya istemeyerek ülkesi insanları arasında bir ayırıma yer vermiyor mu?”
Saygıdeğer Başbakanım!
Yüksek huzurlarınızda bu zatın o yakıştırmasını aynen kendisine iade ediyorum. Zira bizlere karşı her nevi yanlış görüş zikredilebilir. Çünkü insanların ağzı torba değil ki büzesiniz... Ancak biz Ermenilere hemen hiç kimse “Türk düşmanı diyemez! Buna asla ve asla müsaade etmeyiz!”
Kuvvetli oldukları için büyük sayılan devletlerin işledikleri hemen her iğrenç icraatın faturası bize çıkarılmamalıdır! Bu doğru değildir ve Hz.Allah’a bir gün hemen hepimiz de hesap vereceğiz!...
Saygıdeğer Başbakanım!
Zat-ı âlilerinize arz ediyor ve bizlere gerçek manada sahip çıkılmasını, Devletçe korunmamızın yanı sıra sayın Parlamentomuza 2-3 Milletvekili almanızı hassaten istirham ederek, tekrar, tekrar arz ediyorum efendim.
Hz.Allah aziz vatanımızı ve Türk Millet bütünlüğünü ilelebet korusun!